TR

Türkiye’nin Yabancı Dil ile İmtihanı : Türkler Neden İngilizce Öğrenemiyor ?

Türkiye’nin Yabancı Dil ile İmtihanı : Türkler Neden İngilizce Öğrenemiyor ?

                                                                                                                                         Merve BAŞKUTLU

Özet

Dünyada pek çok ülkede yabancı dil öğretimine büyük bir önem verilmektedir. Türkiye’de yabancı dil bilmek bir zamanlar sadece elit zümreye has bir saygınlık göstergesiyken, günümüzde eğitim programlarında temel zorunlu derslerden biri haline getirilmiştir. Türk eğitim sistemindeki eğitim programlarında yabancı dil derslerine çok uzun zaman önce yer verilmeye başlanmış, zaman içerisinde değişen ihtiyaçlara ve taleplere cevap verebilmek için yabancı dil eğitim programlarında nicelik ve nitelik açısından çeşitli değişiklikler yapılmıştır. Ancak eğitim programlarında yapılan değişikliklere rağmen Türkiye’nin yabancı dil öğretiminde başarılı olduğu söylenemez. Hem uluslararası yabancı dil yeterliği sıralamalarında, hem de ulusal sınavlarda yabancı dil öğretimindeki başarısızlık açık bir biçimde görülmektedir. Türkiye’de yabancı dil öğretiminde açıkça ortada duran başarısızlığın sebebini  tek bir etmene bağlamak doğru olmaz. Birbirini etkileyen ve birbirinden etkilenen pek çok unsur yabancı dil öğretimi sorununa çeşitli şekillerde katkıda bulunmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’de yabancı dil öğreniminin mevcut durumu analiz edilmiş ve bunu geliştirmek adına çeşitli öneriler sunulmuştur.

Anahtar kelimeler:  İngilizce, dil eğitimi, yabancı dil.

Giriş

Yabancı Dil Bize Neden Yabancı ?

Dil, hayatı karşılayan, kucaklayan  ve anlamlandıran bir organizma olması dolayısıyla insan için dış dünyaya açılmanın yegane anahtarıdır. İnsanlar fikri ve ruhi bağları dil aracılığıyla kurarlar ve anlama, anlaşılma, anlaşma ihtiyaçlarını bu döngüyle tamamlarlar. Dil, bireyi topluma, toplumu uluslararası alana taşıyan bu boyutlarıyla da insan için kendini ifade etme olduğu kadar, başka medeniyetleri ve kültürleri de keşfetme aracıdır da aynı zamanda. Yeni bakış açılarıyla tanışmak, hayatın farklı pencerelerini görmek, başka yordam biçimleri kazanmak, diğer medeniyetlere vakıf olmak, insanlığın ortak birikimini okuyabilmek için başka dilleri öğrenmek tek geçerli yoldur.

Ülkemizin başka dilleri öğrenme ve konuşma konusunda geçmişte birçok tecrübesi olmuştur. Özellikle Osmanlı döneminde Arapça ve Farsça’nın  kültürümüze çok etkisi ve katkısı olmuştur. Bugün konuştuğumuz dilde bu dillerden geçmiş pek çok kelime mevcuttur. Yaşanan siyasi değişimler ve sosyal dönüşümler toplum olarak dil öğrenme tercihlerimizi ve alışkanlıklarımızı yüksek düzeyde etkilemiştir. Osmanlı’nın son dönemlerinden başlayarak önce Fransızca, sonra Almanca, nihayet bugün İngilizce öğrenme-öğretme gayretleri önümüzde başarısız farklı tecrübeler olarak durmaktadır.

Bugün ikinci bir dil konuşmak; dünyaya entegre olmanın, kariyer yapmanın, küresel dünyada birçok şeye erişmenin, teknolojiyi kullanabilmenin, bilimsel gelişmeleri takip etmenin, velhasıl iletişimle küçülen dünyanın etkin bir bireyi olmanın zorunlulukları arasında yer almaktadır. Bu bağlamda yabancı dil öğrenimi-öğretimi konusu ülkemizde geçmişten günümüze tartışılan bir konu olmuştur. Tüm deneme ve yeniliklere rağmen yabancı dili öğrenemeyen, dolayısıyla konuşamayan başarısız bir millet görüntüsü mevcuttur. Çeşitli yıllarda yıllarda yapılan araştırmalara göre de zaten dünya sıralamasında hep geri sıralarda yer almaktayız.

Okullara hazırlık sınıfları konuldu, bu alanda özel okullar açıldı, ders saatleri arttırıldı, ders alma yaşı daha erkene alındı, yabancı dil dershaneleri kuruldu, üniversiteler kurslar düzenledi. Devlet eliyle, özel sektör yatırımlarıyla birçok alanda imkanlar seferber edildi. Yüzlerce saatlik zaman, binlerce sınıflık mekan, yenilik ve yatırımlarla yığınla imkan, istihdamla binlerce insan çaba harcıyor, lakin yabancı dil bizim için hala bir yabancı!

Bunun birçok nedeni olmasına rağmen ortaya çıkan ana unsur, ülkemizde gramer odaklı bir dil öğretimi yapılmasından kaynaklanıyor. Öğrencilere dili değil, dilin yapısını öğreten bir sistemimiz var. Onların ihtiyaçlarına karşılık gelen anlamlı bir etkinlik yerine ezbere dayalı egzersizlere yöneldiğimiz için öğrencilerde anlamlı tecrübe oluşmuyor, zamanla buharlaşan ezberlik bir seyir ortaya çıkıyor. Bu öğretme modeline dayalı yaptığımız genellikle çoktan seçmeli sınavlar da dil öğrenme tecrübesinin tamamını ölçmeye yetmiyor. Bu içeriğe göre başarma kaygısıyla farklı formüllerle ezberlenmiş gramer kuralları konuşmayı kolaylaştıran değil, zamanla konuşmaya ket vuran zorlamalara dönüşüyor.

“Tense”ler arasında boğulmuş bir kişi, “Dil öğrenmek zor! “kanısına teslim oluyor. Oysa insanlar dil bilgisi kurallarını bilmeden dili çok güzel kullanabilirler fakat dil bilgisi kurallarını bildikleri halde dili konuşamayabilirler. Bu nedenle yapılması gereken ilk iş “Yabancı dilin gramerini bilmek, yabancı dil bilmektir!” yanılgısından dönmektir. Yani yabancı dil eğitiminde ,insan doğasına uygun daha çok tecrübeye dayanan, dilin hayat içerisinde yaşayarak öğrenilmesini sağlayacak yeni anlayışlara yönelmek, daha doğru bir tercih gibi görünmektedir.

Ülkemizde şimdiye kadar takip edildiği düşünülen öğretim yöntemleri 19. yüzyıl gerçeklerine göre tasarlanmış yöntemlerin çok ama çok kötü uygulamalarını kapsamaktadır! Bu yüzden de maalesef ne öğrenebiliyoruz ne de öğretebiliyoruz!21. yüzyılda dahi 19. yüzyıl gerçeklerine dayalı bir akademik anlayışı körü körüne uygulama çabası içindeyiz. Peki, yabancı bir dil öğrenme bize ne katar?

Örgün öğretimde akademik bir gerekliliğin bir mecburiyeti olarak alınmasının haricinde yabancı bir dil öğrenmenin çok değişik katkılarından bahsetmek mümkündür. Yabancı bir dilin, mecburi  olarak alınması gereken bir ders yerine bu ve bunlara eklenebilecek diğer katkılardan dolayı öğrenilmesi gereken bir beceri olarak algılanması veya bu düşüncenin kazandırılması başarıyı da getirecektir.

  • Beyni harekete geçirir.
  • Merak ve öğrenme arzusunu tetikler ve tatmin eder.
  • Bilinen şeyler bize muhteşem görünmesine yardım ederken beyinlerimizin hayatın en basit alanlarına dahi farklı ve yeni yollarla bakmasını sağlar.
  • Gerçek manada yabancı dil öğrenen çocuklara özellikle yaratıcılık alanında ve farklılıkları çok daha erken yaşlarda takdir etme kişiliğini kazandırmak gibi daha güçlü bilişsel beceriler sergilemelerini sağlar.
  • Layıkıyla yapılan bir yabancı dil öğrenme sürecinde, diğer alanların aksine, gerçek dünyayı sınıf duvarlarının ötesine taşar; yabancı dil öğrenme hem sınıf içinde hem de sınıf dışında gerçekleşir.
  • Yabancı bir dil öğrenme, zihinlerimizi yeni kültürlere ve yeni düşünme yollarına açar.
  • Çok yönlü ve taraflı dünyamıza daha derin saygı duymamızı sağlar.
  • Rahatlıkla seyahat edebilmeyi ve yurt dışındaki insanlarla daha rahat iletişim ve bağlantı kurabilmemize yardım eder.
  • Çift dilli insanlar, tek dil konuşanlara göre çevrelerindeki değişimleri gözlemleme konusunda daha gelişmiş beceriler sergilerler.
  • Yabancı bir dille düşünebilme yetisi, karar verme süreçlerinde daha tarafsız davranabilmeye destek verir.
  • Çit dilli olmak, demans ve alzheimer gibi hastalıkların belirtilerinin ortaya çıkmasını geciktirir.

Yaklaşık on sene zorunlu İngilizce eğitimi olan Türkiye, “Dünya İngilizce Yeterlilik Verileri” ne göre Avrupa sonuncusu. Dünya dili olarak bilinen İngilizceyi 510 milyon kişi anadili olarak konuşurken, dili sonradan öğrenen kişi sayısının 1 milyar olduğu tahmin ediliyor. “Dünya vatandaşlığı” gibi kavramların konuşulduğu dünyada İngilizce öğrenmek artık bir tercihin dışında zorunluluk haline geldi. Türkiye’de ise durum pek iç açıcı değil. Lise eğitiminin sonuna kadar yaklaşık 700 saat zorunlu İngilizce eğitimi alan Türkiye, “Dünya İngilizce Yeterlilik Verileri” ne göre Avrupa’da sonuncu, Education First’ ün 2017 raporuna göre ise 80 ülke arasında 62’nci.

Education First (Ana dili İngilizce olmayan 1.3 milyon kişi üzerinde yapılan İngilizce yeterlilik araştırması) bilgilerine göre bu konuda oldukça yetersiziz! Ülkemizde bir yılda yaklaşık 200 ile 250 bin öğrenci yabancı dil eğitimi için 300 ile 350 milyon TL arası harcama yapmaktadır. Bu denli vakit ve nakit harcanmasına karşın 88 ülke arasında yapılan araştırmada ülkemizin 73’üncü sırada yer aldığına bakarsak, yabancı dil edinme konusunda dünyada ne kadar gerilerde olduğumuzu söyleyebiliriz.

British Council ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) “Türkiye’deki Devlet Okullarında İngilizce Dilinin Öğretimine İlişkin Ulusal İhtiyaç Analizi” başlıklı raporu, Türk öğrencilerin İngilizce öğrenmede yaşadığı sıkıntıları ortaya koydu.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın izniyle yapılan çalışmada British Council ve TEPAV’ın desteğiyle Ankara, Antalya, Balıkesir, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri, Malatya, Samsun, Trabzon gibi illerdeki 48 okulda dersler izlendi. TEPAV, 1394 veli ve 19 bin 380 öğrenciyle de anket yaptı.

Rapora göre, öğrencilerin sınıfları yükseldikçe İngilizce dersine olan ilgisi azalıyor. Çünkü çocuklar derslerde kitap ağırlıklı ilerleyen dersleri sıkıcı ya da zor buluyor. Gözlemlenen bütün sınıflarda öğrencilerin İngilizce olarak iletişim kurmayı ve dile işlevsellik kazandırmayı öğrenemedikleri saptandı.

Peki ilkokuldan başlayan bir İngilizce eğitimi olmasına rağmen neden İngilizce öğrenmede sorun yaşıyoruz? İngilizce öğrenmeye çok mu erken yoksa çok mu geç başlıyoruz? Öğrenme metotlarındaki yanlışlarımız neler?

İngilizce eğitimine ilkokulda başlanıp, üniversiteye kadar devam etmesine rağmen, maalesef çoğu kişi okul yaşamı bittikten sonra bile İngilizce cümle kuramıyor. Oysa hepimizin bildiği gibi küçük yaşta dil eğitimi alınması daima daha kalıcıdır. Fakat buna rağmen okul bitiminde bir tane bile İngilizce cümle kurulamıyorsa ciddi bir sorun vardır demektir. Peki nasıl oluyor da İngilizceyi öğrenemiyoruz ya da öğretemiyoruz?

İşte bu sorunun yanıtını British Council Türkiye ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) araştırdı; 12 ilde 48 devlet okulunda yaklaşık 21 bin öğrenci, öğretmen ve veli ile görüştü. İngilizce öğrenmekte en büyük sorun bu dersin iletişim dili olarak değil, tıpkı tarih, coğrafya dersi gibi işlenmesi, gramer ağırlıklı olması, konuların her yıl aynı şekilde tekrar edilmesi. Yani dersin yıllar içinde “eğlenceli” olmaktan çıkıp “sıkıcı” hale gelmesi.

Dil öğrenmek dil bilgisi öğrenmek değildir. Zaten dil, dilbilgisi kurallarından ibaret de değildir. Bunun konuşması var, dinlemesi var, yazması var, okuması var, var da var. Olaya bir bütün olarak ve aynı anadil öğrenmek gibi yabancı dil öğrenmeyi de bir gelişim süreci olarak görmediğimiz sürece bu yabancı dil konuşamama sorunu hep devam edecek. Dil öğrenmek bir süreçtir, amaç değildir. Dil öğrenmeye süreç olarak baktığımızda ülkemizde mevcut bulunan ve gençlerin sorunu haline gelen “yabancı dil” korkusunu aşmış bulunacağız.

Pek çok saygın kaynak, ortalama 750 İngilizce kelime bilerek, yurtdışında pratik ihtiyaçların karşılanabileceğini belirtiyor. İngilizceden Türkçeye geçip yerleşen ve günlük hayatta birebir, hemen her gün kullandığımız yaklaşık 100 İngilizce kökenli kelime olmasına rağmen, Türklerin İngilizcede performansının bu denli düşük olması, şüphesiz irdelenmesi gereken bir durum. Yapılan araştırmalar, Türkiye’de yetişkinlere yönelik İngilizce eğitimlerinde, günlük hayatta yeri olmayan, hatta bir Amerikalının bile hiç kullanmadığı karmaşık yapıların ısrarla öğretildiğini gösteriyor. Dil yeterlilik endekslerinin en üst sıralarında yer alan ülkelere bakıldığında, yabancı dil eğitimin faydacı ve pratik bir bakış açısıyla ele alındığını ve ağdalı dil bilgisi sınavları yerine, günlük hayata dair pratik İngilizce çalışmalarına ağırlık verildiği dikkat çekiyor.

Birçoğumuz hayatımızın farklı dönemlerinde İngilizce öğrenmek için çaba gösteriyoruz. Artık İngilizce eğitimi ilkokullarda ikinci sınıfta başlıyor ve lise son sınıfa kadar devam ediyor. Yani Türkiye’deki her çocuk sekiz yaşından on sekiz yaşına kadar İngilizce eğitimi görüyor. Bazı sınıflarda ders saatleri farklılık gösterse de en az haftada iki ders İngilizce işleniyor. Türkiye’de ilk ve ortaöğrenimde yılda ortalama 180 iş günü, yani 36 hafta ders işleniyor. Her hafta iki ders İngilizce işlendiğini hesaba katarsak bir öğrenci yılda ortalama 72 saat İngilizce  dersi alıyor. On yılda ise 720 saat ders alınmış oluyor. Buna rağmen hiçbir öğrenci okuldan İngilizce öğrenemiyor. Bunun en büyük nedeni  okullarımızda kullanılan yanlış dil öğretim metotları. Fakat Türk öğrencilerin birçoğunun eğitim hayatından sonra kendileri İngilizce öğrenmeye çalışırken de başarıya ulaşamadıklarını gözlemliyoruz. Peki biz neden İngilizce öğrenemiyoruz?

1.İngilizceyi Ders Olarak Görmek

İngilizce veya herhangi başka bir dili öğrenmeye çalışırken çoğumuzun ilk yaptığı şey bir gramer kitabı almak ve birkaç hafta çalışmaktır. Gramer kitabından düzenli çalıştığımızda İngilizceyi öğrenebileceğimizi varsayarız. Bunu düşünmemiz normaldir. Çünkü herhangi bir ders çalışırken o dersin kitabını okuyup alıştırmalarını yaptığımız sürece başarılı oluruz. Fakat İngilizce bir ders değildir, bir dildir. Dil olması hasebiyle canlıdır. Yani İngilizceyi sadece gramer kitabından okuyarak öğrenemezsiniz. Konuşma, dinleme gibi pratikler yaparak dil ile iç içe olmanız, adeta o dili yaşamanız gerekir.

2.Gramere Takılıp Kalmak

Yukarıdaki maddeyle bağlantılı olarak, İngilizceyi gramer kitabından öğrenmeye çalışmanın ulaşmamızı engellediği başka noktalar da vardır. Dili hayattan ayrı bir ders gibi öğrenmeye çalıştığımızda o dilin yabancısı oluruz. Ve ne kadar iyi gramer biliyor olursak olalım yeterli kelimeyi bilmiyorsak veya kelimeleri zihnimizde hızlıca gramer kalıbına oturtup konuşamıyorsak o dili öğrenememişiz demektir.

3.Önceki Başarısızlıklara Takılmak ve “Bende Dil Yeteneği Yok ki!”

Girişteki paragrafta da bahsettiğimiz gibi Türkiye’de okumuş öğrenciler olarak uzun süreler İngilizce dersi almamıza rağmen genelde İngilizceyi öğrenemiyoruz. Bu da zamanla bizde bir önyargı oluşmasını sağlıyor. Ya İngilizceyi çok zor bir dil olarak nitelemeye başlıyoruz, ya da kendimizi dil yeteneği olmayan ve İngilizceyi asla öğrenemeyecek biri olarak görüyoruz. Aslında bunların ikisi de doğru değil. İngilizce analitik bir dil. Yani Türkçe gibi sondan eklemeli ve iç içe bir dil yapısı yok, veya Arapça gibi çekime göre değişen kelime yapısı ya da düzensiz çoğulları yok. Bu yönüyle İngilizce çok daha kolay öğrenilebilecek bir dil. İngilizce kolay olsa bile sizin dil yeteneğinizin olmadığını düşünüyorsanız, yine yanılıyorsunuz. Çünkü kendi anadilini düzgün bir biçimde konuşabilen her insanın dil yeteneği vardır. Yani Türkçeyi konuşarak insanlarla iletişim kurabiliyorsanız, bu İngilizceyi de öğrenebileceğiniz anlamına gelir.  Bu yüzden eski başarısızlıkları ve önyargıları bir kenara bırakıp yeni bir başlangıç yapmalısınız.

4.Konuşmaktan Çekinmek ve Aksan Takıntısı

İngilizce konuşurken bir Amerikan kadar havalı veya bir İngiliz kadar kibar konuşamamak canınızı sıkıyor olabilir. Aslında bu çok doğal bir durum. Yeni bir dil öğrenmeye başlayan herkes en başta kelimeleri değişik telaffuz eder. Bu ileride ya tamamen düzelir ya da hafifler. Burada önemli nokta karşınızdakiyle iletişim kurup kuramadığınızdır. Çünkü dilin işlevi iletişimdir. Eğer karşınızdaki kişi dediğiniz şeyleri anlıyorsa aksanınızı dert etmeyi bırakıp olabildiğince seri ve düzgün konuşmaya odaklanın. Ayrıca konuşmaktan asla çekinmeyin. Karşınızdaki kişi zaten sizin İngilizceyi yeni öğrenen biri olduğunuzu anlayacak ve yaptığınız ufak hatalara asla takılmayacaktır. Siz de hatalarınızı ve aksanınızı düşünüp de kendinizi boş yere strese sokmayın. İngilizce konuşmanın keyfini sonuna kadar çıkarın!

5.“Benim İngilizce Öğrenmeye İmkanım da Vaktim de Yok”

İngilizce öğrenmenin çok pahalı bir iş olduğu yaygın bir kabuldür. Evet, İngilizce kurslarının fiyatlarının hiç de ucuz olmadığı söylenebilir. Fakat İngilizce öğrenmek için kursa gitmek şart değildir. Kendi kendinize ücretsiz web siteleri ve mobil uygulamalarla çalışarak İngilizcenizi oldukça çok geliştirebilirsiniz. Kitapları pahalı buluyorsanız ihtiyacınız olan kısmı pdf formatında bulmaya çalışabilirsiniz. Facebook’ta veya forum sitelerinde istediğiniz kitabı sorduğunuzda büyük ihtimalle pdf’ sine ulaşacaksınızdır.

Peki zaman meselesi? Eğer çalışan bir insan veya okuyan bir öğrenciyseniz İngilizceye vakit ayırmakta zorlandığınızı söyleyebilirsiniz. Fakat bu tamamen önceliklerle ilgilidir. Öğle yemeğinizi yerken sosyal medyada dolaşmak yerine İngilizce bir video izleyerek, veya otobüsle eve dönerken telefonunuzdaki uygulamalardan kelime çalışması yaparak büyük ilerlemeler kaydedebilirsiniz. Önemli olan her gün az da olsa vakit ayırmak. Azminiz hiç bitmesin!

Türkiye’de İngilizce eğitimi zor bir süreç. İnsanlar yıllarını harcasa da yine de düzgün İngilizce konuşmaları mümkün olmayabiliyor ve İngilizce konuşma konusunda kendilerine güvenemiyorlar. Peki İngilizce öğrenirken yaptığımız yanlışlar nedir, neden düzgün İngilizce öğrenemiyoruz?

1.Teoriye çok zaman harcıyoruz

Yabancı bir dil en iyi yaşanarak ve deneyimlenerek öğrenir. Biz ise işin teorisine çok vakit harcarken pratik yapmaya zaman bırakmıyoruz. Öğrencilik yıllarında İngilizceyi sınavından geçer not almamız gereken bir ders olarak görüp sınavda çıkacak sorulara hazırlanmayı yeterli buluyoruz. Haliyle, İngilizce konuşma ve iş yapma zamanı gelince, hata veriyoruz.

2.Öğrendiğimizi hızla unutacağımız bir hayat yaşıyoruz

Türkiye’de hayat İngilizce ile dönmüyor. İş dünyasında İngilizce ne kadar gerekliyse, sosyal yaşamımız da İngilizceden o kadar uzak kalıyor. Türkçenin güçlü bir dil olarak yaşamına devam etmesi için bu güzel bir gelişme olsa da sular seller gibi İngilizce konuşmayı öğrenerek kariyerinde ilerlemek isteyenler pratik yapma şansını kaybediyor ve ardından okulda öğrenilen azıcık İngilizce de uçup gidiyor.

3.Kulağımızla değil gözümüzle İngilizce öğreniyoruz

Okullarda veya özel kurslarda İngilizce eğitim metotları kulağa hitap etmiyor. Öğrencilere, İngilizcenin nasıl yazıldığını ve Türkçe’ ye nasıl çevrileceğini öğretmeye odaklanıyoruz. Sanki herkes İngilizce’ den Türkçe’ ye cilt cilt roman çevirip edebiyat çevirmeni olacakmış gibi işin okuma/anlama kısmına odaklanırken, konuşma yeteneğini gözden kaçırıyoruz. Bu da zar zor öğrendiğimiz İngilizceyi de kısa süre sonra unutmamızı kolaylaştırdığı gibi bir yerde İngilizce konuşmak zorunda olduğumuzda tıkanıp kalıyoruz.

4.Teknolojiden faydalanmıyoruz

İngilizce öğrenmek için hala klasik yöntemleri zorluyoruz oysa eğitim teknolojileri artık çok ilerledi ve bir sınıfta, bir okulda eğitim alma zorunluluğu ortadan kalktı. Kitapların üzerindeki testleri doldurup kalem kağıtla ders işlemek için bir sınıfa doluştuğumuz eğitim sistemi modern insanın ihtiyaçlarına ve hayat akışına cevap veremiyor. Oysa, online eğitim servisleri sayesinde dünyada onlarca milyon insan sürekli eğitim almaya ve kendini eğitmeye devam ediyor. İngilizce öğrenmek, İngilizcesini geliştirmek isteyenler de artık online İngilizce eğitimlerine yöneliyor.

Yani Türkiye’de de İngilizce öğrenilememesine, dil öğrenilen ortamlar, eğitim kaynakları, İngilizce’ nin günlük bir ihtiyaç olmaması, öğretmen yeterlikleri, dil öğrenmeye başlama yaşı, dil kullanım sıklığı dahil birçok faktör etki ediyor. Fakat çok benzer ortamlarda dil öğreniminde önemli yol kat edenlerin ve arzu edilen düzeyde ilerleme göstermeyenlerin olduğunu biliyoruz. Burada da öğrenciye ilişkin değişkenler ön plana çıkıyor.

‘Neden İngilizce öğrenemiyoruz?’ sorusuyla o kadar çok meşgul oluyoruz ki, aslında belki sormamız gereken soru şu: Türkiye’de nasıl İngilizce öğrenebiliriz?

1.İngilizce öğrenmeye yanlış yerden başlıyoruz (Gramer!)

Evet maalesef eğitim sistemimizden kaynaklı bir yanlış olsa da İngilizceye gramer öğrenerek başlayarak hata ediyoruz. Hangi birimiz anadilimiz Türkçeyi öğrenirken gramer kurallarını öğrenmeye başladı? Maalesef birinci kural dinlemek ve dinlediğini anlayarak bunu pratiğe çevirmektir. Bu yüzden kafamızı gramer kurallarıyla doldurup iş konuşmaya geldiği zaman tıkanıp kalıyoruz.

2.Yanlış yapmaktan korkuyoruz

Bu korkuyu kırmanın tek yolu var. Kendinizi ifade edene kadar pes etmemek. İngilizce farklı dillerin birleşmesinden oluşmuş çok geniş bir dil. O yüzden sizin anlatmak istediğiniz şeyin daha kolay ve farklı bir yolu olabilir. Konuşmaktan korkmayın. Her sabah kalktığınızda aynanın karşısına geçip kendinize sorular sorup cevaplayın işe yarayacaktır. Kelimeleri ağzınızla seslendirmediğiniz sürece konuşmakta zorlanırsınız.

3.“ İngilizce öğrenmek için yurtdışına gitmeli” düşüncesi

Yurtdışına çıkma imkanınız varsa bunu değerlendirin. Fakat 2019 teknolojisinde dünya küçülüp cebimize kadar girdi. İstediğiniz anda istediğimiz kişiyle iletişime geçmemiz mümkün. Bu yüzden yabancı dil öğrenmek için yurtdışına gitmek şart değildir. Ayrıca pratik yapmak için Erasmus öğrencileri hazırda bekliyor.

4. Türk milleti olarak kolaya kaçıyoruz

Evet, dilimizi ülkemizi seviyoruz fakat devletimize daha yararlı olabilmek için daha donanımlı global haberleri takip edip geride kalmamak için yabancı dil öğrenmemiz şart. Bu yüzden telefonlarınızı, bilgisayar programlarını İngilizce dilinde kullanmanızı tavsiye ederim. Ayrıca çevrimiçi oyunları da yurtdışı sunucularında oynarsanız size büyük katkı sağlayacaktır.

5. Dizi, filmleri Türkçe dublaj veya Türkçe altyazılı izliyoruz

Türkçe altyazılı yabancı dizi, film izlerken replikleri dinleyip alt yazıyla bağdaştırdığınız sürece İngilizcenize katkıda bulunur. Onun dışında sadece altyazıları takip ederseniz bir şey öğrenmeniz pek mümkün olmaz. Bu yüzden size önerim öncelikle çocuklar için olan çizgi filmleri izlemeniz olacaktır. Çünkü çizgi filmlerde her zaman çocukların anlayabileceği şekilde hem basit hem de daha yavaş seslendirme yapılır.

6. Dinlemiyoruz!

Yeni bir dili öğrenmenin birinci kuralı o dili konuşan kişileri dinlemekten geçer. Zamanla dinledikçe tekrarlanan kelimelerin anlamları kullanıldıkları yere göre beynimize işlenir ve mantığı yavaş yavaş oturmaya başlar. Fakat biz; nasılsa anlamıyorum mantığı ile hiçbir zaman kulak kesilmiyoruz. Size önerim internetten Podcastler bulup bunları düzenli bir şekilde kulaklığınızla dinlemeniz olacaktır.

7. Yeterince çalışmıyoruz

Belki aramızda ne kadar çalışırsa çalışsın öğrenemeyen kişiler vardır. Onları hariç tutuyorum. Fakat bir hevesle aldığımız kitaplarımızın sadece ilk sayfalarını kullanıp rafa kaldırıyoruz. Düzenli olarak günde 1 kelime ile 4 yıllık üniversite eğitimi sonunda tam 1460 kelime öğrenmiş olacaksınız.

Unutmayın! Eğer ”neden İngilizce öğrenemiyorum, ne yapmalıyım” tarzı bir düşünceye düşüyorsanız, İngilizce öğrenecek durumdasınız demektir.

İngilizce öğrenmek, Türkiye’de zorlu bir süreçtir. Yabancı dil, her ne kadar okullarda ders olarak okutuluyor olsa da İngilizce öğretme noktasında yetersiz kalıyor. Bizler daha çok işin teori kısmına vakit harcıyor ve pratik yapma konusunda yetersiz kalıyoruz. İngilizce, öğrenciler tarafından sınavda

8. Uygun Zamanda Eğitim Alamıyoruz

Okullarda verilen İngilizce eğitimi, bizlerin öğrenmeye hazır olduğu zamanlarda değil ders programının buyurduğu zamanlarda işlenir. Oysa her kişinin beyninin yabancı dil öğrenimi için hazır olacağı an farklıdır. Bireyler tarafından İngilizce öğrenilecek saatlerin, kendi bünyesi tarafından belirlenmesi gerekir. Bireyin kendisi tarafından belirlenmeyen İngilizce öğrenim saatlerinde zihin de derslerin büyük kısmını hiç olmamış gibi akıldan çıkartır.

9. Teknolojiden Yararlanmıyoruz

İngilizce öğrenmek için, teknolojik yöntemler var olmasına rağmen hala klasik yöntemleri zorluyoruz. İngilizce kitaplarının üzerindeki testleri doldurarak kalem ve kağıt ile ders işlemek için bir sınıfa doluştuğumuz eğitim sistemi, dil öğreniminde bizlere cevap veremiyor.

Öğretmenin Rolü

Yabancı dil öğreniminde öğretmenin rolü yadsınamaz bir gerçektir. Öğretmen çok zengin etkinlik dağarcığına sahip olmalıdır, öğrencilerin ihtiyacına ve ilgisine göre konuları belirlemeli  ve öğrencileri bireysel, ikili veya grup çalışmasına yönlendirecek farklı konularda etkinlikler düzenlemelidir. Bu bağlamda Task-Based Language Teaching (Göreve dayalı dil öğretimi )bu tür etkinlikler için adeta bir reçete niteliğindedir. Bu yöntemde, dil iletişim için bir amaç değil araçtır. Görev (task) sözcüğü yöntemin anahtar sözcüğünü oluşturur ve dil günlük yaşamdaki gibi anlamlı bir bağlam içinde sunulur, uygulanır ve kullanılır (Willis, 1996). Görevler çok çeşitli olabilir; ihtiyaç listesi yapma, not alma, karşılaştırma, tanımlama, bir talimata göre yer bulma, yol sorma, yol tarif etme, telefon görüşmesi yapma, yemek siparişi verme, paragrafları bir araya getirerek bir hikâyeyi tamamlama vb. gibi. Bu tür etkinlikler ve bu etkinliklerdeki öğrencilerin aldıkları görevler sayesinde öğrenciler hem çeşitli düzey, ortam ve beceride girdi ile karşı karşıya kalırlar hem de onları konuşma veya yazma becerisi olarak üretirler. Başlangıçta taklit olarak başlayan bu üretim öğrenciler dilde yetkinlik kazandıkça yaratıcı ve özgün üretimlere dönüşür. Bu yöntem öğrencilerin, bireysel, ikili veya gruplar halinde aldıkları veya seçtikleri görevleri (proje, problem çözme, konu, ödev, vb.) karşılıklı etkileşim içerisinde yürüttükleri ve bu ortamda hedef dillerini geliştirebildikleri öğrenci merkezli bir dil öğretim/öğrenim yöntemidir.

Sonuç olarak İngilizce öğrenen ve öğreten tüm paydaşlar öncelikle İngilizceyi bir iletişim aracı olarak görmeli ve tüm öğrenme/öğretim süreçlerini bu amaç doğrultusunda düzenlemelidir. Yoksa mevcut sistemde bu durum bir kısır döngü olarak devam edip gidecektir. Bu konuda harcanan binlerce saat ders, zaman, para, enerji ve her türlü kaynak ülkenin hanesine israf olarak yazılacaktır. Bu nedenle de yapılan tüm müdahale ve çabalara rağmen ülke çapında kayda değer bir gelişme sağlanamamaktadır. Tüm bu süreçlerde etkin bir denetim yapılmalı ve bireysel yönlendirme (Paker, 2012; Anderson, 1986) uygulanarak öğretmenin mesleki gelişimine ve istenen hedefe ulaşmasına katkıda bulunulmalıdır. Bu sayede kalite arttırılabilir ve istenen ürün elde edilebilir.

Öneriler

Dil öğrenimi zahmetli bir iştir. Sabır ve istikrar gerektirir. Bunun yanında dil öğrenmekten keyif almalısınız. Aslında bir dili öğrenen ve onu kullanabilen insanlar bundan keyif alırlar ancak dil öğrenimini ağır dilbilgisi kuralları ve ezber ile doldurursanız insanlar öğrendiklerini kullanamaz ve dil öğrenmekten nefret eder. Yani dil öğreniminde işin ilk sırrı sevmek ve sevdirmek. Bir diğer unsur ezber yerine kullanıma odaklanmak ve öğrenilen bilgiyi hemen uygulamak. Yani hemen o bilgi ile bir cümle kurmak gerekir. Bir dili öğrenmeniz ve canlı tutmanız için onun sizin hayatınızın bir parçası olmalıdır. Dili kullanmalısınız aksi takdirde ilerleme olmaz gerileme olur. Koşu bandı gibi ya ileri gidersiniz ya geri.

Biz de dil öğretimi kullanım için değil sınav için yapılıyor. Sorun bu! Eğer ezber ve dilbilgisi yerine kullanıma odaklansak, bir insanın ilkokuldan üniversite sonuna kadar aldığı ve kullanamadığı dil becerisini sadece 1 ayda verebilirsiniz. Burada yapılacak ilk şey amacı değiştirmek. Amaç dilin kullanımı olmalı. Kurallar değil. Öncelikle İngilizceyi hayatınızın veya eğitiminizin bir parçası olarak düşünmelisiniz. Çünkü bugün iş ararken ya da işlerinizi yaparken en çok karşınıza çıkacak engellerden birisi bu olacaktır. İngilizceyi kullanıma yönelik öğrenmelisiniz, kendinizi ezber ve gramerle boğmayın. Mesela bir kelime öğrenecekseniz  onu mutlaka cümle içinde kullanın ki, öğrendiğiniz bilgi pasif kalmasın.

İnternet ortamında dili pratik öğrenmek için birçok diyalog, sesli materyal bulunuyor, bunlardan faydalanabilirsiniz. Kendi başınıza keşfederek öğrenmeyi alışkanlık haline getirmelisiniz. Dil öğrenimi belli bir zamanda başlayan ve biten öylece de kalan bir süreç değildir. Başlayan ve daima canlı tutulması gereken bir çalışmayı gerektirir. Bir kursa gitseniz bile kurs bitince eğitim bitmemeli ve İngilizceyle bağlantınız kopmamalıdır.

Dil öğreniminde önemli engellerden birisi de çekingenliktir. Siz karşıdaki insana anlatabileceğiniz şekilde derdinizi anlatmalısınız. Olması gerektiği şekilde değil. Eğer en mükemmel cümleyi kurarak dil öğreneceğiniz bir gün gelmesini beklerseniz o gün hiç gelmeyecektir. Aslında çocukların dili kolay öğrenmelerinin bir sebebi de çok düşünmeden konuşmalarıdır. Maalesef yetişkinler çekingenlik yüzünden kendilerini sürekli geri çekiyor ve dolayısı ile ilerleyemiyorlar.

Sonuç  ve Değerlendirme

Türkiye’de farklı uygulamalara gidildiği halde yabancı dil öğretiminde halen yeterince başarılı olunmadığı görülmektedir. Bu gerçeği değiştirmek adına bir dizi çözüm yolunu aynı anda uygulamak gerekmektedir, çünkü sorunlardan tek bir tanesine odaklanarak bu çok taraflı sorunu çözmek mümkün değildir. Bu sorundan belli bir grubu sorumlu tutma yaklaşımı da doğru değildir, eğitim sistemindeki tüm elemanların sorumluluk payları vardır. Bu  doğrultuda yabancı dil öğretimindeki sorunları çözmeye yönelik şu çözüm önerileri getirilmiştir:

  • İletişime dönük teknikler sınavlar uğruna feda edilmemelidir. İletişime dönük tekniklerin kullanılması konusunda öğretmen, yönetici ve velilerin olumsuz algıları değiştirilmelidir. Bu konuda okullarda uygulama birliği oluşturulmalıdır.
  • Yabancı dil öğretiminin sürekli olursa başarılı olacağı unutulmamalıdır. Yöneticilerin bilinçlendirilmesiyle, sınav senesi bahanesiyle derslerin işlenmemesi gibi bir eğilim önlenebilir.

Bu çözüm önerileri, başka ülkelerdeki yabancı dil öğretim sistemleri tek ölçüt olarak alınmadan, bütüncül bir biçimde, uzun vadeli politikalarla, sonuçların da uzun vadede ortaya çıkacağı bilinerek uygulanırsa yabancı dil öğretiminde başarı yakalanacaktır. Türkiye’de yabancı dil öğretimi sorununun çözülmesi için tekil çözüm yollarına başvurmak yanlış bir strateji olacaktır. Soruna kaynaklık eden unsurların bir arada ele alınıp çözülmesi gerekmektedir. Bu amaçla öğretmenlerin hizmet öncesinde yetiştirilme ve istihdam edilme süreçlerinde bir dizi iyileştirme yapılmalıdır. Okullardaki yabancı dil öğretimini zorlaştıran fiziksel yetersizlikler giderilmeli, yabancı dil öğretim materyalleri alan uzmanları tarafından geliştirilmeli, yabancı dil öğretimiyle ilgili ortak bir felsefe oluşturulmalı ve yabancı dil öğretmenleri destekleyici  ve geliştirici bir anlayışla denetlenmelidir.

Son söz

Eğer sıklıkla dile getirilen daha iyi bir gelecek için küresel rekabete açık ve hazır bireyler yetiştirilmesi gerektiği konusunda ciddi isek, farklı toplumlarla ve farklı alanlarda işbirliği içinde olabilecek bireyleri yetiştirmek zorundayız. Böylesi bir ufkun da anahtarı yabancı dildir. Hemen her şeyin birbirine bağımlı olduğu günümüz dünyasında artık tek dilli veya bir yabancı dil bilerek yaşayabilmeyi başarmak giderek imkânsız hale gelmektedir. Bu yüzden yabancı bir dil öğrenmek artık bir boş zamanlarda öğrenilmesi gereken veya bir kişisel hobi olmaktan ziyade bir olmazsa olmazdır. Bu yüzden yabancı dil öğretimi, eğitimin önemli bir unsuru olmalı ve erken yaşta öğretilmesine başlamak kadar detaylarıyla izah edildiği gibi uygun şartlarda ve etkin bir şekilde, etkili öğretmenler tarafından, uygun fiziksel şartlarda ve uygun materyal desteği ve diğer şartların azami yerine getirilerek öğretilmesi gerekmektedir. Başarı da ancak böyle gelecektir.

 

“İnsanlar bildikleri dil sayısı kadar hayat yaşarlar.”

 (Çek Atasözü)


 

KAYNAKÇA

Paker, T. (2012). Clinical Supervision: Effects and Implications. Saarbrücken: LAP Lambert Academic Publishing.

Richards, J.C., & Rogers, T.S. (2001). Approaches and methods in language teaching: A description and analysis (Second edition). Cambridge:Cambridge University Press.

Anderson, R. H. (1986). The genesis of clinical supervision. In W. J. Smyth (ed.), Learning about teaching through clinical supervision.London: Croom Helm.

Ellis, R. (2008). The study of second language  acquisition (2nd edition). Oxford: Oxford University Press.

Ellis, R. (1985). Understanding second language acquisition. Oxford: Oxford University Press.

Gardner, H. (1993). Multiple intelligences: The theory and practice. New York: Basic Books.

Başat, G. (2014). Neden yabancı dil öğrenemiyoruz? Aljazeera Türk Dergi.

Bayraktaroğlu, S. (2012). Neden yabancı dil eğitiminde başaralı olamıyoruz?. Türkiye‘de yabancı dil eğitiminde eğilim ne olmalı?

British Council ve TEPAV (2013). Türkiye’deki devlet okullarında İngilizce dilinin öğretimine ilişkin ulusal ihtiyaç analizi.

EF English Proficiency Index. (2014). EF EPI Index 2014.

Soner, O. (2007). Türkiye’de yabancı dil eğitimin dünü bugünü. Öneri, 7 (28), 397-404.

Uysal, H.H. (2012). İngilizce eğitiminde denetim sorunları ve bir çözüm yolu olarak hizmet içi eğitim ve bağlama duyarlı  bireysel yönlendirme. Türkiye‘de yabancı dil eğitiminde eğilim ne olmalı? 12 – 13 Kasım 2012. Hacettepe Üniversitesi  Eğitim Fakültesi İngiliz Dili Eğitimi Anabilim Dalı 1. Yabancı Dil Eğitimi Çalıştayı Bildirileri. Ankara: Hacettepe Üniversitesi  Yayınları.

https://www.cnnturk.com/yasam/neden-duzgun-ingilizce-ogrenemiyoruz?/

https://edumag.net/neden-ingilizce-ogrenemiyorum-7-onemli-sebep/

https://talipgulle.com/turkler-neden-ingilizce-ogrenemiyor/

https://www.turkiyeegitim.com/turkler-neden-ingilizce-ogrenemiyor-79756h.htm/

https://www.habernediyor.com/egitim/neden-ingilizce-ogrenemiyoruz-h306.html/

https://www.sozcu.com.tr/2020/egitim/turklerin-ingilizceyle-sinavi-5785771/

 

 

 

 

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR