Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri
Kurtuluş Kayalı
İletişim Yayınları, 2005, İstanbul
Sayfa: 264
Kitap Türk düşünce hayatında sosyal bilimlerin ve özellikle sosyolojinin hem düşünür hem de eserlerinin incelenmesine odaklanmıştır. Türkiye’nin yakın tarihi içerisinde Türk sosyal biliminin gelişmesine önemli katkı sağlayan ve günümüzdeki çalışmalara da yol gösteren “Hilmi Ziya Ülken, Mümtaz Turhan, Mübeccel Kıray, Niyazi Berkes, Cemil Meriç” gibi düşünürlerin eserlerinin içerik, yöntem ve tema olarak nelere nasıl odaklandıkları ve birbirlerini nasıl etkiledikleri ifade edilmektedir. Özellikle 1940’lı yıllardan başlayan ve 1980’li yıllara kadar uzanan bir sürçte Türk düşünce ortamı ve Türk kültürü ile ilgili önemli yorumlar eserin iskeleti olarak belirlenmiştir. Dil-Tarih-Coğrafya fakültesinin hocalarının sosyolojik ve Türkiye’nin toplumsal yapısıyla ilgili yapmış olduğu çalışmaların özüne inen eser o dönemin siyasal ve toplumsal iklimini de okuyucuya iletmektedir. Dönemin sosyal bilimsel açıdan fotoğrafını çeken eser geçmişin bilimsel mirasının nasıl yorumlandığını ve Türkiye’deki sosyal bilim alanın nasıl politize olduğunu ve Türk entelektüelinin bunalımlarını anlatmaktadır.
Yazar kitabın ilk bölümlerinde Türk aydını iki tipe ayırmakta olup, Türkiye’nin gerçekliğinden uzak bir yapıda olduklarını vurgulamaktadırlar. 1960’lı yıllarının Türkiye’sinin hem siyasal açıdan hem de toplumsal açıdan dönüşümleri akademi camiasında farklılıklara yol açtığı ifade edilirken yansımalarının 1990’lı yıllarda olduğu ve bu yıllardaki entelektüeller ile akademisyenleri ne şekilde etkilediği vurgulanmaktadır. 1960’lı yıllardan bu yana Türk aydınının politik alanda kalması eleştirilen en önemli konu olmaktadır. Türk aydının çıkartılan tipolojisi şu yöndedir ; “Türk aydını güncel meselelere gömülüdür; bu meseleleri çözmeyi kendine misyon biçmiştir, bunun yolu ise siyasette olmaktır; Türk aydını bir siyasal partiye kendisini mahkum hissetmektedir”. Türk aydının siyasallaşması bu bağlamda toplumdan kopuk olmasına, yani hangi dünyaya kulak kesilmişse, diğerine sağır kalmasını doğurmuştur. Tüm bunlar Türkiye düşünce tarihinin gelişimi önünde birer engeldir.
Hilmi Ziya Ülken’in diğer düşünürlerden farkını ortaya koyan yanın ise siyasal anlamda bir yakınlığın gözle görünür olmadığı, toplumsal meselelere daha bütüncül bir şekilde baktığı yönünde olmaktadır. Bunun dışında Niyazi Berkes ve Behice Boran gibi aydınların eserlerinin Türk literatürüne önemli katkıları olduğu vurgulanırken seçmiş oldukları yol ve yöntemler, siyasal kulvar bu düşünürlerin eserlerinde belirli kısırlıkları doğurduğu ifade edilmiştir; özellikle de hem sağ hem de sol kanatta yer alan düşünürlerin eserlerinde belirli konuların ön plana çıkartılarak diğer konulardan uzak kalmaları eleştirilmiştir. Özellikle batı gerilimi ve kültürel gerilim hemen hemen tüm düşünürlerin ortak noktasını oluşturmuş görünmektedir. Türk aydının özellikle de Turhan ve Berks’in kültür konusuna odaklanarak diğer meselelere bakış açısı geliştirememeleri kendinden sonrakileri de etkilemiştir. Söz konusu bu durum Türkiye’nin bilimsel ilerleyişinin önünde engel olarak görülmüştür.
Said Halim Paşanın içinde bulunduğu dönemi yorumlaması, batı ve batılılaşma hakkındaki görüşleri onu diğer aydınlardan ayıran bir yapı olmaktadır. Halim paşa hem iç meseleleri hem de batı sorununu iyi bir şekilde gözlemlenmiş Osmanlı’nın ve İslamiyet’in toplumsal yaşamda önemini ifade ederek batı, batı olarak ele alınmalıdır ve doğu ve İslam kültürü ise ayrı. Bu onun meselleri bir birine karıştırmadığını ve duygusal olarak davranmadığını gösterir niteliktedir.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde çizilen bu genel çerçeve ile beraber İslam’ın çağdaş işlevleri üzerine durulmuş tarih ve toplum açısından değerlendirilmesi yapılmış, daha sonra tarih-sosyoloji ve kültür çerçevesinde 1940’lı yıllardan 1980’lı yıllara kadar olan süreç ismi geçen aydınlar ve eserleri üzerinden ifade edilmiştir. Cumhuriyet döneminde sosyolojinin gelişmesinin yol izleri üzerine durulmuş düşünür ve eserlerinin yol ve yöntemleri tartışılmıştır. Bu dönem düşünürlerinin en büyük problemleri sosyolojik konuları güncel konular olarak tartışmaları olmuştur.
Türkiye aydınlarının tarih anlayışındaki sorunlara değinilerek, yöntem ve bilimsel açıdan siyasallaşması bir sorun olarak ifade edilmiştir. Bilimin siyasallaşması, doğuya ve doğu kültürüne sırt çevrilmesi, ampirik çalışmalara ağırlık verilmesi gibi konularda gezinen aydınların Cumhuriyet dönemi Türk düşüncesinin gelişiminde engeller olarak görülmüştür. Aynı zamanda bu durum Türk sosyal bilimlerinin tıkandığı nokta olarak ifade edilmiştir. Bu dönem ve sonrası düşünürler birbirlerini etkilemiş görünmekte olup yanşan bu gelişmeler hem toplumun hem de aydının Avrupayı tanımayı ön plana çıkartmış, Avrupayı kendimizden daha iyi tanıdığımız ifade edilmiştir.