‘Tehlikeli Oyunlar’ romanının ana çerçevesi şu şekildedir: Hikmet Benol romanın ana kahramanıdır. Eşinden boşanmış ve yalnız kalmış bir insandır. Boşandıktan sonra çevresini tümüyle bırakarak bir gecekonduya yerleşir. Gecekonduya yerleşmesinin amacı, burjuva hayat standartlarını terk ederek kendi kimliğini bulma çabasıdır. Hikmet’in bu kimlik arayışı yolculuğunda iki adet misafiri vardır. Bunlar komşuları Albay Hüsamettin Tambay ve dul kadın Nurhayat Hanım’dır. Hikmet toplumdaki kargaşanın temellerine inmek için ‘oyun’ yolunu seçiyor. Oyun yazan ve hayatı bir oyunmuşçasına algılamaya çalışan Hikmet kendisiyle yüzleşirken bir takım soruların da cevaplarını bulmaya çalışır.
Türk edebiyatında ‘Tutunamayanlar’ romanı ile üstkurmaca tekniğinin ilk uygulayıcısı Oğuz Atay’dır. ‘Tutunamayanlar’ romanının karmaşık dokusu içerisinde, farklı özelliklerden biri olan üstkurmaca öğesi, ‘Tehlikeli Oyunlar’da ana kurgu öğesi durumundadır. İlk romanında her şeyi anlatma çabası içerisinde olan Atay, ikinci romanını daha bilinçli bir şekilde kaleme almıştır. Yani Türk edebiyatında Üstkurmacayı geniş kapsamda barındıran ilk eser ‘Tehlikeli Oyunlar’dır.(Ecevit, 2014, s. 101) ‘Tutunamayanlar’ romanındaki gibi bu romanın ana kahramanı da kendisiyle hesaplaşan bir kişidir. ‘Tehlikeli Oyunlar’ üstkurmaca ve bireyin kendisiyle hesaplaşması üzerine kurulu bir romandır.
Atay’ın iki romanı da bir kara anlatı metnidir. Roman kahramanlarının ‘tutunamayan’ bireyler olmaları, toplum içerisinden kendilerini soyutlamaları ve yalnız bir hayat sürmeleri kara anlatının eserleridir. Modern edebiyata kadar geçen süre içerisinde geleneksel edebiyat bu anlatım tarzından uzak durmuş ve topluma iyiyi ve güzeli vermek için uğraşmıştır. Bir bakıma edebiyat olduğu yerde saymıştır. Edebi eserlerde bireyin iç yüzü kendisine bir yer bulamamıştır. Sürekli değişen bir dünya yahut toplum düzeni içerisinde bireyin içsel sorunlarına yer verilmemesi edebiyatın büyük bir eksiklik içerisinde olduğunun göstergesidir. Toplum içerisinde uyuşmazlıkların olduğu ve çoğu bireyin boşluğa düştüğü su götürmez bir gerçektir. Öyleyse olmazsa olmazı ‘insan’ olan edebiyatın, kara anlatı ile beslenip kendini geliştirmesi mümkündür. İnsan, karanlık yönlerini keşfedip onunla yüzleşmelidir. Bu anlatım tarzının ana besini acı, yalnızlık ve aykırılıktır. Bu yönde verilen eserler yazıldığı dönemde çığır açıcı olarak değerlendirilip kimi otoriteler tarafından beğenilirken kimi otoriteler tarafından amansızca eleştirilmişlerdir. Bu anlatım tarzında verilen eserlerin başında şüphesiz ki Franz Kafka’nın yapıtları gelir. Kafka’nın yazdığı eserlerde yalnızlık ön plandadır. Eserleri otobiyografik özellikler taşır. Kahramanlarının yalnız ve acı çeken bireyler olması Kafkayıavangard bir yazar haline getirmiştir: ‘‘Bence sadece bizi bıçaklayan veya yaralayan türden kitapları okumalıyız. Eğer okuduğumuz kitap kafamıza şöyle sağlam bir darbe indirip bizi kendimize getirmiyorsa, onu okumanın ne anlamı var? Böyle bir kitap bizi daha mutlu etmeye mi yarar? Emin olun, eğer kitap diye bir şey olmasaydı, gerçek mutluluk işte o zaman mümkün olurdu. Okuduğumuz zaman bizi mutlu eden kitaplar, yazmak isteseydik kendimizin de yazabileceği türden kitaplardır. Ancak, bizim ihtiyacımız olan kitaplar; okuyunca bizleri bir felakete uğramış gibi sarsan, derin bir hüzne boğan, kendimizden daha çok sevdiğimiz bir kişinin zamansız ölümü gibi kahreden ve herkesten uzak, karanlık ormanlara sürülmüş gibi hissettiren kitaplardır. Bir kitap, insanın içindeki donmuş denizlere vurulan bir balta gibi olmalıdır. Ben buna inanıyorum.’’(Kafka, 2015, s. 7-8) Kafka bu aforizmasında kara anlatı metinlerin olması gerektiğini ve bu metinlerin okunması gerektiğini savunur. İnsanı kendi içiyle yüzleştiren kitapların gerçek kitaplar olduğunu söyler. Atay’ın büyük destek aldığı yazarlardan olan Franz Kafka’nın kara anlatı metinleri Atay’ı etkilemiş ve eserlerinde yön vermiştir.
Düşük düzeydeki insanları konu olan bu metinler ile Atay’ın roman kahramanlarının özellikleri birbirleriyle örtüşür. Ancak Atay’ı kara anlatı yazarlarından ayıran en büyük özellik anlatımda ‘ironi’ tekniğini kullanmasıdır. ‘Tutunamayanlar’da büyük bir yeri olan ironi, ‘Tehlikeli Oyunlar’da da varlığını sürdürür. Atay alaycı bir dil kullanmaktan vazgeçmez. Bu özelliği, kara anlatı metinlerinin yumuşamasını sağlar. Roman kahramanları her ne kadar ‘tutunamayan’ birey olsalar da kötü karakterde insan değillerdir.
Üstkurmaca öğesi modern yapıtların olmazsa olmazları arasındadır. Modern yapıda eserlerde edebiyat kendisini anlatmaya başlamıştır. Bu özellikler neticesinde roman kahramanları reel dünyada değil, metinlerarasıalemde yani metnin sayfaları arasında yaşarlar.(Ecevit, 2011, s. 340) Yazarlar soyut halde bulunan ifadeleri farklı biçimlerle somutlaştırma çabasına girmişlerdir. Netice olarak yazarlar sadece kurgulamıyor, artık nasıl kurguladıklarını da anlatıyorlardır. Bu manada üstkurmaca, kurmacanın kurmacası anlamını taşır. Postmodern başlığı altında kendisini gösteren üstkurmaca, edebiyatı bir oyun olarak görür.( Ecevit, 2014, s.98-99) Edebiyat artık farklı bir bakış açısı içerisindedir.
‘Tehlikeli Oyunlar’ın ana kurgu özelliğini taşıyan üstkurmaca, metin içerisinde kendisini oyunlar ile gösterir. Atay’ın roman kahramanları hep ‘yazan’ kişilerden oluşur. Metnin ana dokusuna baktığımızda ‘Tutunamayanlar’ın devamı niteliğinde olduğunu görürüz. Eşinden ayrıldıktan sonra bir gecekonduya yerleşen Hikmet Benol komşusu Hüsamettin Albay ile oyunlar yazar. Hikmet reel dünyayı reddedip kendisini ‘oyunlarla yaşayan’ bir bireye dönüştürür. Bu bakış açısı, Hikmet’in ‘yaşamak’ kavramını da bir oyun olarak gördüğünü gösterir. Romanın çok katmanlı yapısını Yıldız Ecevit üç başlık altında göstermiştir: 1- Reel gerçeklik düzleminde Hikmet somut yaşamı verilir. 2- Kurmaca düzlemde Hikmet ve diğer roman kahramanlarının yazdığı metinler bulunur. 3- Hikmet’in kendisi ile hesaplaştığı iç dünyası.(Ecevit, 2014, s. 102)