ÖZ
Günümüzün bilgi çağı olduğunu, istenilen bilgilere çok büyük bir hızla ve kolayca ulaşılabileceğini kabul ettiğimizde, çağın hızı karşısında olumlu değişimleri yakalamak için akılcı bakış açılarına ihtiyaç duyarız. İçinde yaşadığımız çağı anlamak ve değerlendirmek için çoğu zaman geçmişte yaşanmış benzer olayların doğru anlaşılması gerekir. Tarih dersine bir bilim dalı olarak bakılması, sadece olayların tarihlerinin ezberlenmesini gerektiren bir ders olarak görülmemesi önemlidir. Geçmişte yaşanmış olaylar arasında neden- sonuç ilişkileri kurarak, olay ve konuların değerlendirilmesini akılcı ve objektif bir bakış açısıyla bilimsel olarak yapmak gerekir. Dolayısıyla bu dersin sadece birtakım bilgilerin kalıp bilgiler şeklinde ezberlenildiği bir ders olarak görülmemesi önemlidir. Tarih eğitiminin ve öğretiminin sağlıklı bir şekilde geliştirilebilmesi için tarih dersi programlarının da çağın değişen ve gelişen teknolojileri karşısında sıklıkla gözden geçirilmesi ve geliştirilmesi gerekir. Tarihsel süreçte değerlendirdiğimizde Tarih dersine ilişkin öğretim programlarının cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ele alındığını ve günümüze gelene kadar da programlarda pek çok değişiklikler yapıldığını söyleyebiliriz. 2016 yılında hazırlanan, 9.,10.,11. ve 12. sınıfları kapsayan Ortaöğretim Tarih Dersi Taslak Programı bu kapsamda en yakın tarihli program olarak karşımıza çıkmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Tarih bilimi, tarih öğretimi, tarih programı, öğretmen rolleri
İnsanoğlu sosyal bir varlıktır ve çevresiyle birlikte yaşamak zorundadır. İnsanın sağlıklı bir düşünce yapısına sahip olması ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için öncelikle kendisini çok iyi tanıması gerekir. Nasıl bir geçmişten geldi? Geçmişte nasıl bir yaşam sürdürdü? Hangi fikirleri ve idealleri vardı? Uygulanan fikirler ve ulaşılan idealler hangi sonuçları doğurdu? Sıraladığımız tüm bu soruların yanıtları için öncelikle tarihe bakmamız gerekir. O halde tarih için bir milletin hafızasıdır cümlesini kurmamız yanlış olmayacaktır. Bireyler için hafıza ne kadar önemli ise milletler içinde hafıza yani tarih aynı öneme sahiptir. Bu genel yaklaşımdan hareketle öncelikle tarihe kavramsal olarak bakmak yararlı olacaktır.
Kaplan’a göre Tarih, milletin geçmişteki varlığı, onun mirası bugüne kalan hatırasıdır. Dil, edebiyat ve umumiyetle kültür kavramına giren her şey, tarih boyunca gelişmiş, bize tarihten miras kalmıştır. (Kaplan, 1999: 48) Sosyal bilimler içerisinde ele alınan tarih; geçmişte olan olaylar veya bunlar hakkındaki belgelerin verileridir. Tarih; geçmişteki olayları, yer, zaman ve faillerini göstererek kaynaklara dayalı olarak sebep ve sonuç ilişkisi içerisinde inceleyen bilim dalıdır. Bu tanımın anahtar kavramları; 1-geçmiş, 2-yer, 3-zaman ve failler 4-kaynak, 5-sebep-sonuç ifadeleridir. Tarihi bilim olarak ele alırken veya öğretirken ideal olanı tanımda geçen bu kavramların kullanılmasıdır. Bu kavramlardan herhangi birinin ihmal edilmesi, tarihi başka alanlara kaydıracağı gibi, tarih öğretiminde de maksimum verimin alınmasını önleyebilir. (Köstüklü, 1999: 11-14) Genel yaklaşımla tarih; toplumsal ya da siyasal bir grubun, örneğin ulusun, kavmin, ırkın ya da başka siyasallaşmış bir toplumsal kimliğin bütün bir geçmişi olarak tanımlanabilir. Sözcüğe kavramsal bakış, böyle bir tanımı gerekli kılıyor. “Tarih bilimi” de bu ortak geçmişi inceleyen “bilim dalı” olarak tanımlanabilir. (Arı, 2011: 9) Edward Hallet Carr, Tarih Nedir? Adlı kitabında “Tarih” in “ne”liğini, sınırlarını, çelişkilerini, amaçlarını; tarihçinin görevini, nasıl yazması gerektiğini sorgulamıştır. Tarihi, tarihçi ile olguları arasında kesintisiz bir karşılıklı etkileşim süreci, bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog olarak tanımlanmıştır. (Caar,2005: 35).
Jenkins’e göre tarih, tarihçilerin eseridir. Çünkü geçmiş olup bitmiştir ve tarihçiler tarafından çeşitli araçlar aracılığıyla gerçek olaylar olarak değil, kitap, makale, film vs. olarak geri getirilebilir (2011: 29). Tarih bir milletin kendine has özelliklerinden oluşan kültürün içindeki her şeydir. Kültür, tarih aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Tarih genç kuşakların geçmişten güç aldıkları bir dayanak noktasıdır. Geçmişten alınan güç geleceğe güvenle bakabilmeyi sağlamaktadır. İçinde bulunulan zamanı doğru değerlendirip geleceğimizi planlayabilmek, doğru ve etkili politika üretebilmek için tarih bilmek gerekmektedir (Kolcu, 2016: 69).
Collingwood’a göre tarih insanın kendisini bilmesi içindir. Böylece insan olmanın ne demek olduğunu ne tür bir insan olduğumuzu ve insanın biz olduğumuzu biliriz. Tarihin değeri, insanın geçmişte ne yaptığını, şimdi de ne olduğunu göstermesinden kaynaklanmaktadır (2015: 42). Yapılan tanımlardan da anlaşılacağı üzere bir bilim dalı olarak ele alınıp değerlendirilmesi gereken tarih bilimi, milletlerin geçmişlerinde var olan yanlışların ve yanılgıların tekrarlanmaması konusunda insanlık tarihine büyük katkı sağlayan sosyal bir bilim dalıdır. Arı, tarihçiliğin dünyanın en eski uğraşılarından birisi olduğunu söyler ve bu uğraşının yalnız geçmişi anlatan bir anlatı sanatı olmadığını; aynı zamanda geçmişin kritiğini yaparak, bugüne katkılarını inceleyen; bugünden hareket ederek de geleceği kavramaya çalışan bir bilim dalı olduğunu ifade eder. (Arı, 2011: 7) Bu denli önemli özelliklere sahip bir bilimin yeni kuşaklara anlatılması, öğretilmesi ve kavratılması noktasında tarih öğreticilerinin sağlam programlara ihtiyacı olacaktır.
Caar “Tarih Nedir?” adlı kitabında, tarihçinin üzerinde çalıştığı geçmişin, ölü bir geçmiş olmadığını, belli bir anlamda bugün hala yaşayan bir geçmiş olduğunu ifade eder. Fakat geçmiş bir eylem, tarihçi onun ardında yatan düşünceyi anlamadıkça ölüdür, yani tarihçi için anlamsızdır diye de ekler. Bu nedenle, düşüncenin tarihidir ve tarih, tarihi üstünde çalıştığı düşüncenin, tarihçinin zihninde yeniden oluşmasıdır. Tarihçinin zihninde geçmişin yeniden kurulması deneysel kanıtlara dayanır. Fakat bu, kendi içinde deneysel bir süreç değildir ve yalnızca olguların ardı ardına dizilmesinden ibaret olamaz. Tersine, olguların seçilmesini ve yorumlanmasını, yeniden kurulma sürecini yönetir: zaten onları tarihi olgular yapan da budur.
Tarihçi bugünün bir parçası ve olgularsa geçmişe ait olduklarından, bu karşılıklı etkileşim aynı zamanda bugün ile geçmiş arasında bir karşılıklılığı işin içine katar. Tarihçi ve tarihin olguları birbirleri için gereklidir. Tarihçi olguları olmaksızın köksüz ve boş, olgular tarihçileri olmadan ölü ve anlamsızdır. Bundan ötürü, “Tarih Nedir?” sorusuna ilk cevap şu olacaktır: Tarihçi ile olguları arasında kesintisiz bir karşılıklı etkileşim süreci, bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog. Tarihçi, bir birey olarak aynı zamanda hem tarihin hem de toplumun bir ürünüdür; tarih öğrencisi işte onu bu ikili ışık altıda görmeyi öğrenmelidir (Caar, 2005: 26-52).
Tarih bilimine öncelikle kavramsal çerçeveden bakıp sonrasında bu bilimi öğretmeye gönüllü olan tarihçileri ele aldık. Amacımız bu sözel bilimin öğrenilmesinin bireylere ve milletlere neler kazandıracağını ortaya koymaktı. Bu noktadan hareketle şimdi Tarih biliminin öğretilmesi noktasına ya da başka bir deyişle tarih eğitiminin nasıl olması gerektiği noktasında düşünmek yararlı olacaktır. Her şeyden önce tarih bir kronoloji sıralaması değildir ve olmamalıdır. Kişiler ve olayların hiçbir yorum yapmaksızın ezberlendiği geçici bir hafıza dersi de değildir ve olmamalıdır. Sonuç olarak tarih eğitimcilerinin öncelikle yapması gereken tarih bilimini bu yaygın yanlış kalıptan çıkarmaktır. Tarih bilimine dair bilgileri öğretmeye başlamadan önce öğreticinin üstlenmesi ve benimsemesi gereken en önemli rol budur.
Tarih eğitiminin etkili hale gelebilmesi için tarih müfredatının teknolojik gelişmeler doğrultusunda, bu gelişmelerden faydalanılarak geliştirilmesi gerekir. Hatta bunun için aktif olarak çalışan uzman öğretmen ve akademisyenler yetiştirilmelidir. Tarih öğretiminin ayrı bir uzmanlık istediği gibi bu uzmanlığı ortaya çıkaracak teknolojik gelişmelere paralel oluşturulan tarih müfredatının hazırlanması da ayrı bir uzmanlık gerektirmektedir. Bunun için tarih müfredatını hazırlayan ve güncelleyen eğitim uzmanlarının çağın teknolojik donanım özelliklerine sahip olması bunun yanında tarih bilimi ile ilgili tüm ilmi konulara hâkim olması gerekmektedir (Metin, 2004: 12). Günümüzün tarih eğitimcisini, tarihçisinden ayıran en büyük özellik bu olmalıdır.
Tarihçi daha önceki konular içerisinde ifade ettiğimiz üzere tarihi bilgiyi işleyen ve kendine has değerleri ile zenginleştiren ve yorumuyla bilim dünyasına kazandıran fikir adamıdır. Tarih eğitimcisi ise hem bu akademik özelliği bünyesinde taşıyan; bununla birlikte tarihi bilgiyi çevresindekilere teknoloji ve pedagojinin liderliğinde veren ve verdiği bu bilgilerden yeni sonuç ve yorumların çıkmasına kaynak olan kişidir. Türkiye’de son yıllarda gerçekleştirilen eğitim reformuyla ilk ve ortaöğretim derslerinin büyük bir çoğunluğunun ders programları, öğretim yöntem ve stratejileri, ders kitapları ve diğer öğretim materyalleri yeniden düzenlenmiştir. Bu değişim konu ve öğretmen merkezli yaklaşımların yerine öğrenci merkezli öğrenmenin ön plana çıkarılması, bilgi aktarmadan çok becerilerin geliştirilmesinin sağlanması ve öğrencilerin farklı öğrenme özelliklerine göre öğretim yöntem ve materyallerinin çeşitlendirilmesi gibi ilke ve hedefleri öngörmektedir. Yeni ders programları ve materyalleri öğrenme sürecinde öğrenciler arasındaki etkileşim ve iş birliğini geliştirmeyi, yaparak ve araştırarak öğrenmenin teşvik edilmesini amaçlamaktadır (Eğitim Reformu Girişimi [ERG], 2005; Millî Eğitim Bakanlığı [MEB],).
Yeni programların hedeflediği yaklaşım ve yöntemlerin hayata geçirilmesinde en önemli unsurlardan birisi öğretmendir. Programların öngördüğü öğretim yaklaşımlarındaki köklü değişim öğretmenlerin öğrenme-öğretme süreçlerindeki rolünün yeniden tanımlanmasını ve düzenlenmesini gerektirmektedir. Öğrencinin ilgi, ihtiyaç, beklenti ve öğrenme özelliklerini öğretimin merkezine yerleştiren bir yaklaşımda öğretmenin temel işlevi öğrenme ortamını öğrencilerine göre düzenlemek ve öğrenme sürecinde onlara rehberlik etmektir. Dolayısıyla önceki yaklaşımdaki bilgiyi aktaran işlevinden öğretimin amaç, içerik, yöntem ve materyallerini öğrencilerine göre düzenleyen ve böylece onların kendi öğrenme süreçlerini yaşamalarını sağlayan rehber işlevine geçilmesi gerekmektedir (Özden, 2005). Öğretmenlerin bu yeni rolü üstlenebilmeleri için yapılması gerekenlerin başında kuşkusuz yeni öğretim yaklaşımlarının gerektirdiği bilgi, beceri ve tutumların öğretmenlere kazandırılması ve onlara gerekli öğretim araç ve materyallerinin sağlanması gelmektedir. Fakat sorun sadece öğretmenlerin mesleki yeterlilikleri ve öğretim ortamının niteliğiyle ilgili değildir. Öğretmenin gelişim ve değişimin taşıyıcısı olabilmesi için öğretimin düzenlenmesi ve planlanmasıyla ilgili süreçlerde öğretmene verilen rol ve sağlanan yetki alanı da yeniden düzenlenmelidir.
Öğretmenin öğretimi kendi öğrenci grubunun ilgi, ihtiyaç, beklenti, öğrenme özellikleri ve hazır bulunuşluluk seviyesine göre planlayabilmesi ve uygulayabilmesi için, öncelikle öğretimin içerik, yöntem ve materyallerinin seçilmesinde öğretmene geniş bir yetki alanının sağlanması gerekmektedir. Böylelikle öğretmenin öğretimin geliştirilmesi ve öğrenci grubuna göre uyarlanması için sorumluluk alması ve girişimde bulunması için gerekli ortam oluşturulabilir. Öğretmenlerin öğretimin düzenlenmesindeki rolü ve katılımı açısından da öğretim planlarının önemli bir işlevi vardır. Planlama ile öğretmenler kendilerine ve öğrencilerine özgü bir öğretim tasarımı yapma imkânına kavuşmaktadırlar.
Öğretim planlaması bir anlamda program geliştirme sürecinin okul ve öğretmen düzeyinde devam etmesidir. Böylece öğretmenlerin ders programını kendi öğrencileri ve öğretim ortamlarına göre uyarlamaları planlı bir şekilde gerçekleşir. Bu açıdan öğretim planlaması aslında bir program geliştirme faaliyetidir. Program geliştirme eğitim ve öğretimde hedef, içerik, yöntem, öğrenme-öğretme etkinlikleri ve değerlendirmenin planlanması ve geliştirilmesine yönelik tüm karar ve çalışmaları kapsayan dinamik bir süreçtir. Program geliştirme süreci ders programlarının hazırlanmasıyla sona ermemekte, öğretimin planlanması ve uygulanması aşamalarında da devam etmektedir (Varış, 1997). Bu bağlamda eğitim bilimciler eğitim programı ile ders programı arasındaki farklılığa dikkat çekmişlerdir. Eğitim programı öğrencilerin karşılaştıkları tüm eğitim yaşantılarını, ders içi veya dışında gerçekleşen tüm eğitim faaliyetlerini kapsayan dinamik ve yaşayan bir olgudur. Ders programı ise bir dersin öğretimiyle ilgili amaç ve ilkeleri, içerikleri ve yöntemsel yaklaşımları düzenleyen basılı programlardır (İşman ve Eskicumalı, 2003). Öğretmenlerin program geliştirme sürecindeki rolleri farklı şekillerde olabilir. Merkezi düzeyde yürütülen ders programı düzenleme çalışmalarına genellikle öğretmenler de katılmaktadır. Bu katılım hazırlama komisyonlarına öğretmen üyelerin alınması, hazırlanan program hakkında öğretmenlerin görüşlerinin alınması, pilot uygulamaların yapılması, yeni geliştirmeler için uygulanan programlarla ilgili sorun ve aksaklıkların merkezi program geliştirme mercilerine iletilmesi gibi farklı biçimlerde olabilir. Türkiye’de MEB’in uyguladığı modellerde de bu ve benzeri şekillerde öğretmelerin program geliştirme çalışmalarına katılmaları öngörülmektedir (Demirel, 2006). Bir tarih programında nelerin olduğundan daha çok öğretmenin o programı nasıl uyguladığı literatürden de anlaşılacağı üzere bir problem olarak görülmüştür.
SONUÇ
Öğrencilerin bilgi çağının değişim ve gelişimlerine uyum sağlayabilmeleri ve hızla değişen çağın koşullarına ayak uydurabilmeleri için sahip olmaları gereken bilgi düzeyine ulaşmalarına yardımcı olmak amacıyla, eğitim öğretim alanında öğrencilere kazandırılması amaçlanan başarının elde edilmesi için derslerin işlenişine ilişkin yöntem ve tekniklerin gözden geçirilmesi önemli bir konudur. Çünkü öğrencilerin sadece kavramsal bilgiye sahip olmaları yeterli olmayacaktır. Kavramsal bilgilerin yanında öğrencilerin okuduklarını anlamaları, yorum yapabilmeleri ve bilgiler arasında bağlantılar kurmaları eğitim öğretim faaliyetleri içinde arzu edilen bir süreçtir. İçinde yaşanılan çağın anlaşılması ve öğrenilmesi, akılcı bakış açılarıyla değerlendirilmesi hazırlanan tarih programlarıyla da büyük oranda gerçekleştirilebilir. Bu düşüncelerden hareketle hazırlanacak tarih programları ile tarih eğitimi istenilen düzeyde verilecektir. Hazırlanan programların uygulanmasında önemli roller üstlenen öğretmenlerin her şeyden önce öğrencilere tarihsel düşünme becerilerini kazandırmaları önemlidir.
KAYNAKÇA
Carr, E. H., & Gürtürk, M. G. (1996). Tarih nedir? İletişim yayınları.
Demirel, Ö. (1992). Türkiye’de program geliştirme uygulamaları. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 7(7).
İşman, A. ve Eskicumalı, A. (2003). “Eğitimde Planlama ve Değerlendirme”, İstanbul: Değişim Yayınları
Kaplan, J. E., Masur, H., & Holmes, K. K. (1999). 1997USPHS/IDSA Guidelines for the Prevention of Opportunistic Infections in Persons Infected with Human Immunodeficiency Virus. MMWR Morb Mortal Wkly Rep, 48, 1-59.
Kolcu, N., Avaroğulları, M., & Demir, A. 2016 Ortaöğretim Tarih Dersi Taslak Programında Yer Alan Bazı Kavramlarla İlgili Tarih Öğretmenlerinin Görüşleri: 11. Sınıf Taslak Programı Örneği. Araştırma ve Deneyim Dergisi, 1(1), 24-36.
Özdemir, K. (2018). Ortaöğretim Tarih Derslerinde Kullanılan Görsel Materyallerin Öğrenci Akademik Başarısına Etkisi “Ankara ve Yozgat Örneği. e-Uluslararası Eğitim Araştırmaları Dergisi, 9(2), 19-45.
Öztürk, İ. H. (2012). Öğretimin planlanmasında öğretmenin rolü ve özerkliği: Ortaöğretim tarih öğretmenlerinin yıllık plan hazırlama ve uygulama örneği. Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri, 12(1), 271-299.
Şimşek, C., Okunak, M., & Bilgin, M. (2011). Laodikeia nekropolü (2004-2010 yılları) metin-katalog. Ege Yayınları.