Günümüzde yaygınlaşan yolsuzluk ve rüşvet olayları tarihsel bir geçmişe de sahiptir.16. yüzyıla dayanan yolsuzluk olayları, modernizasyona eşlik eden hızlı değişikliklerle oluşan imkânları vatandaşın değerlendirmesiyle daha da yaygın hale gelmiştir.
Ahlaki kurallardan bağımsız bir liberal ekonomi anlayışı ortamı, fertlerin bireysel istekleri peşinde koşmalarına sebep olduğu için toplumsal değerlerin hiçe sayılarak, suç oranlarının artmasına sebep olmuştur. Liberal düşünce ile kısa yoldan zengin olma fikrinin vatandaşın algısına yerleşmiş olması, fikri ve tüketim hırslarına sebep olarak ahlak dışı ortamın meydana gelmesine sebep olmuştur. Vatandaşlarda böyle bir ortamda etik dışı davranışları ve özellikle rüşveti teşvik ve zorlama yoluyla kamu kurumlarında uygular hale gelmiştir. Ülkemizin bugün bulunduğu yeri yorumlarsak da, uygulanmaya çalışılan liberal ekonomik sistem yolsuzlukların da etkisiyle tıkanma sorunu yaşayarak, ekonomik krizlerin kronik bir hale gelişine neden olmuştur.
Bireylerin satın alma gücünü düşüren enflasyon, yaşamlarını da zorlaştırmakta ve dolayısıyla yolsuzlukların artması için uygun bir ortam yaratmaktadır. Kendini enflasyonist bir ortamda bulan bireyler, ekonomik çıkarlarını korumak ve fırsatlardan yararlanmak niyetiyle de kişiliğinde sahip olduğu ahlaki kuralları görmezden gelerek yolsuzluğa karışma olgusunu seçebilmektedirler. Ekonomik krizlerin bulunduğu dönemlerde rüşvet oluşumunda da artışlar meydana gelmektedir.
Kamu hizmetlerinden yararlanan vatandaşların hizmetlerden ayrıcalıklı ve öncelikli yararlanmak istemeleri ve kamu yararı, eşitlik, hakkaniyet gibi ilkeleri görmezden gelerek rüşvet uygulaması içerisinde yer almaları, vatandaşların yönetime olan saygısının da azalmasına neden olmaktadır. Zamanla rüşvet çarkı içerisinde bulunan kişilerin, rüşvet almayan kişileri kurum içerisinde istememe eğilimi içerisine girmeleri, görev değişikliği şeklinde onları sistem içerisinden uzak tutma eğilimleri, onların yerine bu rüşvet çarkına razı yeteneksiz kişilerin görevde yer almasına ve sunulan hizmetlerin sekteye uğramasına sebep olmaktadır. Bu gibi tıkanmalarla güçsüz hale gelen yönetim, hizmetlerde de elbette düzenlilik sağlayamayacaktır.
Vatandaşın bir diğer vatandaşa rüşvet düzeniyle zarar verdiği görülmektedir. Çünkü hizmetlerin gerçekleştirilmesine ödenmesi gereken ikinci bir ödeme haline getirilen rüşvet düzeneği yüzünden hizmetler daha da pahalı hale getirilmektedir. Vergilerle vatandaşa yansıyan durumlar kalitenin de düşmesine sebep olmaktadır.
Her modern demokrasi iyi işleyen ve profesyonel bir kamu yönetimine ihtiyaç duymaktadır. Bunun sebeplerini iki noktada açıklamak uygun olacaktır. Birinci noktada, siyasal sistemde devletin görevlerini yerine getirme görevini kamu yönetiminin üstlenmiş oluşudur. Siyasal iktidarın demokratikleşme politikalarını uygulayacak olan da kamu yönetimidir. Bu politikaların yasal ve yapısal bir şekilde etkili olarak uygulanması ve istenen sonuca ulaşılabilmesi kamu yönetiminin etkin uygulanabilmesine bağlıdır. Bu yönden kamu yönetimi iyi ve profesyonel işlemeli, demokrasinin pekişmesinde katkılarını esirgememelidir. İkinci noktadan bahsedersek, kamu yönetimi devlet ve toplum arasında başlıca sınır olma görevindedir. Neredeyse her gün bir kamu görevlisiyle ilişki içerisinde yer alan vatandaş, kamu hizmetlerinin sunuluş kalitesini de ortaya koymakta ve devlet hakkında algıya sahip olabilmektedir. Demokratik bir sistemde, demokratikleşme ve kamu yönetimi yenilikleri de birlikte ilerler.
Tarihten günümüze kadar siyasal katılımın genişlemesi sürecinde insanların mesleklerinin de etkisi olmuştur. Örneğin, vatandaşın mesleği nedeniyle hükümetin takip edeceği politikadan da çıkarları olmaktadır ve bunun için siyasal katılıma yönelebilmektedir. Türkiye’de memurların siyasete aktif katılımı sınırlı olsa da siyasal kararlar memurlar tarafından büyük önem taşımaktadır ve açık bir halde yasak olmayan farklı kanalları kullanarak, hükümet kararlarında etki olmaya çalışırlar. Siyasal katılım içinde yer alan vatandaşta kamu kurumlarındaki işlerini kolay yoldan yürütebilmek için siyasi nüfuz ve baskıyı kurum üzerinde uygulayabilmektedir. Bu süreçte rüşveti konuya dahil etmekte ve rüşvetin yaygınlaşmasında etkili olmaktadır.1980 kararları sonrası siyasetin tamamen devlet merkezinde yoğunlaşması, siyaset üretme ve siyasete aktif katılma olasılığının ortadan kaldırılması sonucu ortaya çıkmıştır. Sonucunda da vatandaş dar çıkar ilişkilerine dayalı siyaset anlayışı içerisinde olmuş ve toplumsal yozlaşmaların önü açılarak, kamu yönetimi üzerindeki yurttaş etkisi de artmıştır.
Çok partili sisteme geçilmesi sonrasında siyasal kurumlarda yozlaşmalar meydana gelmiş, özellikle seçme-seçilme hakları, yönetime katılma hakları, din, cemaat, aşiret, akraba anlayışları içerisinde eriyerek, siyasette yönetilenler açısından akrabam, aşiretimden birisi beni yönetsin; yönetilenler açısından da benim akrabalarım, aşiretimden olanlar iktidar gücümden faydalansın anlayışı hâkim olmuştur. Halk ile siyasiler arasında kalan tarafın bürokratlar olması sebebiyle de bu arızalı siyasal yapı içerisinde zamanla bürokratik sistemde yozlaşma olgusu içerisinde kendisini bulmuştur. Bürokrasi eski gücünü tekrar 1960’lı yıllarla birlikte kazanmıştır.
Yönetimde insan unsurunun ön planda yer alması özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında yetkili kişilerin, yurttaşların rüşvet tekliflerine karşı koyamaz hale gelmesine, yetkilerini bu yönde kullanmalarına sebep olmaktadır. Bu sürecin hızlanmasında ise etkin bir denetim mekanizmasının bulunmayışı büyük rol oynamaktadır.
Kamu kurumlarının verimli işlemesini engelleyen kırtasiyecilik uygulamaları da vatandaşı aşırı kuralcılık içerisinde yer alan işlemler gerçekleştirmeye zorladığı için vatandaş işini gördürmenin yolunu illegal yollarda görmekte ve bunu maalesef ki normal bir durum gibi saymaktadır. Oysa vatandaşa işlemleri gerçekleştirmesi sırasında kolaylık sağlayacak kitap, broşür gibi yönlendirmeler sağlanabilse bürokrasinin alt kademelerindeki rüşveti azaltmak mümkün görünecektir. Kırtasiyecilikle ilgili MEHTAP raporları önemli katkılar sağlamış ve bu konuda ilk olma örneğini göstermiştir. Ayrıca konuyla ilgili “İdarenin Yeniden Düzenlenmesi ve Öneriler” adlı çalışmada yapılmasına rağmen yeterli sayılmamıştır. Diğer önemli bir çalışma olarak da KAYA projesini gösterebiliriz. Burada da duyarlılıklar, eleman eksiklikleri ve eğitim yetersizlikleri gibi konularda saptamalarda bulunulmuştur.
Toplumda bulunan ezberci eğitim sisteminin rüşvetin doğuşunda etkisinin olduğunu da söyleyebilmekteyiz. Çünkü bu tür bir eğitim sistemi içerisinde yetişen bireyler, kolay yoldan kazanmaya meyilli, üretmeyen nitelikli kişiler olabilmektedir. Rüşvet alma ve verme konularında görmezden gelme, bu eğitim sisteminin getirmiş olduğu umursamazlık tavrından kaynaklanmaktadır. Konuda düzelmelere gidilebilmesi eğitim sisteminin de üzerinde bulunan sorumlulukları tam bir şekilde yerine getirmesiyle mümkün olabilecektir.
Bir ülkede yolsuzluk ve rüşvet olgularının yükselmesi refah seviyesini de aşağı çekmektedir. Çünkü yolsuzluklar, ekonomik işleyişi bozar, vergi gelirleri ve kamu yatırımlarını azaltır, kanunlara ve kurumlara duyulan güveni aşındırır, ülke içi çete oluşumları hızlanır ve yaşam kalitesini düşürür. Böyle bir ortamda yer almamak için devlet, refah eşiğini yüksekte tutmalı ve bireylerin kendi dışında olan avantaj ve dezavantajları dengelemeye çalışmalıdır.
Hızlı toplumsal değişmelerle yolsuzluklar arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. Toplumsal değişimin hızlı olduğu geçiş dönemlerinde değerlerde belirsizleşmeler meydana geldiği için yolsuzlukların oluşması için de uygun bir zemin oluşmaktadır. Bu noktada iş bitirici ahlak yaklaşımı rüşvet oluşumunda ve yaygınlaşmasında etkili olacaktır. Modernleşme hızıyla yolsuzluk ve rüşvet eğilimleri arasındaki sağlam ilişki, değişme hızına bağlı olarak artmakta ya da azalmaktadır. Toplumsal sistemleri hızlı değişen az gelişmiş ülke toplumlarında yolsuzlukların görülme olasılığı da yüksektir.
Yolsuzluk ve rüşvete yol açan nedenler arasında bulunan yurttaş baskısı, sorunun ortaya çıkmasında tüm diğer faktörlerden daha öncelikli bir yere sahiptir. Çünkü diğer faktörlerin içerisinde mutlaka bir yurttaş etkisi bulunmaktadır. Yurttaş olmadan ne toplumsal değişim hızının etkileri ne bürokratik örgütlenme içerisinde var olan aşırı merkeziyetçilik ve aşırı kuralcılık ne maddi eşitsizlik, menfaat hırsı gibi duygular ne de rüşvetin miktarının çekiciliği ilgi çekici ve önemli olmayacaktır. Özellikle liberal ekonominin içerdiği aşırı bireycilik, toplumsal yapıyı da bozulma içerisine çekerek yurttaşların ahlaki bozulma içerisine girmesine, rüşvet gibi etik dışı davranışları normal görerek uygulamasına neden oluşturmuştur. Konumuzda özellikle yurttaş baskısına vurgu yapmış olmamızın nedeni, demokratikleşme çerçevesinde yapılan düzenlemelerde etkin sonucun alınabilmesinde, vatandaşların kamu görevlileriyle kurduğu ilişkinin rüşvet oluşumunda önemli bir etki oluşturuyor olduğunun belirgin bir şekilde fark edilmiş olmasıdır. Çünkü vatandaşların kamu görevlileriyle kurduğu ilişki (güven olgusu), hizmet sunuş kalitesini de ortaya koymaktadır. Ya yolsuz bir işlem meydana gelmekte ya da yasal prosedür olması gerektiği yönde sürmektedir. Siyasal katılımın genişlemesi sürecinde vatandaşlar, meslekleri gereği de zaman zaman hükümet politikalarından çıkar beklemektedir. Bu amaçla siyasal katılıma yöneldikleri ve burada yer aldıkları zamanlar öyle ki kamu kurumlarındaki işlerinde dahi nüfuzlarından doğacak baskıyı kullanmaktan geri durmamakta, rüşvetin ortaya çıkmasına teşvik eder bir davranış sergilemektedirler. Vatandaşlar, maddi ve statü kayıpları endişesine kapıldıkları yozlaşma dönemlerinde sorundan kurtulmak için çözüm arayışına girmek yerine kendilerince kolay yol sayılan rant peşine düşmekte ve rüşvet uygulamasını da süreçte işleyen normal bir prosedür gibi görmektedirler. Yönetim dünyası ile vatandaşın zaman olgusuna farklı bakışları da rüşvetin bir şekilde meydana gelmesinde etkili olabilmektedir. Çünkü yönetim dünyası karmaşıklığa sebebiyet vermemek için örgüt içerisinde yavaşlığı normal karşılarken, vatandaş bu durumu olumsuz algılamakta ve bunaldığını öne sürerek, işlemlerinin gerçekleştirilmesinde illegal yolları kullanmayı kendisine hak görmektedir. Konuya yaklaşımda vatandaş algısının farklılığı (işlerinin yavaş yapıldığını düşünme, bunalma, sabırsızlık durumu vb.) etkisini olumsuz bir uygulamanın yaratılmış olmasıyla göstermektedir. Vatandaşlar, içerisinde bulundukları eğitim sisteminin başarı ve motivasyondan daha çok fırsatçılık ve kolay kazanç yollarına yöneltmesine de karşı durmamakta, kendilerini olması gerekli nitelikli eğitim seçmek yerine, sonucunda rüşvetin ortaya çıkabileceği bozuk düzene uyum sağlar hale getirmektedir. İnsan doğasında var olan kişisel çıkar isteğine karşı yurttaşın davranışı, seçim dönemlerinde de bireysel olmaktan öteye geçmemekte ve ülke çıkarlarını düşünmek yerine bireysel çıkarını düşündüğü için iktidarın nasıl bir ekonomik politika izleyeceğini önemsememektedir. Böylelikle yozlaşma süreci içerisinde yer alan aktörlerden birinin de partiler olmasına yurttaş da sebep olmaktadır. Modernleşme sürecine kendini kaptıran yurttaşların, sadece kendi benlikleri üzerine yoğunlaşmaları, toplumda var olan diğer kişilere ve toplumun kendisine duyarsız hale gelmeleri, yozlaşmış uygulamaların önünü açmakta ve hatta rüşvetin yasal görülebildiği bir anlayışın hâkim olmasına neden olmaktadır.
Rüşvetin yaygınlaşmaması konusunda vatandaşlarımız daha çok bilinçlendirilmeli ve toplumun diğer kesimleri de üzerine düşen bütün sorumlulukları yerine getirmelidir. Toplumun kamu görevlilerine, akraba ve hemşeri bağlarından kaynaklı baskılarının engellenmesi için de nepotizme karşı önlemler alınmalıdır. Bireysel yarar yerine kamu yararı ön plana çıkarılmalıdır. Ayrıca cezalar hem rüşvet alanı hem rüşvet vereni kapsayacak şekilde olmalıdır.
Kaynak: Sercan Ceren KAŞLI, Adnan Menderes Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Dönem Projesi, 2015, ss.55