TR

Osmanlıyı Dirilten Savaş : Varna

GİRİŞ

Osmanlı Devleti ile Macar Kralı arasında 1444 yılının 10 Kasım tarihlerinde Varna şehrinde gerçekleşen ve adını bu ovada alan Varna Savaş’ı, II. Murat ile Macar Kralı III. Władisław,  orduların Başkomutan Hunyadi Janos ve Papa’nın elçisi Julian Cesarini ve Eflak Voyvodası II. Vlad arasında yaşandı. Bu savaşı ezici bir zaferle II. Murad’ın orduları kazanırken Hunyadi Janos savaştan kaçarken Macar Kralı,  Papa Elçisi ve Eflak Voyvodası ise savaş sırasında öldürüldü. Bu yazıda savaşa giden süreç ve savaşın sonuçları ele alınmıştır.

1. FLORANSA GÖRÜŞMELERİ

Papa III. Innocentius tarafından 1202-1204 yılları arasında gerçekleşen Kudüs’ü kurtarma amacı güdülen IV. Haçlı Seferi amacından sapmış. Ortaçağ Avrupa’sına göre hayli zengin ve kültürel olan Konstantinopolis Latinler ya da Katolikler tarafından imha edildiği ve yağma yapıldığı gibi Bizans ya da Doğu Roma İmparatorluğu yıkılmış. Onun yerine 60 yıla yakın Latin İmparatorluğu olarak tarih sahnesinde bulunmuştur. O zamanlarda gerçekleşen yıkım ve Katoliklerin, İstanbul halkına yani Ortodoks halkına yapılan mezalimleri sonucunda Hıristiyanlık geri dönülemez şekilde ikiye ayrılmıştır.

Bunun sonucunda Katolikler Papa tarafından; Ortodokslar Başpiskopos tarafından temsil etmektedir. Zaten ikiye ayrılmaya yüz tutan bu süreçte Türklerin hızla yükselişi ve Hıristiyanlık dini olarak kardeşlik ve Türkleri yükselişini durdurmak bir kez daha Haçlı Seferlerinde tam birlik olabilmek için bu süreçte ayrılmıştır. Katolik ve Ortodoks mezheplerinin birleşmesi için 7 kez Konsil adı altında toplantılar yapılmıştır. (Macar, 1999, s. 4-5)

Ancak 7. konsilden sonra her iki mezhep de birbirlerini tanımamaya başladılar ve birbirlerinden ayrı olarak konsil yapmaya başladılar. 1050’li yılların başında İstanbul Patriği’nin etkisi arttıkça Papalık Kurumu ile çatışmalar başlamıştı. Bu çatışmalar Hıristiyanlığın yayılmaya başladığı noktalarda açıkça görülüyordu. Ortaçağ düzeninde Papalık kurumunun enternasyonal, aforoz ve para karşılığında af ve cennet vadi ile hazinesini doldurduğu alenen bir olaydı.

Bu iki ayrı görüş ise özellikle Hıristiyanlığın yayıldığı yeni yerlerde belirgin olarak gözüküyordu. Bu çatışma ve ayrılık izleri en sonunda 1054 yılında (Solnom, 2020, s. 21) İstanbul’a gelen Papalık temsilcisi Normal akınlarına karşı ittifak kurmak için yapılan görüşmelerde kalıcı olduğunu gören temsilci Ayasofya Kilisesi’ne aforoz belgesini asmasıyla tavan yaptı. Buna karşılık elbette geldi ve Patrik Mihail Kirilarios da Roma’yı aforoz ederek misilleme yaparak karşılık verdi. (Macar, 1999, s. 10)

Bütün bu olayların üzerine yukarıda yazdığımız gibi Latinlerin İstanbul halkına zulümleri sonucunda günümüze kadar sürecek olan mezhep ayrımının fitilini ateşlemiş oldular. Hatta bu durumu İngiliz tarihçisi John Julius Norwich bu durumu şu şekilde anlatır:

Dünya olaylarının çok geniş içeriğinde .. Dördüncü Haçlı Seferi.. büyük bir felaket olarak görünmektedir. … Bu demek değildir ki bu sefer, genel Haçlı Seferleri kavramının bir kötü ün kazanmasına neden olmuştur. Bir önceki yüzyılda birbirini takip eden seferler zaten Hristiyanlık tarihindeki en kara sayfalar oluşturmuştu. Fakat Dördüncü Haçlı Seferi (eğer Haçlı seferi demek kabilse) daha önceki Haçlı seferlerine kıyasla imansızlık ve ikiyüzlülük ve vahşilik ve açgözlülük bakımından önceki seferlerden kat kat üstünde olmuştur. … İstanbul’un talan edilmesi, 5. yüzyılda Roma’nın barbar kavimler tarafından yağmalanmasından, 7. yüzyılda İskenderiye kütüphanesinin ve kitaplarının… Yakılmasından, bütün dünya için daha çok felaketli olan bir kayıp ortaya çıkarmıştır… Haç sancağı altında savaşan bu adamlara… nakliyat sağlayan ve kendilerine ilham ve moral veren ve onları cesaretlendiren ve onların başını çeken en sonunda Enrico Dandolo’dur. Bu kişi bunları Venedik Cumhuriyeti adına yapmıştır ve bu trajediden en mühim kârlı parsayı toplayan Venedik olmuştur. Bu nedenle bütün dünya için bu büyük kargaşalık, felaket ve yıkımı ortaya çıkarmanın mesulleri Venedik ve onun kör, ihtiyar düküdür.” (Norwich, 1996, s. 81-82)

Bütün bu gelişmelere rağmen Elçin Macar’a göre 5 kere daha birleşmek için konsil toplanmıştır. 1098 Bari, 1215 Laterno, 1234 İznik, 1274 Lyon ve 1438 (Emecen, 2020, s. 119) yılında ise Floransa Konsilleri’dir. (Macar, 1999, s. 11)

Ancak yapılan birleşme görüşmeler dini bakımından ziyade politiktir. Özellikle Floransa Görüşmeleri ya da Konsilleri artık sallantı da olan ve şehir nüfusuna hükmeden Bizans yada Doğu Roma İmparatorluğu bunları tetiklemiştir. Zaten son yıllarına yaklaşan ve yalnız politikasını benimseyen Bizans Türkler tarafından kuşatılma riskine karşılık İmparator VIII. İonnis 1433-1439 yılları arasında sıkça İtalya’ya gitmesi (Bolat, 2020, s. 75) ve özellikle Floransa Görüşmelerinin (Roberts, 2017, s. 262-263) neticesinde Papa’nın otoritesi artık evrensel yani tek hâk sahibi olduğu konusunda uzlaşmaya kesin olarak varıldı. Bu metin ise 5 Temmuz’da imzalandı. Bu birleşme Doğu Kilisesi başta olmak üzere bağlı olduğu Ermeni, Süryani, Keldani, Marunî ve Habeş kiliseleri resmen Roma Kilisesi olmuştur. (Macar, 1999, s. 12)

Her ne kadar İmparator bu birleşmeyi istemiyor olsa da Osmanlı Devleti’nin durdurulmasının tek yolu bu idi. Ancak üst düzey bir yetkilinin söylediği “ Şehirde Latin rahiplerinin tacını görmektense Türk sarığı görmeyi yeğlerim.” Bu anlaşmayı bir kişi hariç orada bulunan herkes imzalamış ve o anlaşmayı imzalamayan kişi de daha sonrasında Aziz ilan edildi. İmparator zaten kendisi bu anlaşmayı imzaladıysa da resmen birleşmeyi 13 yıl sonra ilan edebildi. (Roberts, 2017, s. 263)

2. BELGRAD KUŞATMASI

Belgrad’ın; hem Osmanlı Devleti hem de Balkan devletleri için önemli bir yer tutar. Çünkü Orta Avrupa’nın kapısı bu şehirdir. Osmanlılar da en az İstanbul’u fethetmek için çabaladığı çabayı buraya da çabalamışlardır. Tabi bazı tarihçiler Yıldırım Bayezid olarak varsayımda bulunsalar da ilk sıcak temas ve sabit olarak II. Murat gösterilir.

Yıldırım Bayezid’in Balkanlardaki ilerleyişi nihai olarak 1402’deki Emir Timur ile yapılan Ankara Savaşı sonrasında durmuştu. Yıldırım Emir Timur’a esir düşmüştü ve 11 yıllık sürecek olan Fetret Dönemi (1402-1413) Fetret Dönemi başlamıştı. Macar Kralı Sigismund Ankara Savaşı’nın sonuçlarından yararlanmak istedi. Osmanlı Devleti ile kendi krallığı olan Macaristan Krallığı arasındaki tampon devlet kurmayı amaçladığı biliyordu. Sırp Tespiti Stefan Lazerević’e Osmanlı Devleti’ne vasal olmaktan kurtarıp bağımsız devlet haline getirdi. Kendisini de üst otoriter ilan etti. Buna karşılık Lazerević’e Belgrad’ı teslim etti ve şehri Sırp Despotu’nun merkezi haline getirdi.

Lazerević, Belgrad kalesini olabildiğince sağlamlaştırdı. Gizli geçitler yaptı, duvarları yeniledi ve kaleyi beş kısma ayırdı. İkisi Aşağı Şehir, diğer kalanlar ise Lazerević ‘in ikametgahı, askeri birlikler, kilise ve feodallerin oturduğu yerlerdeydi. Ekonomi ve cazibe merkezi haline getirmeyi hedefleyen Lazerević , Dubrovnik’i tüccarların ilgisini arttırdı. Lazerević gümrük vergilerinden de muaf etmiştir ve Macar Kralı Sigismund‘dan kendi halkı için imtiyazları da elde etmişti.

İleri ki dönemlerde olası taht kavgasını önlemek amacıyla veliahdını da ayarlamak için Macar Kralı Sigismund ile Tata’da anlaşma yaptı. Anlaşmaya göre Despot ’un ölümü halinde Lazerević’in yeğeni Đurad Braković yerine geçecekti. Ancak buna karşılık Belgrad ve Güvercinlik Macaristan Krallığı’na bağlanacaktı. Akabinde Lazerević 3 ay sonra vefat etti ve yerine yeğeni geçti. (Arslantaş, 2011, s. 13-19)

Bütün bu olaylara karşılık 1428 yılında Sigismund Güvercinlik’i hem karadan hem de sudan kuşatmaya çalıştı ancak II. Murat’a karşı savaşta yenilmiş ve ateşkes imzalayarak Güvercinlik’i II. Murad’a teslim etmiştir. Braković de mecburen üst otorite olarak kabul etti ve yıllık 50.000 duka haraç vermeyi ve Macaristan’la her türlü diplomatik ilişkiyi bitirmeyi taahhüt etti. Bunun üzerine 1437’de Sigismund ’ün ölmesi ve bir veliahttın olmamasını (Kinross, 2008, s. 97) fırsat bilen II. Murat bu dönemde Sırbistan, Transilvanya ve Eflâk üzerine akınlar yaptı.

İkinci Murat Ağustos 1439’da Semendire üzerine üç boyunca akınlar yaptı ve sonunda Eflâk’ı fethetti. Bütün bunların akabinde Macar Kralı II. Albert’in ölümüyle kargaşa hat safhaya çıktı ve bunun üzerine Osmanlı orduları Belgrad önlerine geldi. (Arslantaş, 2011, s. 18-20)Yaşlılığına rağmen Evrenoszâde Ali Bey Belgrad’a saldırı düzenledi ise de ordusu bozguna uğradı. Hunyadi Janos ise devlete verilen zararın intikamını almak için sonbaharda Bosna’ya saldırıp, İsa Bey’in birkaç birliklerini kovma cesaretini gösterdi. (Jorga, 2008, s. 445)

Ancak 1440 yılında Belgrad kuşatmasında ordunun 12.000 askerini kaybeden ve 6 ay boyunca herhangi bir gelişme sağlayamayan II. Murat ricat etti. Bu hem II. Murat hem de Avrupalılar için bir dönüm noktası olarak tarihe geçer. II. Murat Varna Muharebesine kadar savunmaya geçerken ve hatta devleti kurtarmaya çalışırken Hunyadi Janos ve Macar Kralı için taarruz dönemlerine giriliyordu. (İnalcık, 2020, s. 106)

Feridun Emecen’in anlatımında bombaların gürültüsünde şehir kuşatmasında çok büyük yararlık gösterdiğini ancak Belgrad Kuşatmasındaki topların yıkıcı bir özelliği olmadığını söyler. Bunun akabinde Belgrad ahalisinin top gürültüsüne alışık olduğundan dolayı pek etkileyici bir performans gösteremediğini söyler. Topun bir meydan muharebesinde kullanımı için 1440 yılını beklemeleri gerekiyordu. (Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Savaş, 2010, s. 20) Ayrıca ilk defa Türkler’ e karşı kullanılan tüfek ateşi bu başarısızlığın amillerinden biri gibi görünmektedir. (İnalcık, II. Murad, 2006, s. 168)

3. AVRUPA’DA TAHT HAK SAHİBİ ARAMA

Bu süreçte daha önce yazdığımız gibi 1439 yılında beklenmedik bir olay gerçekleşti. Macar Kralı Hasburg hanedanlığından II. Albert vefat etti ve arkasındaki varis olarak daha bebek yaşındaki bir varış bıraktı. Bu bebeğin ismi ise Ladislaus Posthumus’dur. Ölen Albert Viyana doğumlu olmasına rağmen Alman asıllı idi ve ayrıca Macaristan Kralı Sigismund ‘un damadı idi. Ancak II. Albert tahta bir yıl kaldıktan sonra çok ani şekilde vefat edip üzerine Balkanlardan gelen Osmanlı tehlikesi ise Macaristan’a doğru yaklaşıyordu. Bu durumda bir lider olmayışı Türk tehdidine karşılık açık meydan veriyordu. Buna karşılık dağılmış ve taht kavgası içerisindeki bir devlet istemeyen Papa IV. Eugenius büyün siyasi ağırlığını bu konuya verdi. İlginç bir çözüm bulduğu aşikar olacak ki iki Katolik kilisesine bağlı olan Macaristan ve Polonya’yı birleşmesini sağladı. 1440 yılında Macar asilzadeleri Polonya Kralı 3. Władisław’a Macar Kralı olması için teklif götürdüler. 16 yaşında olan ve 10 yaşından beri Polonya Kralı olan Władisław 2 yıl boyunca çarpışmalar ve taht kavgaları sonucunda Macaristan Kralı İ. Ulàszló unvanıyla tahta çıkmıştır. Yeni Macar Kralı orduların başına da Türklerin amansız düşmanı Hunyadi Janos ‘u geçirdi. (Mesut, 2017, s. 4)

4. OSMANLILARIN SAVUNMAYA GEÇİŞİ

Belgrad Kuşatmasında başarısız olan II. Murat Evrenosoğlu Ali Bey’i Macaristan’a akınlar yapmaya gönderdi Ancak Evrenosoğlu Ali Bey bu akınlarda Macaristan topraklarına girdi ve Mehdiye denilen toprakları yağmaladı. Bu sırada Rumeli Beylerbeyi Şahabettin Paşa ise Novoberda’yı ele geçirdi ise de bu süreçte başkomutanlığı alan Hunyadi Janos Şahabettin Paşayı geri püskürttü ve ordusunu bozguna uğrattı.  (Bolat, 2020, s. 153) Bosna’dan da Türk akıncılarını çıkartan Hunyadi Janos Milli Kahraman ilan edildi. (Jorga, 2008, s. 443)  Bu kazançlarından dolayı Balkan Devletlerinde büyük sevinç gösterileri yapıldı ve hemen yeni bir Haçlı Seferi tertip edildi. Macaristan Kralı Władisław’ın etrafında toplanan birlikler başkomutan Hunyadi Janos ‘un önderliğinde Niş Muharebesinde Türkleri yendiler. Rodop dağlarında tutunmaya çalışan Osmanlı orduları yine püskürttü ve böylece Filibe’ye kadar geldiler. (Kunt, 208, s. 75) En sonunda 24 Kasım 1443’de İzladi geçidin de II. Murat zorlukla da olsa Hunyadi Janos ve ordularını durdurmayı başardı. (Gürsoy, 2020, s. 55-56) (Kiel, 2001, s. 513) Gazâvatnameler ’de Neşri şu şekilde nakletmiştir;

Sultan Murad dahi Karaman oğluyla musâleha etmişti, kafiri karşuladı, kâfir leşkeri İzledi Derbendi’nin içine girüp oturdu, hünkar dahi İzladi’ye müteveccih olup gelüp birkaç gün anda oturup kış olmağın uğraşmaya mecal olmayup kâfir dahi zebun olup hemen bir gece çekilip gitti.

Zlatiça Savaşı’nın ( 24 Kasım 1443) önemini anlatmak istersek Hunyadi Janos ve Macar Kralı olası savaşta durdurulmasa idi Edirne düşman ordularına açık olacaktı. Bu da Osmanlı Devleti’nin sonu demek olurdu. Burada II. Murat’ın büyük bir risk aldığını söylemek gerekir. Bu durumda II. Murat’ın devletini ipten aldığı aşikârdır. Birçok tarihçiye göre II. Murat İzladi Geçidi savaşından sonra canını zor kurtaran Janos ve Władisław ‘ı takip edebilir hatta olabildiğince geriye doğru çekebilirdi. Ancak hem ordusu çok yorgun hem üç beylerine olan güvensizliği hem de çok sevdiği 16 yaşındaki Alâeddin Ali Çelebi’nin ölüm haberi (Afyoncu, 2018, s. 52) (Babinger, 2003, s. 40-41) yüzünden kendinde bu gücü göremedi.

Ayrıca bu savaşta Rumeli Beylerbeyi Kasım Paşa ile Sancak Beyi ve II. Murad’ın damadı Mahmut Çelebi başta olmak üzere iki yüze kadar askeri Hunyadi Janos ‘a esir düştüler. Janos bu esirlerden yüz yetmişini öldürmüş iki Beyi de Budin’e götürmüştür. (Hammer, 2011, s. 221) Hunyadi Janos, silahlı savaş arabalarına dayalı yeni bir harp taktiğiyle Osmanlı süvarisi karşısında seri zaferler kazanmasını bilmişti. Osmanlıların “ tabur cengi” adını verdiği bu sistemde, üstü geleneksel savaş araç gereçlerinin yani sıra ateşli silahlar kullanan askerlerle doldurulan arabalar, tahta paravan ve kalkanlarla sıkıca muhafaza altına alınmış oldukları halde birbirlerine zincirlenerek bir müdafaa hattı oluşturuyorlardı. Osmanlı atlıları, bu yıllarda arabalardan örülü Macar savunmasını aşmakta zorluk çekmişlerdi. (Emecen, 2020, s. 119)

Değinilmesi gereken bir husus ise Karamanoğlu’nun Macar Kralı ile anlaşmasıdır. Buna göre Karamanoğlu; Osmanlı’nın Anadolu’daki topraklara saldıracak bu durumda ise Osmanlılar topyekûn orduları ile birlikte Karaman’a saldırırken Macarlar da Balkanlardan saldırıp Edirne’ye saldıracaktı. (Uzunçarşılı, 1978, s. 372) Doğu Roma İmparatorluğu’nun ise buradaki görevi Osmanlıların iki yakanın da geçmesini engellemektir. Ancak burada Karamanoğullar’ı çok acele ettiği aşikârdır. Çünkü Macar ve Sırp birlikleri daha ordusunu toparlayamamıştı.
Halil İnalcık ve Mevlüd Oğuz’un araştırmasında “Yeni Bulunmuş Bir Gazavat-ı Sultan Murad” ‘da Neşrî bu anlaşmayı şu şekilde yazmıştır:

Çünkü Semendre alınıp içine ehl-i İslam dolıcak küffar karın ağrısına uğradılar, Vılık oğlu varup Ungurus eteğine yapıştı ve hemen Karaman oğlunun Ungurus’e elçisi vardı, eyitti, sen öteden yürü ben beride yürüyelüm, aradan müslümanlığ götürelüm, Rumeli senin olsun Anadolu benim olsun dedi, Vılık oğluna dahi yine ilin alıvirelüm dedi (İnalcık & Oğuz, Yeni Bulunmuş Bir Gazavat-ı Sultan Murad, 1949, s. 484)

Karamanoğlu Mehmet Bey ın Osmanlı topraklarını saldırısını Zaifi, II. Murad’ın ağzından şu şekilde anlatır:

“İki gezdür iderüz, kasd-ı küffar
Bizi men eyler ol işden bu idbâr
Geçen yıl geldi Begşehirini aldı
Ne denlü mescidi varısa yıkdı” (Pehlivan, 2008, s. 602-603)

Bu beyitten anlaşıldığı üzeri Karamanoğlu Mehmet Bey, Akşehir ve Beyşehir’i kuşatmıştır. Osmanlılar bu kuşatmaya karşı acele ile sefer düzenleyip Konya ve Larende dâhil olmak üzere Karaman ilini yağma ve tahrip etti. Ancak Macarların hareketi üzerine Mehmet Bey’le anlaşma yapmak zorunda kaldı. (Emecen, 2020, s. 119-120)

Bütün bu başarısızlık ve geri çekilme hamleleri sonucunda II. Murat Macarlara karşı barış ve yatıştırma politikasını devreye soktu. Macarlara karşı yeminli barış antlaşması yaptı. Sırp Tespiti Georg Braković ‘e ülkesini geri verdi (Emecen, Varna Muharebesi, 2012, s. 528) ve Tuna Nehri’nin ilerisine gitmeyeceğinin taahhüdü ile Macarlar ve Sırp despotu ile barış anlaşması imzaladı. Ancak en önemlisi bu anlaşma on yıl sürecekti. (12 Haziran 1444 Edirne-Segedin Antlaşması ). Bu anlaşmada Sırp despotunun kızı padişahın karısı Mara Sultan bunda önemli rol oynadı. (İnalcık, II. Murad, 2006, s. 168) Akabinde Karamanoğulları ile de barış antlaşması yaptı. Hamid-eli’ni Karamanoğlu Mehmet Bey’e bıraktı. (İnalcık, 2020, s. 106-107)

5. II. MURAD’IN KİŞİLİĞİ VE TAHTI DEVRETMESİ

Birçok yapılan araştırmalarda II. Murad Han’ın naif, kibar, eğlenceye ve işrete düşkün, çok fazla alkol içen, (İnalcık, Murad II, 2000, s. 609) sanatçıları ve âlim adamları koruyup koruyan bir padişahtı. Son zamanlarında alkolü bıraktığına dair bir takım tezler üretildiyse de kanıtlanmış bir bulgu değildir. II. Murad aynı zamanda barışsever bir padişahtı. Ne atası Yıldırım Bayezid ne de oğlu II. Mehmet gibi fütuhatça bir padişah özelliğine sahipti. (İnalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), 2010, s. 152) Çok gerekmedikçe savaşmaz her zaman barıştan yana olmuştur.

İkinci Murad’ın altı tane şehzadesi vardı. Sırasıyla Büyük Ahmet, Alâeddin, Mehmet, Orhan ve Küçük Ahmet’tir. Ancak II. Murad şehzadelerin arasında en çok Alâeddin’i severdi. Özellikle 16 yaşındaki oğlunu Karaman seferine yollamış ona bizzat görevler vermişti. Şehzade Alâeddin kendisine verilen görevleri yerine getirmiş hem babasını hem de devlet adamlarının gözüne girmişti. Ancak II. Murad Macar ordularını İzladi Geçidi’nde durdurmaya çalışırken hiç beklenmedik bir haber alır. En sevdiği şehzadesi ölmüştür. (İnalcık, II. Murad, 2006, s. 168)Bu ölüm haberinden sonra Macar ordularını İzladi’de durduran Sultan Murad seferi durdurma kararını alır. (Bolat, 2020, s. 93)

Şehzade Alâeddin’in ölüm nedeni hakkında birçok rivayetler dolaşır. Bazı tarihçilere göre Amasya’da av sırasında attan düşüp boynunu kırdığı yazarken bazı tarihçiler ise barışçı sever padişaha bir gözdağı vermek istedikleri için şehzadesini öldürmüşlerdir. Çünkü devlet adamların birçoğu özellikle Çandarlı Halil Paşa’nın başını çektiği barış ortamında fetih ortamını özleyen Rum alındılara destek veren devlet adamları ile sürekli bir çekişme ve çatışma yaşıyorlardı. Bunun en baskın tezini süren Prof. Dr. Feridun Emecen’dir. (Emecen, Fetih ve Kıyamet 1453, 2012, s. 90-91).Her ne olursa olsun öldürülme olayı ya da ecelden dolayı ölmüş olsun II. Murat daha Karaman seferine giderken oğlu Mehmet Çelebi’ye tahtı önce kaymakam olarak yerine bırakan Sultan Murat; Karaman seferinden sonra Hem Macarlarla yapılan Edirne-Segedin Antlaşması ile, daha sonra Karamanoğulları ile yapılan barış antlaşmasından sonra tahtını daha önce tarihte görülmemiş bir şekilde terk etti (Emecen, 2020, s. 120). Bundaki amacı 1439 yılından beri hem hastalık, hem evlat acısı, ihanetler, yorgunluk gibi sebeplerden dolayı geri çekilmek hem de sağlığında iken oğlu II. Mehmet’in devlet yönetimini görmek istemiştir.  Gazavat’a göre Yenişehir’den ordusuyla Bursa’ya geldi. Tahtı bıraktığını şu şekilde bildirmiştir:

Bakın beyler, paşalar, bu ana gelince Padişahınız ben idim, ba’del-yevm Padişahınız oğlumdur, zira ben cümle tâc ve tahtımı ve unvânımı fi’l-cümle oğluma verdim, hâlâ Padişah oğlumu bilesiz. “

Sultan Murad Karamanlılarla antlaşma yapması, Bursa’da birkaç gün kalması ve nihayetinde tahtı bırakması 2 ila 3 hafta sürdüğü düşünülüyor. (İnalcık, İki Karanın Sultanı İki Denizin Hakanı Kayser-i Rum Fatih Sultan Mehemmed Han, 2019, s. 121) Böylece ordusu Edirne’ye dönerken kendisi Bursa’da kaldı. (Gazavat-ı Sultan Murad bin Mehemmed Han, 1989, s. 36), (İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ 1300-1600, 2020, s. 35)

6. VARNA SAVAŞI’NA GİDEN SÜREÇ VE HAZIRLIKLARI

Ortaçağ devrini kapatıp Yeni Çağ’ı başlatan devlet adamı II. Mehmet İstanbul’u fethi politikasına daha 12 ila 13 yaşlarında karar verdiği düşünülüyor. Bu düşünceyi olguya sokturan ise Zağanos Paşa ve Şehabettin Paşalardı. Ancak barış ortamını arzu eden Çandarlı Halil Paşa veziriazamlığını sürdürmekte idi ve Bursa’da ikametgâh eden II. Murad’a devlet gelişmelerini haberdar ediyordu.

1439 yılında Osmanlı hâkimiyetini bitirmek için yapılan Floransa Görüşmelerini Bizans Devleti’nin ön ayak olduğunu ve haçlı seferlerinin düzenlenmesinde teşvik edici rolü olduğu bilindiği için artık sadece şehir devleti olan bu imparatorluğu her ne pahasına olursa olsun fethetmek gerektir.

Birinci Mehmet daha ilk hükümdarlık döneminde Bizans Devleti Şehzade Orhan’ı serbest bırakıp II. Mehmet’i sınamak istemiştir. II. Mehmet bu isyanı derhal son vermek ve Şehzade Orhan’ın üzerine yürümek istemiş ancak Çandarlı Halil Paşa bu isyan için II. Murad’ın çağırılmasını istemiştir. Ancak II. Mehmet, Zağanos ve Şehabettin Paşalar karşı çıkmışlardır. Büyük olasılıkla II. Mehmet eğer bu gibi küçük durumlarda bile babası için çalışılıyorsa padişah olmanın anlamı yok diye düşünmüştür. II. Mehmet ‘de hiç vakit kaybetmeden Şahabettin Paşa’ya bu isyanı durdurmasını emretmiştir.

Ancak II. Mehmet Şehzade Orhan’ın sağ bir şekilde Edirne’ye getirilmesini istemiştir. Şahabettin Paşa isyanı bastırmış ama son anda Şehzade Orhan’ı elinden kaçırmıştır. Düşünülmesi gereken bir husus ise Orhan’ın Bizans Devleti’ne ikinci defa sığındığında yeni Padişah’ın ne denli kuvvetli olduğunu Bizans İmparatoruna bizzat söylemiş olduğudur.

Bütün bu gelişmeler olurken Papa IV. Eugenius ‘un elçisi Kardinal Cesarini ‘’yi Macar’a yollayıp Władisław ‘ın imzaladığı Edirne-Segedin Anlatması ’nın kendisi kabul etmediği sürece geçerli olmayacağını söyledi. Tahtı yeni bırakmış olan II. Murad’ın yerine geçen çocuk yaştaki tahta geçen padişahın tecrübesiz olduğunu yeni bar haçlı seferini düzenlenmesini istedi. Burada önemli husus Papa rica etmiyordu emrediyordu. Burada görülmesi gereken husus Papalık kurumunun ne kadar güçlü olduğunu savaşın ve barışın Avrupalı devletlerin üstünde bir karar mercii olduğu anlaşılıyor.

Macar Kralı antlaşmanın geçersiz olduğunu ilan edip savaş hazırlıklarını yaptı. Bütün Balkan hanedanlıkları Osmanlılara karşı birleşmişlerdi. Bunlardan biri ise İskender Bey diye bilinen ünlü George Kastriota idi. (İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ 1300-1600, 2020, s. 35)

Bütün bunlar olurken Osmanlı topraklarında güç gösterisi vardı. II. Murat veziriazamı Çandarlı Halil Paşa‘ya emanet edip Bursa’ya çekilmiş günlerini zevk ve eğlence içerisinde geçiriyordu. II. Mehmet taraftarları ise Halil Paşa’nın gücünü kırmaya çalışıyorlardı. Zağanos Paşa, Rumeli Beylerbeyi Şehabettin Paşa, daha atılgan bir politikayı güdüyorlardı. Zağanos Paşa ve onu destekleyen paşalar, Çandarlı’yı değiştirmek isteseler de Çandarlı Halil Paşa’yı yeniçeriler destekliyordu.

Bütün bu iktidar kavgasının üzerine yeni bir Haçlı Seferi’nin haberinin gelmesi üzerine Edirne tarafında büyük bir göç hareketi başladı. O sırada çıkan Hurufî isyanı da ancak kanlı bir kıyımla bastırabilmişti. (Emecen, 2020, s. 121) Üstüne Edirne’de çıkan yangın tüm şehri harap etti. Hemen savaş hazırlıklarına başlayan devlet kademesi Haçlı Seferine karşı Edirne’yi savunmak için etrafına hendekler kazılıyor surlar ise sağlamlaştırılıyordu.

Eylül’de birleşik Macar-Eflak-Avrupa ordusu Bulgaristan üzerinden Tuna’nın güney kısmından Osmanlı topraklarına girdi. Venedik ise olası Osmanlı ordusunun Rumeli topraklarının geçişini engellemek için Çanakkale Boğazlarını kapatmıştı. (Kunt, 208, s. 76)

7. VARNA SAVAŞI

Papalık emriyle ve çocuk yaşta tahta çıkmasını bir fırsat bilen Macar Kralı Władisław ve orduların başkomutanı Hunyadi Janos, Eflak Voyvodası II. Vlad, Papalık kurumun elçisi Kardinal Cesarini’ne ek olarak Burgondiya, Venedik ve Dubrovnik ‘de bu orduların içindeydi. Macarlar 4 Ağustos 1444 yılında Osmanlılara karşı savaş ilan ettiler. Burada değinilmesi gereken önemli bir konu ise bu savaş ilanını Kardinal Cesarini vermiş olmasıdır. (Emecen, Varna Muharebesi, 2012, s. 528), (Kinross, 2008, s. 103)

Bu sırada paşalar arasında fikir ayrılığı da iyice belirmişti. II. Mehmet taraftarı olan Paşalar Macarlılara karşı ordunun başında II. Mehmet olmasını ve olası savaşta düşmanları yenmesi durumunda başta Çandarlı olmak üzere diğer vezirlerinin tarih sahnesinden silinmesi anlamına geliyordu. Ancak burada herhangi bir şansa bırakmak istemeyen Çandarlı Halil Paşa derhal bir mektupla II. Murad’ın Edirne’ye gelip orduların başına geçmesini istedi. Savaş divanında Halil Paşa II. Murad’ı savaşa davet ettiğini ve meselenin liderliğini onun üstlenmesi gerektiğini söyledi. Bu durumda daha fazla diretmenin gereksiz olduğunu düşünen II. Mehmet “Tiz babama haber edip ve her nice mümkün ise babamı getirin ki o küffar üzerine gitmek lazım lazım geldi. Amma bu Edirne yalnız olmaz. Birimiz burada oturup ve birimiz gitmek gerekir.” dedi. (Bolat, 2020, s. 108)

Bu cümlede anlamamız gereken iki şey var. Ya II. Mehmet ordunun başında olacak ve Edirne’de olacak kişi II. Murad ya da II. Murad ordunun başında olacak ve Edirne’nin savunmasını II. Mehmed olacaktır. II. Mehmed, Kassabzade Mahmud Paşa’ya nameyi eline vererek Bursa’da oturan II. Murad’a verilmesini ve derhal Edirne’ye gelmesini emretti.

Ancak II. Murad devlet adamlarına küskün olduğu için ilk başta bu durumu kabul etmez. Kassabzade burada bir hamle yaparak bu savaşın arkasında Bizans Devleti’nin de olduğunu belirtmesi üzerine ikna oldu. II. Murad Edirne’ye gitmek için yola revan oldu. Burada Bizans İstanbul Boğazlarından geçmesini engellemeye çalıştı, II. Murad buna alternatif olarak Cenevizlilere kira karşılığında Boğazlardan geçmiştir. Hatta Lord Kinross Cenevizlilerden bahsederken Hain, Kâfir olarak bahseder. Çünkü II. Murad Edirne’ye ulaşmasa idi Varna Savaşı olmayacaktı.

Burada aslında II. Mehmet’in “ Eğer padişah sen isen, devletimizi müdafaa etmek için gelin ve eğer padişah ben isem, sana emrediyorum, derhal ordumuzun başına geçin ve emrime itaat edin.” Cümlesini kullanıldığı pek mit gibi olsa da Kemalpaşazade’nin 6. Defterinde doğrusu şu şekildedir;

“Eger bu diyarun şehriyarıysan gel vilayetüni himayet eyle ve raiyyet olmağa rağbet itdün ise anun hükmüni riayet eyle; Sultan-ı zamanun da davetine icabet idüp emr-i vacibü’l kabüline itaat eyle”   (Bolat, 2020, s. 109) (Yılmaz, 2018, s. 85)

Bu emre karşı da II. Murad daha fazla diretemedi ve Edirne’ye doğru yol aldı. Edirne’ye gelen II. Murad sevinç gösterileriyle karşılandı. Ordusunun başına geçen II. Murad , oğlu II. Mehmet’i veziriazam Çandarlı Halil Paşa ile birlikte Edirne’de bırakarak Balkanlara doğru ilerlemeye başladı.

Bu sırada Władisław ve ekibi Tuna nehrini aşıp Varna’ya doğru gitmektirler. 10 Kasım 1444 yılında II. Murad Varna’da Macarları karşıladılar. Macar ordusu 15.000 atlı ve buna yakın piyade, 2000 kadar araba vardı. Eflak Prensi 4000 dolayların askeriyle Niğbolu’da Hunyadi Janos’un ordusu ile birleşti. II. Murad ise 40.000 kadar bir ordu toplamıştı. (Emecen, 2020, s. 122) Ordu düzeninde sağ kolunu Anadolu Beylerbeyi Karaca Bey, sol konunu Rumeli Beylerbeyi Hadım Şehabettin Paşa, merkezini de kaideler gereği yeniçerilerle birlikte II. Murad yer alacaktı.

En başta Hunyadi Janos, Anadolu Beylerbeyi Karaca Bey üzerine gidip o kısmı dağıtmak için emrinde bulunduğu askerler ani hücum düzenledi. Karaca Bey ‘in bütün girişimlerine karşılık sağ kısım geriye doğru çekilmeye ve dağılmaya başladı. Bu sırada bir ok saldırısı ile Karaca Bey şehit oldu. Bunda en büyük etken Avrupalıların Ortaçağ’a özgü ağır zırhlı süvari hücumlarına nispeten Osmanlı orduların hafif teçhizatlı bir savaşa ve donanıma sahip olmalarıdır.

Sol tarafta da istenilen başarı sağlanamıyordu. Şehabettin Paşa Eflak kuvvetleri çarpışıyor direniyor ise de Hunyadi Janos ‘’ün kuvvetleri Osmanlıların sağ taraftaki kuvvetlerini dağıtmış sol tarafa doğru akın ediyordu. Burada Şehabettin Paşa’nın sağlam iradesi sayesinde Haçlı birliklerini durduramadıysa da yavaşlattığı gözüküyor. Akşama yakın sağ tarafta dağıldığını gören II. Murad risk alarak merkezi birliklerini de ( Yeniçeriler ) hücuma destek için yolladı.

Bu süreçte sağ, sol ve merkez birliklerin dağıldığı gören Władisław olabilecek bir başarıdan büyük pay sahibi olmak için, Janos ’un itirazına rağmen kendisine bağlı olan Lehistan orduları ile birlikte merkeze yürüdü. Burada bir yeniçerinin hamlesi sonucunda attan düşürüldü ve yayabaşı Koca Hızır tarafından kellesi kesilmek suretiyle öldürüldü. (Jaczynowaski, 2017  s. 187-209) Koca Hızır Kralın kesik başını mızrağına takıp Padişaha götürdü. Bunu gören Lehistan ordusu daha fazla direnemedi ve yeniçerilerin kuşatmasının içinde kalıp imha edildi.

Bazı kaynaklara göre Kardinal Cesarini savaş sırasında kaçtığını bazı kaynakların ise Varna Savaşında öldüğü tahmin ediliyor. Hunyadi Janos her ne kadar ordularını savaşmaya teşvik etse de Kralın öldüğünü gören kuvvetleri savaşmak istemiyor ve kaçıyordu Buna müteakip Hunyadi Janos’da asker kılığına girip Varna’dan kaçmıştır. Böylece II. Murad Varna Muharebesini kazanmış ve eski saygınlığını tekrar kazanmıştır. (Uzunçarşılı, 1978, s. 433-439)

SONUÇ

Bu savaşla birlikte gücüne güç katan II. Murad hem saygınlığı kazanmış, hem de ileri de yapılacak olan II. Kosova Savaşı ile birlikte oğlu II. Mehmed ’in İstanbul’u kuşatırken hiçbir Haçlı Seferi’nin olmayacağını temin etmiştir. Bu zaferle 1439 Floransa Görüşmeleri’nin hükmü kalmamıştır, Bizans’ın da son ümitleri tükenmiştir. Katolikler birleşmemiş ve İstanbul’u 29 Mayıs 1453 yılında kaybetmiş olacaklardır. Tarihte Kanuni Sultan Süleyman devrinin hazırlayıcısı I. Selim deniliyorsa aynı şekilde Fatih Sultan Mehmet devrini hazırlayan padişah II. Murad dönemidir. Çünkü Fatih tahta çıktığında ilk işi İstanbul’u fethetmek politikasına başladı. İstanbul Kuşatması (6 Nisan’dan 29 Mayıs 1453) sırasında hiç bir Avrupa ülkesi Bizans İmparatoru’nun yardımına gelmemiştir. Bunun nedeni de Varna Savaşı ve II. Kosova Savaşı’nın neticesidir.

KAYNAKÇA

Afyoncu, E. (2018). Herkes İçin Osmanlı Tarihi (1302-1922). İstanbul: Yeditepe Yayınevi.

Arslantaş, S. (2011). Belgard-ı Darü’l Cihad. Türkiyat Araştırmaları (15), 13-19.

Babinger, F. (2003). Fatih Sultan Mehmed ve Zamanı. İstanbul: Oğlak Yayınevi.

Bolat, K. (2020). Osmanlıda Paşalar ve Padişahlar 1421-1520 Sultanların Gölgesinde İktidar Mücadelesi. İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Emecen, F. M. (2012). Fetih ve Kıyamet 1453. İstanbul: Timaş Yayınevi.

Emecen, F. M. (2020). Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu ve Yükseliş Tarihi 1300-1600. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Emecen, F. M. (2010). Osmanlı Klasik Çağında Savaş. İstanbul: Timaş Yayıncılık.

Emecen, F. M. (2012). Varna Muharebesi (Cilt 42). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.

Gazavat-ı Sultan Murad bin Mehemmed Han. (1989). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınevi.

Gürsoy, E. (2020). Osmanlı Tarihi El Kitabı. (T. Gündüz, Dü.) İstanbul: Grafiker Yayınları.

Hammer, J. v. (2011). Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (Cilt 1). (A. B. Kocaoğlu, Çev.) İstanbul: İlgi Kültür Sanat Yayıncılık.

İnalcık, H. (2020). Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar, Klasik Dönem (1302-1606); Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim (Cilt 1). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

İnalcık, H. (2006). II. Murad (Cilt 31). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.

İnalcık, H. (2019). İki Karanın Sultanı İki Denizin Hakanı Kayser-i Rum Fatih Sultan Mehemmed Han. İstanbul: Tükiye İş Bankası Kültür Yayınevi.

İnalcık, H. (2010). Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481). İstanbul: İSAM Yayınları.

İnalcık, H. (2000). Murad II (Cilt 8). Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi.

İnalcık, H. (2020). Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ 1300-1600. İstanbul: Kronik Kitap.

İnalcık, H., & Oğuz, M. (1949). Yeni Bulunmuş Bir Gazavat-ı Sultan Murad. Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi (31), 484.

Jaczynowaski, L. (2017). Supposed Gravesites of Wladislaw III of Varna.

Jorga, N. (2008). Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (Cilt 1). (E. Afyoncu, Dü., & N. Epçeli, Çev.) İstanbul: Yeditepe Yayınevi.

Kiel, M. (2001). İzladi (Cilt 23). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.

Kinross, L. (2008). Osmanlı İmparatorluğun Yükselişi ve Çöküşü. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.

Kunt, M. (208). Türkiye Tarihi. S. Akşin, & S. Akşin (Dü.) içinde, Osmanlı Devleti 1300-1600 (Cilt 2, s. 75). İstanbul, Beyoğlu: Cem Tarih.

Macar, E. (1999). Kilise-Siyaset İlişkisi Açısından İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi (1918-1999). Doktora Tezi , s. 4-5.

Mesut, R. (2017). Varna Muharebesi. Edirne Hudut Gazetesi , s. 4.

Norwich, J. J. (1996). Byzantium : The Redline and Fall. (A. A. Knopf, Dü.) New York.

Pehlivan, G. (2008). Varna Savaşı ve Bir Tarih Kaynağı Olarak Gazavatnameler. Turkish Studies, İnternational Periodical For The Languages, Literature an History of Turkic (3), 602-603.

Roberts, J. M. (2017). Avrupa Tarihi. (A. Demirkaynak, Çev.) İstanbul: İnkilap Yayınevi.

Solnom, J. F. (2020). Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa. (A. Bertay, Çev.) İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Uzunçarşılı, İ. H. (1978). Osmanlı Tarihi (Cilt 1). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Yılmaz, H. (2018). Tarih-i İbn Kemal; VI. Defter. Sakarya: Sakarya Üniversitesi Enstitüsü Yayınları.

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR