Değerlendirilen kitap tarihsel ve çatışmacı bakış açısını benimseyen ABD’li sosyolog Charles Wright Mills’e aittir. İlk kez yapıtın orijinali 1959 yılında Oxford University Press, New York ve 1970 yılında Pelican Books’da C. Wright Mills’in The Sociological Imagination adıyla yayınlanmıştır. Eserin çevirilerinde karşımıza çeşitli isimler çıkmaktadır: Sosyolojik tahayyül, sosyolojik imgelem, toplumbilimsel düşün. Hangi isimle anılırsa anılsın Mills yönteminde genelde sosyal bilimlere özelde de sosyolojiye düşen görevleri, topluma nasıl öncü olunup, bireylerin sorunlarına ayna tutulması gerektiğini açıklamaktadır. Sosyal bilimcilere ve sosyologlara düşen görevleri analiz etmiştir.
Esere adını veren Toplumbilimsel düşün yöntemi ile birlikte yazar içerisinde yaşadığı modern dünyayı ve onu kapsayan zamanı anlamlandırmaya çalışmıştır. Bu yöntem ile bireylerin içerisinde yaşadıkları dönemi anlamlandırmasını sağlamak istemiştir. Mills’in bu anlamda katkısı sosyolojinin ne olması gerektiğine dair yaptığı analizler ve ortaya koyduğu tanımlar olarak altı çizilebilir. Yöntemini ortaya koyarken kendisini yaşadığı dönemde etkin olan Amerikan sosyolojisinin dışında tutmaya çalışmıştır. Toplumbilimsel düşün ile birlikte içerisinde bulunduğu dünyaya, sisteme dair bir eleştirisi söz konusudur. Genel olarak sosyal bilimlere özelde de sosyolojiye anlam yüklemektedir. Gösterdiği çabayla birlikte toplumu, dünyayı, sistemi anlatmıştır.
Mills, modern dünya içerisinde bireyin bir kısır döngüde olduğunu belirtir. Bireyin bu kısır döngü içerisinden kurtulabilmesi ancak yaşadığı dönemi, alanı anlamlandırması ile mümkün olacaktır. Bunun da ancak Toplumbilimsel düşün yöntem ile gerçekleşeceğini savunmaktadır. Birey öncelikle kendisinin içerisinde bulunduğu çemberi tanıyıp anlamlandıracak daha sonra bir büyük çember olan yakın çevresini ve ardından içerisinde bulunduğu en büyük çemberi toplumu anlamlandırarak çemberini genişletecektir. Böylelikle kendisini, yakın çevresini, içerisinde yaşadığı toplumla birlikte tarihsel dönemini anlamlandıran birey modern zamanda en büyük problemi olan içerisinde bulunduğu yabancılık çıkmazından kurtulacaktır. Bu da ancak yöntemin herkes tarafından benimsenmesi ile gerçekleşecektir.
Genel olarak kitap iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölümler diye adlandırabileceğimiz kısımda yazar eleştirdiği, karşı çıktığı, gittikçe hâkim olmaya başlayan ama sosyolojinin iddiasıyla eşit olmayan görüşleri eleştirmektedir. Ardından gelen kinci bölümler diyebileceğimiz kısımda ise farklı yaklaşımlar ve sosyoloji geleneklerinden, sosyolojinin ne olması gerektiği sorunu üzerinden eserinin temel ayaklarını oluşturmaktadır.
Giriş bölümünde sosyoloji disiplininin günümüze, kendi zamanına kadar 3 temel noktaya cevap aradığını ve aramak zorunda olduğunu söyler. Bu noktalardan ilki sosyolojinin toplumu incelerken toplumsal yapıya bakması ve bu toplumsal yapılar içerisindeki benzerlikler ve farklılıklar üzerinde odaklanmasıdır. İkinci nokta incelenen toplumların tarih içerisinde nereye tekabül ettiğini, ne tür bir toplumsal değişme geçirerek son halini aldığını, geçirdiği toplumsal değişmeler ile tarihin gidişatını nasıl etkilediğini tespit etmektir. Son olarak üçüncü nokta ise toplumu mevcut tarihsel dönem içinde, bu toplum içerisinde yer alan baskın, yaygın insan tipinin neler olduğunun belirlenmesidir.
Mills, sosyologların yaptıkları ve yapacakları toplum analizlerinde bu sorulardan hareket etmesi gerektiğini ifade eder. Bu toplumsal analiz başat insan tipinin doğasıyla ele alınmaktadır. Sosyoloji bu andan itibaren mikro bireysel boyut ile makro toplumsal boyutu birlikte ele almalıdır. Toplumbilimsel düşün yönteminin formülize edilmiş şekli “Mikro Boyut + Makro Boyut +Tarihsel Alan + Biyolojik Alan = Toplumbilimsel Düşün” olarak belirlenebilir.
Sosyal bilimlerin nihaî amacı topluma doğruyu gösterip sunmaktır. İlk eğilim burada tarihsel bir çaba olarak ele alınabilir. Bu eğilim toplumların tarihsel gelişim aşamalarını ele alarak toplumların gelişimini tamamlamalarını sağlar. İkinci eğilim için ise Mills sosyolojiyi örnek verir. Tarih bırakılıp insana ve doğasına ilişkin açıklamalar olmalıdır tespitini yapmaktadır. Üçüncü eğilim daha ampirik incelemelerle açığa çıkan bir eğilimdir. Amerikan sosyolojisinde ifadesini bulur. İzlerini Comte ve Spencer’da bulmak mümkündür. Özellikle Comte’un pozitivist yaklaşımıyla birlikte doğa bilimleri ve sosyal bilimler arasında benzerlik olduğunu iddia edip; yöntem ve anlayışlarının aynı olabileceğini savunması bu konuda örnek gösterilebilir.
Toplumu oluşturan bireylerin yaşadıkları döneme anlam yüklemelerinde en büyük görevlerden biri sosyologlara düşmektedir. Sosyolog toplumda farkındalık oluşturarak ancak bunu başarabilecektir. Toplumbilimsel düşün ile birlikte birey kendi hayatını toplumsal ilişkileri içerisinde analiz edebilecek ve kolaylıkla anlam yüklemeyi başarabilecektir. Kendisinin farkına vardıktan sonra birey çevresini de fark edecektir. Bu aşamadan sonra ise bireysel (kişisel) problemleri ve toplumsal (kamusal) problemleri arasında ayrım yapabilecek düzeye erişecektir. Bu konuda Mills kitabında işsizlik örneğini vermektedir. 100.000 nüfuslu bir şehirde eğer 1 kişi işsizse bu kişiden kaynaklanan problem olarak adlandırılabilir. Fakat 50 milyon nüfuslu bir şehir içerisinde 5 milyon işsiz var ise bu toplumun, kamunun sorunudur. Bu sebeple birey kendi dışındaki bireylerin ve içerisinde yaşadığı toplumun, dünyanın farkına varmalıdır. Çünkü bireyin tek başına anlamlandıracağı sorunlar bir yere kadar kişiyi taşımaktadır. Belli bir noktadan sonra sorun bireyi aşan niteliğe ulaşmaktadır.
Mills’in eserinde değindiği ve karşı çıktığı noktalardan birisi “Grand Teori” dir. Grand teorinin toplumsal yapının bütün eksenlerini, yönlerini açıklama gayesi vardır. Bu neredeyse bütün klasik dönem sosyologlarında görülmektedir. Örnek olarak Marksizm, işlevselcilik verilebilir. Bir başka deyişle toplumsal sistemi tanımlarken genel, bütüncül bir bakış açısı sergilemektedir. Toplum baştan düzenli bir bütün olarak ele alınır ve burada farklılıklar yok sayılarak herkes aynı değerlendirilir. İlk başlangıç noktasından geçirilen ve geçirilecek aşamalara kadar herkes aynı adımları atacaktır. Grand teori toplum çözümlemelerinde geçmiş dönemleri, tarihsel arka planları ele almayı mantıklı bulmaz, evrensellik ve genelleyici özelliği her daim vardır.
Toplumbilimsel düşün yöntemini iki temel tarz üzerine konumlandırmak mümkündür. Bunlar makroskobik tarz ve moleküler araştırma tarzı olarak adlandırılmaktadır. Makroskobik tarz içerisinde büyük sorular barındırır ve bu büyük soruları sormayı önemser. Temel kuramların birbiriyle ilişkisi üzerinde odaklanır. Toplumun dar anlamdan ziyade geniş perspektiften fotoğrafını çekerek analiz etmeye çalışır. Fakat bu fotoğrafın arkasında kalan tarihsel arka plan önemlidir. Eğer makroskobik tarzı bir tiyatro sahnesine benzetirsek sadece sahnedeki oyuncuya odaklanmak yerine arka planda kalan görmediğimiz ama varlığını inkâr edemeyeceğimiz yönetmen, senarist veya senaryo gibi unsurları da dikkate almalı ve hepsini bir bütünlüğün içerisinde değerlendirmeliyiz. Grand teori ile burada ayrıştıkları belli olmaktadır. İkisinin de bütünsel bakış sergilemeleri noktasında bir ortaklıkları olduğu kabul edilebilir fakat aynı payda da değerlendirilmeleri mümkün değildir. Yalnızca toplumsal yapıyı analiz etmeleri benzerlik gösterebilir. Grand teorinin baştan kabul ettiği düzen ve istikrar konularında makroskobik tarz toplum içerisinde farklılıklar olabileceğini, toplumun farklı gruplardan oluştuğunu belirtmektedir. Topluma tek bir çizgide bakmanın değil de toplumu farklılık ve sorunlar ile ele almanın daha doğru olacağını savunmaktadır. Grand teorinin sorduğu sorular tarihsel arka plan ve toplumun gerçeklerinden uzaktır bu da yine makroskobik tarzdan ayrıldığı hususlardan birisidir.
İkinci tarz olan moleküler tarz ise merkezine makroskobik tarza nazaran daha küçük sorular almaktadır. Saha verileri ve istatistik çalışmaları ile birlikte yürütülmektedir. Makroskobik tarzın teorik moleküler tarzın ise pratik boyutu ele aldığını söylemek yanlış olmayacaktır. İki tarz birbirini tamamlamaktadır. Mills’in mekik dokumak olarak adlandırdığı bu karşılıklı ilişki birbirlerinden ayrı düşünülemez.
Mills klasik dönemden gelen soyutlanmış deneyimcilik anlayışına da tıpkı grand teoriye olduğu gibi karşı çıkmaktadır. Burada soyutlanmış deneyimcilik ile de moleküler tarz karşılaştırması yapılabilir. Soyutlanmış deneyimcilik de istatistik üzerine kuruludur fakat hiçbir hipoteze sahip değildir. Bu sebeple sadece bir istatistik analizine sahip olmaktan öteye geçememektedir. Moleküler tarzın ise istatistik analizlerinden önce sahip olduğu hipotezi vardır. Makroskobik tarz içerisinde yer alan tiyatro sahnesi örneğinin senaryosunu canlandırıp üç boyutlu hâle getirmek ise moleküler tarzın görevidir.
Önce kendisini anlamlandıracak olan ve yaşadığı toplumu tanıyacak olan birey ve ona bu yolda ışık tutacak olan sosyolog bir iş birliği içerisinde olacaktır. Ve böylelikle bireylerin modern dünyada maruz kalacakları yabancılaşma duygusunun önüne geçilecektir.
Toplumbilimsel düşün yöntemi sosyolojik imgelem, sosyolojik tahayyül olarak da adlandırılan yöntem hangi isimde olursa olsun bu yöntem bizi gündelik hayatta sahip olduğumuz ve sergilediğimiz bakış açısından ayıracak ve daha geniş, daha farklı açılardan olaylara yaklaşmamızı sağlayacaktır. Yalnızca o an bizi veya yakınımızdakileri etkiliyor sandığımız olayların aslında daha büyük boyutları olduğunu fark etmemizi sağlayacaktır. Giddens’ın bu konudaki kahve örneğinden hareketle Türk toplumunda yer alan “çay” üzerinden örneklendirme yapacak olursak; çay neredeyse bütün etkinliklerin vazgeçilmezi haline gelmiştir. Artık “çay saatleri, çay edebiyatı vs.” gibi dilimize yerleşen kelime öbekleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Çaya yüklenen anlam değişmiş ve giderek çoğalmaktadır. Bu noktada çay Türk toplumu için sadece bir içecek değildir.
Sosyolojik imgelem, sosyolojik tahayyül, Toplumbilimsel düşün artık adına ne dersek bu yöntem sayesinde bizler ele aldığımız konunun sahip olduğu kültür özelliklerini, zaman-mekân özelliklerini göz önünde bulundurmayı öğrenmekteyiz. Bu da ancak makroskobik bir bakış açısı ve moleküler inceleme tarzı ile mümkün olacaktır.
KAYNAKÇA
C.W. Mills (1959) Toplumbilimsel Düşün, (Çev. Ünsal Oskay), İstanbul: DR Yayınları
Fildiş, B. (2016). Bir Yöntem Olarak C. Wright Mills’in Toplumbilimsel Düşün’ünü Çözümlemek. International Journal of Social Science, 51, 139-156,
Kapak Görseli : https://www.nobelkitap.com/toplumbilimsel-dusun-165741.html adresinden alınmıştır.