TR

İslam Ekonomisi Veya Üçüncü Yol

Yüzyıllar boyunca “İslam ekonomisi” veya “İslam ekonomi eğitimi” ekonomist alimlerin ilgi odağında olmuştur. Özellikle Jacques Austruy tarafından Paris’te 1968 yılında yayınlanmış ve 1974 yılında Dr. Oktay Güner tarafından “Kapitalizm, marksizm ve islam” adıyla türkçeye tercüme edilen bu eser artık çok okunan bir esere dönüştü. 1963 yılında Mısır’da ilk islam bankası yaratılır.İlk Uluslararası İslam Mekke konferansı 1976 yılında Mekke şehrinde yapılmıştı [1].

Islam_and_State_of_Religion_by_Constitution-1024x472 İslam Ekonomisi Veya Üçüncü Yol

Peki neden bu konsepte üçüncü yol adı verilmiştir? Çünkü İslam ekonomisinin temelinde kapitalizmin ve sosyalizmin sadece olumlu tarafları vardır. islam ekonomisi İslamın sosyal ve ahlak kuralları ile belirlenen özel ekonomik kalkınma yolunun olasılığı hakkında fikirleri ifade etmek için kullanılan terimdir [2]. Belirtmek gerekir ki, islam ekonomisi neyin kötü veya yasak (haram) neyin ise iyi veya izin edilmiş (helal) olması hakkında yargılara dayanır. Bu nedenle, batı’nın iktisat biliminden farklı olarak burada İslam (şeriat) hukuku temel anlam alıyor. İslam hukuku, diğer yasal sistemler gibi, ekonomik ve diğer faaliyetleri için kendi “çerçevesini” oluşturuyor, ama burada önemli bir fark vardır. Dünyevi sistemlerde yasalar insan izni ile hazırlanıp, değiştirilirp, iptal edilip ve sonuçta dünyevi nitelik taşıyorsa, İslam sisteminde yasalar Tanrısal doğalar tarafından olmalılar ki, değişmez, ebedi ve insan müdahalesinden özgür bir karaktere sahip olsunlar [3].

KUR’AN-I KERİM’DE EKONOMİK DEĞERLER

a) Ölçü ve tartı meselesi

Müslümanların kutsal kitabı olan Kur’an’da ekonomik değerlere aşırı önem verilir. Örnek olarak, Kur’an’da gösteriliyor: “Ölçüde ve tartıda doğru olun”. (El-En’am suresi ayet 152). Ayrıca Kur’an El-En’am suresi ile birlikte, Al-A’raf suresinin 85, El-İsra suresinin 35, Eş-Şuara suresinin 181,182. ayetlerinde de ölçü ve tartı konusunda adil olmayı bizlere aşılamıştır.

b) Mal mübadelesi meselesi

İslam ekonomi eğitiminde mal mübadelesinin de özgül ağırlığı vardır.Misal olarak, En-Nisa suresinin 29. ayetinde buyuruluyor: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızayla yapılan alışveriş müstesna olmak üzere, birbirinizin mallarını haksız bahanelerle (haksız yere) yemeğin ve kendinizi öldürmeyin! Şüphesiz Allah size karşı merhametlidir”. Yahut, Al-A’raf suresinin 85. ayetinde gösteriliyor “İnsanların mallarının değerini (veya onların hakkını) azaltmayın”.

c) İsraf meselesi

Kur’an-ı Kerimde gösteriliyor ki, yeryüzünde insanın yaşaması için tüm nimetler vardır.İnsanlar her türlü helal yemeğe, giyinmeye ve zenginliğe layıktırlar. Fakat bu nimetlerden kullanılan zaman insan israfa izin vermemelidir. “Ey Adem oğulları! Her ibadet vakti (namaz kılarken camiye giderken veya tavaf ederken) güzel elbiselerinizi giyin, yiyin için, fakat israf etmeyin, çünkü (Allah) israf edenleri sevmez”! (Al-A’raf suresi, 31). Başka bir ayette buyuruluyor “Size verdiğimiz rızıkların temizinden (helalinden) yiyin, ama bunda ölçüyü aşmayın (israf, cimrilik ve nankörlük etmeyin, ihtiyacı olana şeri kural üzere yardım edin), yoksa öfkeme mahkum olursunuz. Öfkeme mahkum olan ise mutlaka uçuruma düşüp mutsuz (cehennemlik) olur.” (Taha suresi, ayet 81) Veya “Elini kısma, tamamen açıp israf da etme. Yoksa hem kınanmış, hem de pişman olursun” (El-İsra suresi, ayet 29)

d) Para tedavülü meselesi

Kur’an’da para tedavülü ile alakadar ayetler de gösterilmektedir. Paranın faize verilmesi, tefecilik, dilencilik islam ahlakında en çirkin ve iğrenç amel olarak gösteriliyor. “Ey iman edenler. Allah’tan korkun ve eğer müminseniz,  her çeşit tefecilik kalıntısını terkedin” (El-Bakara suresi, ayet 278). Ayrıca El-Bakara suresinin 275, 276, Al-İ İmran suresinin 130, Er-Rum suresinin 39 ayetlerinde faiz meselesi sert şekilde eleştirilmiştir [4]. Dilencilik hakkında ise İslamda en ağır ifadeler kullanmıştır.Dilencilik kıyamet gününde utanç sebebi olacaktır [5].

Genelde ekonomide “haramı” şöyle sınıflandırmak mümkündür:

  1. Faizcilik ile uğraşmak;
  2. Rüşvet vermek ve almak;
  3. Dalavere ve yalan yoluyla kazanç elde etmek;
  4. Haram kategorisine ait ürün (uyuşturucu maddeler, alkollü içkiler, domuz ve ondan hazırlanmış ürünler, fuhuş, kumar v.b). Üretmek ve satmak;
  5. Pazarı monopollaştırmak amacıyla önlemler almak ve umursamaz rekabet etmek;
  6. Çalınan veya işgal altındaki mülkiyetin veya yasal yolla elde etmeyen herhangi bir şeyin alım-satımını organize etmek;
  7. Alıcıları yanıltmak ve korkutmak;
  8. Yapay biçimde arttırılmış fiyatlarla ürünleri satmak.

 

İSLAMDA MALİ, KREDİ VE BANKACILIK

Dinimize göre ticaret ve sermaye kaynaklarının birleşmesi, yani para ve emeğin birleşmesi, her iki tarafında rıza göstermesi ile gerçekleşir. Burada para sahibi ile işi yürütecek şahıs önceden görüşerek ne kadar sermayeye ihtiyaç duyulacağı belirlenmekte ve parayı kullanmanın bedeli önceden anlaşılarak kâr üzerinden belirlenmektedir. Ancak, para sahibinin önceden ne kadar kazanç elde edeceği kesin değildir. Bu meblağ kurulan girişimin başarısına bağlıdır; eğer iş başarıya ulaşırsa satıştan elde edilen gelirden tüm masraflar çıkılır, kalan net kâr önceden belirlenen uzlaşmayla taraflar arasında bölünür. Böylece, sermaye sahibi ödünç verdiği paraya göre bir pay değil de elde edilen kâra göre bir pay almaktadır. Kısacası, burada parayı kullanmanın süresi değil de, girişimcinin emeği ödünç verenin elde edeceği değeri yaratmaktadır. Bu modelde borç veren kısmında bankaların olduğu varsayılırsa üretimi, ticareti veya diğer ekonomik sektörleri finanse eden İslâmî bankalar veya katılım bankaları bu prensibi esas alarak işlem yapmaktadır. Katılım bankaları “gerek faiz hassasiyeti bulunan tasarruf sahiplerinin tasarruflarını, gerekse sistemin dışında atıl bulunan fonları ekonomiye kazandırarak” ekonomide önemli bir rol üstlenmektedirler [6]. Diğer taraftan depozitlere göre faiz İslâm’da yüksek olduğundan emanetçiler paraya göre mevduat faizi değil yoldaşlık antlaşmaları imzalayarak bankanın kâr veya zararına ortaklıklarını kabul etmiş olmaktadırlar. İslâm ülkelerinde bankacılık sistemleri kendi faaliyetlerini üç temel ilke üzerine inşa etmişlerdir:

  1. Mudaraba
  2. Müşareke
  3. Murabaha

Esasen hukuki anlam taşıyan bu kavramlar bankaların faaliyetlerinin düzenlenmesinde yasal ekonomik dayanak noktası olarak ele alınırlar. Tüm ekonomik aktivite İslâm hukuku ile düzenlendiğinden banka sistemi de bu hukuka tabii tutulur. [7]

İslâmî banka faaliyetinde ana ilke olan mudaraba ile herhangi bir işin görülmesi veya projenin hazırlanması için, taraflardan biri para, diğeri emek harcayarak fikir ve faaliyetin birleşmesini, ortak bir çalışmanın veya ticaretin yürütülmesini sağlarlar. Mudaraba basitçe emek ile sermayenin ortaklığı olarak tanımlanabilir. Daha geniş anlamda finans sermayesi ile sanayi sermayesinin kavuşması yoluyla ortak çalışmanın mümkün olmasını ifade eder. Banka veya ortağı birlikte aldıkları kararla herhangi bir projenin kâr ve zararının nasıl paylaşılacağını önceden belirlerler. Mudaraba ortaklığı İslâm banka sisteminde en çok uygulanan prensiptir.

İslâmî bankacılık sisteminde ikinci önemli prensip müşarekedir. Müşareke basitçe sermaye ortaklığı anlamına gelmektedir. Aynı mali kuruluşların katkıları ile aynı veya farklı miktarlarda sermayeye sahip tarafların ortaklığıyla oluşan şirketleri kapsar. Ayrıca müşareke prensibinde herhangi bir projenin uygulanmasında ortaklarla bankanın birlikte çalışması da mümkündür. Her iki taraf belli bir paya sahip olabilir. Bu durumda ortaklar bankanın malını taksitle satın almak imkânına sahip olur. Kâr, koyulmuş sermayeden ziyade, genel faydayı temel alarak yapılan anlaşmaya göre paylaşılır.

Murabaha klasik bir İslâm hukuku terimidir ve satın alınan bir malın üzerine emek koyularak bir başkasına satılmasını ifade eder. Komisyonla alınan mallar sermayesine ve hatta bundan daha da düşük bir fiyata satılabilir. Bankaya herhangi bir malın satın alınması yönünde sipariş veren ortaklar bu malı banka vasıtasıyla alır. Bu ortak, eğer banka aracılığıyla satın aldığı malı herhangi bir üçüncü tarafa satamazsa bu malı aracı bankaya geri satar. Banka bu malın üzerine emek ilave etmekle onu bir başkasına yeniden satabilir. Burada ortakların aracılık-alım-geri satım işlemlerinden kaynaklanan maliyetler çok düşüktür çünkü İslâm bankalarında uygulanan işlemler sonucunda verilen borçlara göre çok düşük bir hizmet ücreti alınmaktadır. [8]

Sonuç olarak diyebiliriz ki, İslam ekonomisi modeli hem mülk sahiplerinin, hem ihtiyacı olan yoksulların, hem de devletin sosyal giderlerinin ödenmesinde çıkarların ilişkilendirilmesini sistemleştiren ve genel olarak toplumu maddi ve manevi refaha götüren bir modeldir.


  1. И.А.Зарипов « «Икътисад» – первый Российский Журнал по исламской экономике » журнал «Филология и культура» 2013 № 1 с. 193
  2. “İslam: Qısa məlumat kitabı”, Bakı, “Azərnəşr”, 1985 s. 67
  3. Nomani, F. and A. Rahnema, “Islamic Economic Systems”, London & New Jersey, Zed Books Ltd, 1994
  4. Ziya Bünyadov və Vasim Məmmədəliyev “Qurani-Kərim”, Bakı, 1992
  5. Məhəmməd Həmidullah, “İslama giriş”, Bakı, “Qismət”, 2006, s. 181
  6. Pehlivan, P. Türkiye’de katılım bankacılığı ve bankacılık sektöründeki önemi. Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 16 (31), 2016, 296-324.
  7. X.Meybullayev “İslam iqtisadiyyatı”, Bakı, «Qorqud» , 2004, s. 173
  8. Doç.Dr. Polad ALİYEV, Yrd.Doç.Dr. Sertaç HOPOĞLU “İSLÂM EKONOMİSİ VE TÜKETİCİ KREDİLERİ” | International Congress of Islamic Economy, Finance and Ethics | Proceedings Book                                                                                                                                     

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR

blank