Yeni Koronavirüs hastalığı (COVID-19), ilk olarak Çin’in WUHAN Eyaleti’nde aralık ayının sonlarında solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hastada yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüstür.[1] Bu durum kısa sürede Çin’den tüm dünyaya yayılmıştır. Bununla beraber ülkelerde küresel çapta pandemi ilan edilmiştir. Türkiye’de de pandemi ilan edilmiş, ilgili kurullar oluşturularak sürecin koordinasyonu sağlanmaktadır. Virüsün etkisi çok korkunç ve fazladır. Virüs dünyada paniğe yol açmıştır. Nitekim dünya devletleri bu pandemiye hazırlıksız yakalanmışlardır. Çoğu devlet virüs ile alakalı tedbirleri almamış, alınan tedbirlerinde seviyeleri düşük seyretmiştir. Bu sebeple virüs dünya genelinde yayılma hızını arttırmış, hayatımızın tam ortasına oturmuş ve bizleri yakından etkilemiştir. Alınamayan tedbirler, ülkelerin sağlık, ekonomik alanlarına ciddi zararlar vermiş ve vermektedir. Nitekim sağlık sistemleri birçok ülkenin bu pandemiye cevap veremez hale gelmiştir.
Türkiye’de Covid vakası ilk kez 10 Mart tarihinde tespit edilmiş ve açıklanmıştır. Türkiye’de süreç o zamana kadar stabil ilerlerken, o tarihten sonra Türkiye’de vaka sayısı artmaya başlamıştır. Türkiye’de başlangıçta; ateş ölçümü, detaylı sağlık taraması, kişinin nereden geldiğinin tespiti gibi bazı önlemler geç alınmıştır. Bu geç alınan önlemler Türkiye’de de vaka sayılarının hızla artmasına neden olmuştur. İstanbul özelinde görülmeye başlanan vaka sayıları daha sonra Türkiye’nin tamamına yayılmıştır. Virüsün, Türkiye’nin tamamına yayılmasıyla yeni ve zorlu bir salgın süreç bizler için başlamış oldu. O saatten sonra ülkemizin yürütme kanadı belli başlı tedbirler almaya başlamış, virüsün yayılımının ve yayılım hızının önüne geçmek için çalışmalar başlatmıştır. Ancak Türkiye’nin karakteristik yapısı, halkımızın kişilik durumu virüsün yayılma hızını daha da artırmıştır. Bu durumun sonucunda, Türkiye’de sağlık sisteminde amansız bir mücadele dönemi başlamıştır. Yine de devletimiz bu sürece karşı kısa sürede ciddi tepki vermiş, geçmişten gelen sağlık yatırımlarımızın avantajları sayesinde kısa sürede tedbirlerin de katkısıyla sağlık sistemi hazır duruma gelmiştir. Sağlık sistemimizin avantajları, diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere nazaran daha fazla olduğu için salgın sürecinde sağlık ekipman ve diğer ihtiyaçlarla alakalı sorunlar yaşanmamış, kendi sağlık ihtiyaçlarımızı üretme adımları atmış, ihtiyaç sahibi ve talepte bulunan birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere de hibe veyahut bedeli karşılığında bu alanda destek sağlamıştır. Türkiye, sürecin yönetilmesinde ve devamında yaptıklarıyla salgının kontrol altına alınabilmesi adına diğer ülkelere de hem diplomatik hem akademik alanda da katkıda bulunmuştur. Bu noktada Türkiye, güçlü duruş sergilemiştir. Ancak küresel çaptaki devletlerde durum aynı olmamıştır.
Tayyar Arı küreselleşmeyi ‘Küreselleşme, tüm sorunların ve çözümlerin küresel boyutta etkilerinin birlikte yaşanmasına yol açmıştır[2] şeklinde tanımlamıştır. Küresel sistem ve küresel güçler açısından bakarsak, şuana kadar gelinen noktada birçok güçlü ve güçlenmekte olan devletler salgına karşı ilk anda tepki verememiştir. Sağlık altyapıları, idare ve sevk yapıları, hizmet sektörlerindeki açıklar, yatırım alanlarının farklılıkları vb. gibi durumlardan ötürü birçok devlet, salgın sürecini yönetememiştir ve halen daha yönetememektedir. Toplumdaki korku ve panik hali devletlerin kısıtlamalarının ölçülerine göre daha da artmakta, bu durum salgının seyrinde de ciddi oranda olumsuzluk yaratmaktadır.
Devletlerin, vatandaşları üzerinde zayıf kalan yönetim etkinliği, liberal anlayışın getirdiği rahatlık, toplumun salgın ciddiyetini kavrayamadığını göstermektedir. Küresel sistemin son 40 yılda kazandırdığı rahatlık, serbest dolaşım, teknolojik hız ve ilerleme, temasın ve mesafenin kısalması, sınırların kalkması gibi olgular; toplumları ciddi oranda rehavete doğru sürüklemiş, bilinçaltlarına dokunulmazlığı aşılamış ve insan aklını tek bir merkeze doğru bağımlı hale getirmiştir. Hangi boyutta olursa olsun kimliğin en anlamlı olduğu düzey yüz yüze ilişkilerin olduğu düzeydir.[3] Küresel sistem devletlerin, insanların davranış ve çabalarına prangalar vurmuştur. Bu prangaların etkisini de küresel ölçekte tahribat yaratan ve yaratmaya devam eden COVİD sorununda görüyoruz.
Devletlerin hareket alanlarının daralması, politikalarında dışsal bağlılık, gelişim ve dönüşümlerine en büyük sorun teşkil etmiş, etmektedir. Bu gidişat günümüz yaşantısında ve gelişmelerinde; iktidarların, bürokrasinin ve vatandaşların geleceğini tehlikeye atmaktadır. Pandemi, ülkelerin kendine yeter olabilmek için stratejik sektörlerini özel korumaya alacağı, dönüştürücü bir “güvenlik kaygısı fırtınası” getirmiştir.[4] Kilitlenen ülkeler çareyi kendi çözümlemelerinde ve mücadelelerinde aramaya başladılar.
Küresel sistemin getirdiği; tek olana, bir merkeze, bir anlayışa veyahut ortak olana bağlılık, kriz anlarında devletleri zora sokmaktadır. Birçok alanda ileri derecede gelişme sağlayan ülkeler, pandemi sürecinde hem iç hem dış politikada başarısız kalmaktadırlar. Bu başarısızlık birçok devletin, devlet yönetimlerinin ve yönetim yapısını orta ve uzun vadede sorgular hale getirmektedir.
Demokrasinin bir diğer temel değeri olan eşitlik, bütün bireylerin insan olmak bakımından eşit siyasal değerde olmasını, bireyler arasında ayrım yapılmamasını, herkese eşi muamele edilmesini ve siyasal yönetim sürecine katılım konusunda bütün toplum üyelerinin eşit derecede hak sahibi olduklarını ifade eder.[5] Küresel sistem, sınırları kaldırarak tek kültür, tek toplum, tek hayat tarzı ve tek siyasal anlayış biçimini dünya halklarına ve ulus devletlere bir nevi dayatma yapan, ister istemez etkili politikalarıyla, baskın kuruluşlarıyla karşı tarafı kendine çeken bir süreç. Bu süreçte herkes eşit gibi görünür, herkes her şeyden istediği gibi faydalanır gibi görünür. Bu; toplumdan uzak kalmış, eğitim, kültür, siyasal katılma gibi süreçlerden dolayı geri de kalarak dışlanmış birçok toplumu gündelik hayata ve dünya yaşantısına katmış, aktif hale getirmiştir.
Küresel bağlılık toplumlar içinde bağı ve iletişimi güçlendirmiş olsa da bugünün dünyasında salgın sürecinde herkesi birbirinden koparmaktadır. Salgının getirdiği evde izolasyon ve karantina, toplumu gündelik hayattan uzaklaştırmakta, sınırlarını kapattırmakta, sanal aleme yöneltmektedir. Küresel sistem içerisinde teknoloji ve bilimde bir o kadar önemli yerde durmaktadır. Ancak insan faktörünün dışsal hayattan kopması, gündelik hayatın durma noktasına gelmesi küreselleşme sürecindeki teknolojik ve bilimsel atılımı anlamsız kılmaktadır. Bu pandeminin uzun süreceğinin beklenmesi “pandemi sonrasına hazırlık” gündemini de önemli hale getirmektedir.[6]
Pandemi süreci ve sonrası için görülen gidişat, sistemin sorgulanmasına ve ya revize edilmesine ya da lağvedilmesi süreçlerine kadar uzayacak bir tartışmaya da alan açmaktadır. Pandemi sürecinde analiz edilen politikalar, ihtiyaçlara ulaşmadaki sorunlar, tedarik zincirinin sayılı merkezlerden sağlanması, sistemi sorgulatacak ve iyi yanlarını da unutturacaktır.
Küresel sistem, belli başlı devletlerin yönetiminde veyahut aralarında ki mücadele çemberinde ya gelişmektedir ya da çatışmaktadır. Bugün bu durum ABD-ÇİN gibi küresel ölçekte yer edinen büyük ülkeler arasında gerçekleşmektedir. ABD’nin 1929 buhranından sonra yaptıkları, 1950’li yıllardan sonra ortaya koyduğu ekonomik destekler, 2008 krizinde ki duruşu, uzun yıllar küresel güç olarak kalabilmesine imkân sağlamıştır. Özellikle Sovyetlerin çökmesiyle rakipsiz kalan, dünyaya abilik yapmaya devam eden ABD, 1973’te ülkelerin para birimlerini kendi rezerv parası olan dolara sabitleyen sistemi uygulamaya aldırmış, ekonomik bağımlılığı ciddi oranda arttırarak birçok ülkeyi ve kuruluşları kendisine bağlamıştır. Ekonomik bağımlılık siyasal ve kültürel bağımlılıkları da peşine sürükleyerek ülkenin maden, enerji, siyasi süreçlerini de bir noktaya bağlatmıştır. ABD bu sayede birçok ülke üzerinde söz sahibi olmuş, kendisine karşı rakip oluşacak orduları ve iktidarları dayatmalar ve baskılarla dışlamayı, yıkmayı başarmıştır. Küresel çapta toplumlar ve devletler üzerinde etkin olan politika kurumlarını da (IMF, WB) aktif kullanmış, küresel sistemin başında kalmayı başarmıştır. AB gibi, birçok ülkenin birlikteliklerinden oluşan güçlü yapılara karşıda ekonomik ve siyasal üstünlük elde etmiş, AB kurumunun Rusya üzerinden alacağı baskılara karşı da NATO gücüyle kalkan koyarak, güçlü benim imajını her seferinde göstermiştir. Ancak salgın süreci öyle bir süreç haline gelmiştir ki, ne AB ne ABD ne de Rusya Türkiye kadar tepki verememiş, müdahale edememiş, sağlık altyapılarının acizliğine uğramışlardır. Nüfusa oranlı bakıldığında sağlık altyapıları bu ülkelerde yetersiz ve gelişmemiştir.
AB, kendi içinde hem mali konuda hem birlik konusunda hem de sağlık konusunda güç gösterisi yapamamış, salgından ciddi oranda etkilenen ve hasar alan İtalya’yı birlikten çıkma kararı alacak duruma getirmiştir. Bir o kadar daha etkilenen İspanya’da hükümet, AB ile alakalı çalışmaların salgından sonra tekrar ele alınacağını, birlikten ayrılma konusununda ivedilikle ele alınacağını deklare etmiştir.
Küresel birliktelikler ve kurumlar salgın sürecinde sorgulanır hale gelmiştir. Özellikle AB kısa vade de dağılmasa bile orta ve uzun vade de ciddi şekilde sorgulanır hale gelecek, belki de AB den ayrılan İngiltere’nin peşine takılan ülkelerde olabilecektir. Bu gibi kurumlar, iyi günlerden ziyade kötü günlerde harekete geçmesi gereken, güçlerinin deklaresi adına içe yönelikten sonra dışa yönelikte desteklerde bulunabilen kurumlar olmalıdır. Bunu bugün Türkiye yalnız başına yapabilmektedir. Sağlık altyapısındaki güçlü duruş bunu yapabilmesine imkân sağlamaktadır. AB salgın sürecinde içe dönük, içeride de pasif duruş sergilemektedir.
ABD ise Çin’in küresel çaptaki çalışmalarına nazaran suçlayıcı politikalarla gündemi ve dikkatleri üstünde toplama mücadelesine girişmiştir. Çin, salgın sürecinin başladığı yer olsa da sonradan uluslararası çalışmalara destek vermiş; ihtiyaç sahibi ülkelere tıbbi, sağlık, siyasi desteklerde bulunma çalışması içerisinde olmuştur. Çünkü Çin, ABD’nin içine kapanık pozisyonlarını doldurarak, ABD’nin karşısına çıkabilecek küresel güç olma çalışmasının tam ortasında. Kötü imajını yapmak istedikleriyle düzeltmek istemektedir.
Askeri ittifaklar ve ekonomik ortaklıklar, mensupları arasında işbirliği olmasını gerektirir, işbirliği güvene dayanır ve güven de en fazla, ortak değerlere ve ortak kültüre sahip toplumlarda serpilir.[7] Günümüzde, geçmişte anlam yüklü ve ortak paydalar içeren birliktelikler artık anlamını yitirmeye doğru gidiyor. BM, AB, NATO gibi birlik kurumları, üyelerinin zor zamanlarında etkili cevap verememektedir. Çare üretemeyen bu küresel kurumlar gelecek dönemlerde git gide itimatlarını kaybedecek, inançlarını yitirecek ve dağılma süreçlerine doğru evrileceklerdir. Covid-19, dünyada ki devletlerin kendi kendilerine yetmeleri anlayışını doğurmaktadır. Ulus devlet olma, milliyetçilik anlayışını yeniden canlandırma gibi süreçler artık devletler için kaçınılmaz bir süreç olacaktır. Yapısalcı yaklaşıma göre ulus-devlet günümüzde revizyona uğramamış, hala gücünü korumaktadır.[8] Ulus devletlerin geri dönüşü küresel sisteme ciddi zarar verecek, sistemi sorgulatır hale gelecektir.
Covid-19, ülkelerin ekonomik göstergelerini, sağlık altyapılarını, siyasal süreçlerini ciddi oranda etkilemiştir. Birçok borsa salgın sürecinde ciddi oranda olumsuz etkilenmiş, birçok şirket iflasın eşiğine gelmiştir. Birçok devlet sağlık yatırımlarında geri kaldığını görmüş, salgın süreci de sağlık yatırımları zayıf olan ülkeleri kilitlenme durumuna getirmiştir. Birçok devlet, salgın sürecinde vatandaşlarına ve ihtiyaç sahibi devletlere karşı insanlık dışı davranışlarda bulunarak, dünya kamuoyunda gerçek yüzünü de ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra, salgın gibi zorlu zamanlarda iktidarların karar alma süreçleri de sorun yaratmaktadır. Koalisyon hükümetleri salgın sürecinde ciddi oranda kriz yaşamış, istikrarsızlıklar sebebiyle krizler yaşamaya devam etmektedir. Başkanlık sistemi ve otoriter yönetimi içinde barından birçok devlet bu süreci ciddi oranda itidalli yürütmektedir, bazıları da bu süreçte başarısız kalmaktadır. Nitekim salgın sonrası dönemde ortaya çıkacak olan küresel güç sorunu, küresel birliktelik kurumlarının başarısız politikaları, ulus devletlerin ortaya çıkma pozisyonları gibi birçok konu tartışmaya açılacaktır. Ekonomik desteklerin boyutları Merkez Bankaları tarafından git gide büyütülse de, ciddi ekonomik durgunluk ve ekonomik bozulma ülkelerin yeniden yapılanmalarına, devlet olma süreçlerini ve alt yapılarını sorgulamalarına sebebiyet verecektir. Böyle giderse içine kapanık hareket eden küresel güç olan ABD yeni dönemde ciddi oranda saygınlığını kaybedecek, onun yerini almaya çalışan veya onun yerine geçirilmek istenen Çin’in salgın sürecinde yaptıklarıyla, salgın süreci sonrasına yapacakları yeni dönemde konumunu belirleyecektir. 1973 sonrası daha da büyük küresel güç olan ABD, Çin’e karşı ne hamle yapacak bu da ayrı bir durum elbette. Şayet ABD bulunduğu durumdan güçlü çıkar, içine kapanık anlayışı terk ederse dünya üzerinde tekrardan hâkimiyet kurmak adına mücadelesini sürdürecektir. Çin bu noktada geride kalabilir, mücadelesinde yeteri kadar ileri kademe elde edemeyebilir.
Küreselleşme nereye doğru gidiyor? Küresel sistemin geleceği ne olacak? ABD küresel güç olarak kalabilecek mi? Çin şeffaflıktan uzak hareket ederek sakladığı Covid19 salgınının kendisine karşı getirdiği kötü bakış açısını nasıl bertaraf edecek? Çin, ABD’nin yerine geçebilecek güçte ve donanımda bir küresel güç, ülke mi? AB’nin geleceği ne olacak? Gibi soruları azda olsa cevaplamaya çalıştık ancak salgın sürecinde de salgın sürecinden sonra da bu sorular tekrar tekrar sorulmaya, sorgulanmaya devam edecek.
Salgın sürecinde ekonomik göstergeleri takip etmek, ülkelerin siyasal çalışmalarını ve politik kararlarını izlemek bize salgın süreci sonrası ortaya çıkacak bazı kodların cevaplarını da verecektir.
KAYNAKÇA
-ARI, Tayyar, Uluslararası Siyasal Sistem ve Dış Politika, MKM Yayıncılık, Bursa, 2013
– HUNTINGTON, Samuel P., Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması, Okyanus Yayıncılık, 2017
– STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, Covid-19 Sonrası Küresel Sistem: Eski Sorunlar, Yeni Trendler, MATSA Basımevi, Ankara, 2020
– DURSUN, Davut, Siyaset Bilimi, Beta Yayınevi, İstanbul, 2014
– ERCAN, Murat, Avrupa Birliği ve Türkiye ile İlişkileri, EFEAKADEMİ Yayınları, Ekim, 2018
– https://covid19bilgi.saglik.gov.tr/tr/covid-19-yeni-koronavirus-hastaligi-nedir
[1] https://covid19bilgi.saglik.gov.tr/tr/covid-19-yeni-koronavirus-hastaligi-nedir
[2] Tayyar Arı, Uluslararası Siyasal Sistem ve Dış Politika, MKM Yayıncılık, Bursa, 2013, s.178
[3] Samuel P. Huntıngton, Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması, Okyanus Yayıncılık, 2017, s.173
[4] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi, Covid-19 Sonrası Küresel Sistem: Eski Sorunlar, Yeni Trendler, MATSA Basımevi, Ankara, 2020, s.30
[5] Davut Dursun, Siyaset Bilimi, Beta Yayınevi, İstanbul, 2014, s.171
[6] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi, a.g.e, s.33
[7] Samuel P. Hungtıngton, a.g.e, s.183
[8] Murat Ercan, Avrupa Birliği ve Türkiye ile İlişkileri, EFEAKADEMİ Yayınları, Ekim, 2018,s.81