21.yüzyılda karşılaştığımız çevre sorunları çeşitlenmektedir. Günümüzde yaygın bir şekilde bilim ve teknoloji, çevre sorunlarının çözümünde tek çözüm olarak görülmektedir. Fakat çevre sorunları sadece bilim ve teknoloji sorunu değildir. Bu nedenle çevre sorunlarının her alanda arttığı bir dönemde çevre, doğa ve insan ilişkilerini bütüncül bir yaklaşımla ele almamız gerekmektedir. Çevre sorunlarının çözümünde sadece bilimsel verilerle karar vermek ve çevre sorunlarını kimi uzmanlık dallarından çözüm bekleyen salt teknik bir sorun olarak ele almak yanlış bir yaklaşımdır. Bu noktada çevre sorunlarının etik ve felsefi yönlerini dikkate alınmalıdır. Karşılaşılan sorunların çözümünde ve sorunların ortaya çıkmasının önlenmesinde bilimsel yöntemlerin yanında etik ilkelere de dikkat edilmelidir.
Etik Yunanca gelenek anlamı taşıyan “ ethos” sözcüğünden gelmektedir. Etiğin amacı iyi bir yaşam sürdürülebilmek için izlememiz gereken kuralları ve ilkeleri belirlemektir. Etik, Ne yapmalıyım? Nasıl yapmalıyım? Nasıl davranmalıyım? sorularına yanıt arar. Etiğin kuralları ve ilkelerinin içselleştirilmesi ile birlikte kişi öz çıkarlarını sınırlandırır ve yapmak istemese bile yapması gerekenleri yapmaya başlar. Etik, genel inançlarla, tavırlarla ya da alışılmış davranışları yönlendiren kurallarla ilgilidir. Çevre etiği ise öncelikle ne yapmamız, nasıl yaşamamız gerektiğine karar verirken, nasıl karar verdiğimiz ve neye değer vereceğimiz üzerine düşünme sürecidir. Çevre etiği, insanlar ve doğal çevreleri arasındaki ahlaki ilişkilerin sistemli olarak incelenmesi, insanların kimlere ve nelere karşı sorumlu olduğu, kuralların neler olduğunun açıklanmasıdır.
Çevre etiği üzerinde birçok farklı yaklaşım mevcuttur. Bunlardan en önemlileri insanmerkezli etik anlayışı ile insan merkezli olmayan etik anlayışıdır. İnsanmerkezli etik (antroposantrik) yaklaşımı yalnızca insanın ahlaki bir değere sahip olduğunu öne sürer. Bu yaklaşıma göre doğal dünyaya karşı doğrudan sorumluluğumuz yoktur. Bu yaklaşımın temel amacı, çevre konusunda bir karar verirken öncelikle bu karardan insanın nasıl etkileneceği sorusuna cevap vermektir. Çevreyi kendi çıkarlarımız için korumalıyız bu soruya cevaptır. İnsanmerkezli olmayan etik ise hayvanlar ve bitkiler gibi öteki doğal nesnelere de ahlaki bir sorumluluk yüklemektedir. Yani insan merkezli olmayan etik doğal çevreye karşı olan ödevlerimizle ilgilenir. İnsanmerkezli yaklaşımın bugün oldukça yaygındır. İnsanı evrenin odağı haline getiren bu yaklaşım her şeyi insana göre konumlandırmaktadır. Çevre sorunlarının çözümünde insanın doğaya egemen olmasını savunan bu görüş tüm canlı ve cansız varlıkları insanların amaçlarına hizmet eden bir araç olarak görmektedir.
Bugün politika belirleme sürecinde insanmerkezli etik anlayışı özellikle teknolojinin gelişmesi ve ihtiyaçların çeşitlenmesi ile yaygınlaşmaktadır. Fakat nüfusun artışı, çevre sorunlarının yaygınlaşması ile birlikte insanları önemli ölçüde etkileyen sorunlar bu anlayışı sorgulamaya doğru itmektedir. Bunun sonucunda doğayı bir bütün olarak elen alan insanın içinde yer aldığı ekosistemle karşılıklı ilişkilerini gözden geçiren yaklaşımlar yaygınlaşmaktadır. Fakat bu süreç öncelikle etiği de kapsayan belirli değerleri içselleştirme sürecini zorunlu kılmaktadır.
Sonuç olarak çevre sorunları geleneksel ahlak alanının sınırlarını aşmaktadır. Sorunları etik yaklaşımlar bağlamında ele almakta giderek yaygınlaşmaktadır. Böylece sorunlara daha kalıcı çözümler bulma noktasında etik davranışlar daha önem kazanmaktadır. Çevre etiği üzerine okuma yapmak isteyen ve bu yazıdaki bilgilerin kaynağını oluşturan R.Des Jardins tarafından yazılmış, 2006 yılında Prof. Dr. Ruşen Keleş tarafından Türkçe çevrilmiş olan Çevre Etiği-Çevre Felsefesine Giriş kitabını öneririm.