Yazar: Brendan Freely – John Freely
Kitap Adı: Dilin En Güzel Tarihi
Çeviren: Sema Rıfat
Yayın evi: İş Bankası Kültür Yayınları
Fiyatı: 12 TL
Sayfa Sayısı: 137
“İnsan düşünen tek hayvan değildir. Ama hayvan olmadığını bir tek o düşünür.”
İlk çağlardan bu güne kadar ,insanların birbirleri ile etkileşime geçebilmeleri, duyguları, düşünceleri, kültürleri, istekleri, bilgileri gibi öğleleri gelecek kuşaklara aktarmaları dil aracılığı ile sağlanmaktadır. Dilin tarihi sürecine gittiğimizde kaynağı çok eskilere dayanmaktadır. Dil oluşumunun temel yapı taşı toplumundur? Peki, toplumun oluşturduğu dilin ortaya çıkışı ne zamandır? Bu süre zarfında dilin yapısında hangi değişiklikler olmuştur?
Bu kitap da Fransız gazeteci Cécile Lestienne, Paleantropolog Pascal Picq, Dil bilimci ve dillerin evrimi konusunda uzmanlaşmış Laurent Sagart ve bebek dili incelemesi uzamanı olan Ghislaine Dehaene ile yaptığı söyleşilerde dilin var oluş sürecini incelemiştir. İlk çağlardan bu güne kadar atalarımızın konuştuğu diller ile ilgili neler biliyoruz? Dilin genleri var mıdır? Bebekler konuşmayı nasıl öğrenir? Anne ve babasının sesini diğer sesler nasıl ayırt eder? Hiç kimse öğretmediği halde bebek söz dizimini nasıl öğrenir? İşte bu ve bunun gibi soruların cevaplarını bizlere aktaracak olan “Dilin En Güzel Tarihi” kitabı adıyla, çeviri sahibi Sema Rıfat’tır. Herkesin okuyabileceği ve anlayabileceği bir dille yazılmıştır.
Kitap 3 kısım ve 9 bölümden oluşmaktadır.
1.Kısım “DİLİN KAYNAĞINDA” (Başlangıçta Söz Vardı, Maymun Sözleri, Atanın Söylediği)
2. Kısım “DİLLERİN SAGASI”(Gizemli Anadil, Cilalı Taş Patlaması, Yarın-Diller)
3.Kısım “SÖZÜN YENİDEN DOĞUŞU”(Yeni-doğan ‘ın Bilgisi, Sözcükler, Dili Yeniden Yaratmak.
Dilin Kaynağında
Kitabın ilk kısmında Cécille Lestienne söze şu soru ile başlar; “Çok eski zamanlarda ilk olarak değişik biçimde iletişim kurmaya başlayan şu gizemli primat kimdir?”. Homo sapiens ‘in beynine daha önce görülmemiş olan bu yetenek yani dil ancak çok uzun bir tarih, ağır ilerleyen bir evrim boyunca yerleşmiştir. Bunun sayesinde atalarımız hem geçmişe hem geleceğe kendilerini yansıtırlar; görevler, zorunluluklar üstlenirler ve dünyamızı dönüştürürler. Ayrıca bu kısımda Primatlar, fosiller, anatomi fosilleri ilgili araştırmalara dayanarak dilin kaynağına ilişkin bilgiler veriyor. Hayvanlar arasındaki iletişim ve dilden kendi aralarındaki dilsel özelliklerden bahsediyor. Hayvanlar hem dil hem de tür olarak ele alınıyor. Hayvanların iletişim kurduğu fakat o iletişimi kurduğu dil ile hangi noktalarda benzerlik gösteriyor? Evet, hayvanlar kendi türlerini olduğu ekosistem içerisinde birbirleri ile iletişim halindeler ve bilim hayvan davranışlarına giderek daha fazla gözlem sunsa da hayvan dilinin kendine özgü bir sınırları olduğunun ötesine geçemediği görülüyor bu bölümde. Bizim üzerinde düşünmemiz geren soru “Dilin Geni var mıdır?” Bunu tek bir sebeple açıklamak yerine birden fazla sebep birbiri ile ilişkilendirilerek farklı olgularla bu işin peşine düşülmesi gerektiğinden bahsediyor.
Dillerin Sagası
Kitabın ikinci kısımda insan türünün 200.000 yıl kadar önce küçük gruplar, klanlar halinde yaşadıklarını becerikli, akıllı ve yeni yeteneklerine güvendiklerini ve bu yeteneğin dil olduğu, daha iyi bir iletişim için dilin olağanüstü bir araç olduğundan bahsediliyor. İnsanlar gezegene yerleşip yayıldıkça anlatımlarda her hal ve durumda gerçek bir zenginlik halinde farklılık ve çeşitlilik göstereceği sorgulanıyor. İnsan anadili var olmuş mudur sorusu ile başlıyor. Homo Sapiens ve öncesini ele alarak fikirlerini dile getiriyor. Ayrına bu kısımda ki söyleşinin sonuna doğru Sagart şu anda var olan 3000 dilin %50’ sinin yüzyıl sonuna dek yok olacağı görüşünü dile getiriyor. Sagart belki de günümüzdeki bilginin dijital platformlarda paylaşılması ile bir dilin kaçınılmasından söz etmiş olabilir. Dillerin hızlı yok olmasında iki dilli insanların anadillerini çocuklarına öğretmede gösterdiği isteksizliği de önemli bir sorun olarak görüyor.
Yarın, Diller
Kitabın üçüncü kısımda Cilalı taş çağındaki bütün olaylardan sonra dillerin çeşitlilik gösterdiği ve günümüzde globalleşmenin de etkisiyle 6000 ve 7000 civarı dil olduğu kabul ediliyor. Dil sayımı yapmanın zor olduğu ifade ediliyor. Ayrıca dil-bilimciler parlamış bir dili, başarıya ulaşmış bir lehçe olarak kabul ettikleri açıklanıyor. Öte yandan bir dilin yok olmasını dram olarak nitelendiriyorlar ve gelecekte 3000 dilin yok olacağı belirtiliyor. Dillerin neden bu derece yok olduğu şu şekilde açıklanıyor; onları konuşanlar kişiler asıl kendileri terk etmeyi seçiyor. İki dilli erkekler, iki dilli kadınlar ilk dillerini çocuklarına aktarmamaya karar veriyorlar. Çocukların yalnızca egemen dil konuşmaları ve topluma en iyi şanslarla girmeleri için böyle davrandıklarına dikkat çekiyor.
Her insanın doğumdan itibaren dili yeniden icat ettiği ve durmak bilmeyen bu yeniden doğuşun bir çocuğun beyninde nasıl gerçekleştiği konusunda bilgiler veriyor. Bebekler henüz doğduklarında 3-4 günlükken çok yetenekli oldukları ifade ediliyor. Bir bebeğin 9. Ayda bir ses bilgisi dâhisi olduğu ve anadilinin sesleri ile biçimlendirdiği anlatılıyor. Ancak dilin sadece ses bilimler dizisi olmadığı anlam taşıyan sesler olduğu ve bu anlamın çocuklara yavaş yavaş ulaştığı belirtiliyor. Çocuklarda dilin zekâyla bağlantılı olmadığı, konuşma güçlüğü çeken çocukların kimi zaman normalin üstünde bir zekâya sahip olabilecekleri Einstein örneğiyle sunuluyor. Ve buna zıt olarak Williams hastası çocukların konuşmadan edemediklerine değiniliyor.
Çevirisini Sema Rıfat’ın üstlendiği bu yapıt dilin evrimsel dönüşümünü anlamak açısından oldukça açıklayıcı ve bilgilendirici niteliktedir. Yüzyıllar öncesinden günümüze kadar geçen süre içerisinde dili farklı bakış açıları ile ve farklı bilim adamları tarafından ele alınması bilgiler arasındaki tutarsızlık sorununu ortaya çıkarmıştır. Fakat bu yapıtta bilgi bütünlüğü olduğunu görüyoruz. Sonuç olarak dilin diğer bilimlerle, teknoloji ile iç içe olduğu ve dili daha iyi anlayabilmek için ayrıntılı olarak incelenmesi gerekliliğini anlıyoruz.
Keyifli okumalar…