GİRİŞ
19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkış ile başlayan milli mücadele, bir ulusun ölüm kalım mücadelesidir. Mondros sonrası başlayan Anadolu işgalleri karşısında hükümet korkak ve teslimiyetçidir. Anadolu toprakları işgalci güçlerin saldırılarıyla işgale açık, komutan ve subaylar savaşın yarattığı sıkıntılarla yorgun, ordu elinden silahları ve cephanesi alınmış, kendini savunmaktan yoksun. Yani ordunun adı var kendi yok. Yurdun dört bir yanındaki işgalciler devletin bir an önce çökmesine çaba harcarken, yorgun, bitkin ve çaresiz halk kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle, canıyla ve malıyla var olma mücadelesini kahramanca vermeye başlamıştır.
İşgaller karşısında Anadolu’nun her bölgesinde kurtuluş çareleri düşünülmeye başlanmıştır. Her bir bölgenin düşman işgaline karşı savunulması amacını taşıyan cemiyetler bir yandan dış işgalcilere karşı amansız bir mücadele verirken diğer yandan da ülke içinde ve İstanbul’da kurulan ulusal varlığa düşman cemiyetlerle mücadeleye girişmişlerdir. Silahı ve cephanesi elinden alınmış ordu, savaş gücünden yoksun birlikler haline getirilmiştir. Elde kalan askeri güçler 9. Ordu müfettişliği ile onun buyruğu altında bulunan merkezi Sivas’ta ki Albay Refet Paşa komutasında 3.ordu, merkezi Erzurum’da ki Kazım Karabekir komutasındaki 15.kolordu…
TÜRK KURTULUŞ MÜCADELESİNE GENEL BİR BAKIŞ
Türk kurtuluş savaşı askeri bir savaş olduğu kadar bir düşünce savaşıdır da aslında. Mustafa Kemal ulusal bağımsızlık mücadelesi boyunca halkla birlikte olmuştur. Mustafa Kemal 14 Ekim 1925 tarihinde İzmir’de İzmir Kız Öğretmen Okulunda öğrenciler ile yaptığı konuşmada;
“Millî Mücadele’yi yapan, doğrudan doğruya milletin kendisidir, milletin evlâtlarıdır. Millet analarıyla, babalarıyla, hemşireleriyle mücadeleyi kendisine ülkü edindi. Biliyorsunuz ki, asırlarca vuku bulan mücadeleler ve bunların neticeleri olarak da yüksek tarihî zaferler vardır. Fakat o zaferlerin amilleri kendi ülküleri olarak değil, şunun bunun hırsı peşinde kul köle olarak bulunmuşlardır. Hâlbuki Millî Mücadele’de şahsî hırs değil, millî ülkü, millî izzetinefis hakikî etken olmuştur”[1] diyerek Anadolu’da başlayan bu mücadelenin önemini vurgulamıştır.
“Hayatta başarı yüzde yüz savaşta başarı kazanmakla elde edilebilir. Bu da maddi ve manevi güce dayanır. İnsanların uğraştığı tüm sorunlar, karşılaştığı tüm tehlikeler ve elde ettiği tüm başarılar toplumca yapılan genel savaşın dalgaları içinde doğar.”
Atatürk bu sözleriyle de Türk halkından bağımsızlık yolunda can istemiş, buna karşılık halk canını seve seve ortaya koymuştur. İşte bu ruh, milli mücadele ruhudur. Halktan istenen can ve mal, ülkenin işgalden, ulusun kölelikten kurtularak onurlu, bağımsız, çağdaş bir devlet olarak yaşaması için gereklidir.
Mondros Ateşkesi sonrası toprakları işgale açık hale gelen Osmanlı İmparatorluğu’nda ordunun adı var kendi yokken, komutan ve subaylar da savaşın yarattığı sıkıntılarla yorgundur. En kötüsü de şüphesiz vatan topraklarının parçalanıyor olduğunu görmektir. Tek çıkar yol, kurtuluşun yollarını aramak ve bulmaktır.
Mustafa Kemal, büyük eseri Nutuk’ta öncelikle Mondros Ateşkesi sonrası işgale açık hale getirilen Anadolu topraklarının genel durumunun nasıl olduğunu anlatır. 1919’dan başlayarak 1927 yılına kadar geçen sürede nasıl bir bağımsızlık mücadelesi verildiğini tarihsel süreç içinde ele alır. Yeni Türk Devleti’nin kurulmasındaki amacı ise şöyle açıklar:
“Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşaması ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan ileriye gidemez. Türk’ün onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksektir. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.” Kurtuluş isteyenlerin parolası “ya bağımsızlık ya ölüm” dür.
Bağımsızlık yolunda verilen mücadeleler esnasında Anadolu’nun pek çok yerinde bağımsızlık azmiyle hareket eden ve canları pahasına mücadeleye katkı sağlayan pek çok cemiyet kurulmuştur. Bu cemiyetlerin başta gelen amacı; halkın milli bilincini kuvvetlendirerek, Anadolu’da başlayan bağımsızlık hareketini madden ve manen desteklemektir.[2] Bu amaçla kurulan cemiyetlerden biri de Kastamonu Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetidir.
KASTAMONU MÜDAFAA-I HUKUK CEMİYETİ
Bağımsızlık mücadelesinin büyük bir zaferle sonuçlanmasında Anadolu’da ki halk direnişinin, fedakarlığının ve vatanseverliğin gücü yadsınamaz. Bu güç cephe gerisindeki bir avuç yaşlı, genç, kadın ve erkekle sağlanan bir güçtür. Hiçbir karşılık beklemeyen halkın tek amacı, vatanın kurtuluşu olmuştur. Türk milletinin topyekûn direnişini ve yeniden dirilişini ortaya koyan tüm mücadeleler kurulacak olan yeni Türk Devletinin temellerini oluşturmuştur. Millî mücadeleye verilen bu tam destek sayesinde İstanbul Hükümeti yanlısı olan çevreler güç kaybetmiş, bölgede milli hareket canlanmıştır. İşgaller karşısında İstanbul Hükümeti’nin sessiz ve pasif kalması Türk milletini kendi başının çaresine bakmaya mecbur etmiş ve derhal teşkilatlanmalara gidilmiştir. Düşman istila hareketi karşısında Kuvayı milliye cepheleri kurulana kadar kendi başına hareket eden direniş hareketi bölgedeki ulaşabildikleri köy, kasaba ve ilçe halkı tarafından iaşe edilmiş ve halktan alınan nakdi yardımlarla mücadele sürdürülmüştür[3].
Kastamonulu halk daha mücadelenin ilk günlerinden itibaren işgallere karşı teşkilatlanmıştır. 28 Eylül 1919 tarihinde kurulan Kastamonu Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti tüm gücüyle milli mücadeleyi desteklemiştir.[4] Cemiyet bir taraftan bütün gücü ile Millî Mücadeleyi desteklerken diğer taraftan da İstanbul Hükümetine karşı mücadele vermiştir. Özellikle cemiyet başkanı Ziyaeddin Efendi İstanbul Hükümetine çekilen protesto telgraflarını imzalayarak bu konuda öncülük etmiş, Heyet-i Temsiliye’ye büyük destek vermiştir. [5] Kastamonu’da Kuvayı Milliye’ye tam destek verme kararının alınmasının ardından İstanbul Hükümeti yanlısı olan çevreler güç kaybetmiş, bunun sonucunda da bölgede millî hareket canlanmıştır.
Millî Mücadele döneminin hemen başında teşkilatlanarak kuruluşunu tamamlayan Kastamonu Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti faaliyetlerini belirli bir program dâhilinde yürütmüştür. Cemiyet kuruluş aşamasında öncelikle bir kongre düzenleyerek yönetim kurulunu oluşturmuş, başkan, kâtip, muhasip ve üyelerini seçmiştir. [6]
KASTAMONU MÜDAFAA-I HUKUK HANIMLAR CEMİYETİ VE FAALİYETLERİ
Millî Mücadele’de Kastamonu erkeği kadar kadını da gerekli fedakârlıktan göstermiş, vatan ve millet söz konusu olunca, erkeğini geride bırakacak kadar yiğitlik ve kahramanlık örnekleri göstermiştir. Kahraman Türk kadınları işgalci güçler karşısında tek bir yürek tek bir ses olmuş, özgürlük için erkeklerimizle beraber savaşacağız diye haykırmışlardır.
Mütareke sonrasında Anadolu toprakları üzerine çöken kara buluta karşı ilk cesur çıkış Kastamonulu kadınlardan gelmiştir. Bağımsızlık mücadelesine sırtında top mermisini, kucağında çocuğunu taşıyarak hizmet eden Anadolu kadınları nice yiğitlik ve kahramanlık destanına konu olmuştur. [7]
Mustafa Kemal 21 Mart 1923 tarihli Konya konuşmasında;
“Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim”.
“Belki erkeklerimiz, memleketi istilâ eden düşmana karşı süngüleriyle, düşmanın süngülerine göğüslerini germekle düşman karşısında hazır bulundular. Fakat, erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Memleketin yaşama vasıtalarını hazırlayan kadınlarımız olmuş ve kadınlarımız olmaktadır. Kimse inkâr edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin yaşama kabiliyetini tutan, hep kadınlarımızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormandan odunu, keresteyi getiren, ürünleri pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber, sırtıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip cephenin harp malzemesini taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o kutsal Anadolu kadınları olmuştur. Bundan ötürü hepimiz, bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle ebediyen analım ve kutlayalım.”[8] diyerek Anadolu kadınının Millî Mücadele yıllarındaki fedakârlıklarından övgüyle bahsetmiştir.
Milliyetperver ve vatansever Kastamonulu hanımların kurduğu cemiyetin kurucuları şunlardır:
Birinci Başkan: Mevlevi Şeyhi Amil Çelebi’nin Eşi
İkinci Başkan: Polis Müdürü Halil Bey’in Eşi
Umumî Kâtip: Sıhhiye Müdürü Dr. Ferruh Bey’in Eşi
Muhasip ve Kâtip: Reji Müdürü Ömer Bey’in Eşi
Üye: Vali Vekili Defterdar Ferit Bey’in Eşi
Üye: İzbelioğlu Eşi Hafız Hanım
Üye: Maarif Müdürü Talat Bey’in Eşi
Üye: Müdafaa-i Hukuk Reisi Ziyaettin Efendi’nin Eşi [9]
Cemiyetin kesin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte 19 Ekim 1919 tarihinden önce kurulmuş olduğu söylenebilir. [10] Cemiyetin 1919 yılının Ekim ayında Kız Öğretmen Okulu’nun bahçesinde düzenledikleri mitingin ana konusu, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkesi sonrası Anadolu’da başlayan haksız işgallerdir. Yapılan haksızlıkların derhal durdurulması gerektiğini haykıran kahraman Türk kadınları işgalci devletlerin kraliçelerine de protesto telgrafları çekmişlerdir. Büyük ses getiren mitingin haberlerini yapan Açıksöz Gazetesi’nin 14 Aralık 1919 tarihli 25.sayısında kahraman Türk kadınlarından Zekiye Hanım’ın konuşmasına yer verilmiştir. Zekiye Hanım Türk topraklarında yapılan işgallerin haksızlığını tüm millerin ortak duygusuyla ve sesiyle kahramanca ifade etmiştir. [11]
Bu miting, tarihimizde bilinen ilk kadın mitingidir. Diğer yörelerde düzenlenen mitinglerden farkı da işte budur. Mitingin hem düzenleyicilerinin hem de katılımcılılarının tamamı kadındır. [12] Mitingde Zekiye Hanım, Kız Öğretmen Okulu Müdiresi Hikmet Hanım ve yardımcısı İclâl Hanım ile Miralay Osman Bey’in kızı Refika Hanım birer konuşma yapmışlardır. Mitingde konuşma yapan Kastamonu Kadınlar Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Zekiye Hanım, Kastamonu halkının duygularını şu sözlerle ifade eder:
“Kardeşler, hemşireler…Daha bir sene evvel kırmızı rengi ile başımızda dalgalanan ulu sancağımız görüyorsunuz ki siyahlara, matemlere büründü. Muharebe meydanlarında vatan ve din uğrunda yüzbinlerce evlâdımızı gömdükten sonra haktan adaletten bahseden Avrupalılar’ın bir seneden beri bekledik diye başımıza açmadık felaket kalmadı. Haktan en çok bahsedenler haksızlığın en büyüğünü yaptılar. Daha dün bizim gibi refah ve saadeti, evi barkı olan İzmir’deki dindaşlarımız beyaz saçlı kadınlarımız, kundaktaki yavrularımı zYunanlılar’ın süngüsünden geçti. Her tarafı yüksek minarelerinden eş vakitte ismi celâlullah bağırılan Adanamız, Antalyamız ve nihayet güzel Antep, Maraş, Urfamız elimizden alınmak isteniyor…”[13]
Kastamonu Müdafaa-i Hanımlar Cemiyeti’nin milli mücadele içinde yaptıkları sadece protesto mitingleriyle sınırlı kalmamıştır. Okullarda düzenledikleri gösterilerle de milli mücadelenin nasıl zorluklar içinde yürütüldüğünü, vatan topraklarının nasıl zorla ve haksızca işgal edildiğini anlatmışlardır. Millî Mücadele’nin önemini anlatmak için çeşitli konferanslar düzenleyerek ve gösteriler yaparak halkın işgalci güçlere karşı bilinçlenmesi için de yoğun bir faaliyet yürütmüşlerdir. Bu gösterilere katılan kadınların birçoğu ellerinde avuçlarında ne varsa milli mücadele ve bağımsızlık uğruna bağışlamışlarıdır.
CEMİYETİN KAHRAMAN TÜRK KADINLARINDAN HAFIZ SELMAN İZBELİ VE HALİME ÇAVUŞ
Erkek kılığına girerek savaşan Halime Çavuş ve kendisine milletvekilliği önerilen, hafız olduğu için meclise girerse başını açmak zorunda kalacağı için bu teklifi reddeden Hafız Selman İzbeli cemiyetin kahraman Türk kadınlarından sadece ikisidir. Varlıklı bir aileden gelen İzbeli, cemiyetin cesur ve kahraman Türk kadınlarına öncülük etmiştir. Kastamonu’ya gelen Türk askerlerini yollarda karşılamış, askerlerin karınlarını doyurup tüm ihtiyaçlarının karşılamıştır. Cemiyetin kurucu üyelerinden olan Hafız Selman, aynı zamanda ilk kadın meclisi üyesidir. Kendi deyimiyle tam bir Cumhuriyet kadınıdır. Millî mücadeleyi malzeme ve moral olarak destekleyen Kastamonu’da, mücadele ruhunu en kahraman duygularla yaşayan ve yaşatan bir isimdir.[14]
Halime Çavuş henüz çocuk sayılacak bir yaşta 12-14 yaşlarında Millî mücadeleye katılmış kahraman bir Türk kadınıdır ve Kastamonuludur. Uzunca bir süre Halim Çavuş olarak bilinmiştir. Çünkü erkek kılığına girerek askerler arasına karışmıştır. İnebolu’dan Ankara ve Sakarya’ya cephane taşıyan yardım kolunda görev almıştır. Mücadele esnasında da bir bacağını kaybetmiştir. [15] Millî mücadele sonunda diğer kadın kahramanlar gibi Mustafa Kemal tarafından Çankaya’da ağırlanan Halime Çavuş’a törenle İstiklal madalyası ve çavuş rütbesi verilmiştir.
SONUÇ
Ulusal bağımsızlık mücadelesinin büyük bir zafere dönüşmesindeki en önemli faktörlerinden birisi cephe gerisindeki teşkilatlanmadır. Mücadeleler Türk milletinin topyekûn direnişi ile kazanılmıştır. Verilen tüm mücadeleler kurulacak olan yeni Türk Devleti’nin temellerini oluşturmuştur. Mondros sonrası herhangi bir işgale maruz kalmayan Kastamonu’da milli mücadeleden yana bir tutum sergilenmiş, vatan topraklarının düşman işgalinden kurtarılması sürecinde büyük kahramanlıklar gösterilmiştir.
Kastamonu ve çevresinde Mondros sonrası kurulan Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti’nde düzenledikleri mitingler ile işgaller karşısında halkı bilinçlendirmişlerdir. Cemiyet içinde kurulan hanımlar cemiyetinde de kahraman Türk kadın savaşçıları canları pahasına mücadelenin öncüleri olmuşlardır. Hiçbir karşılık beklemeksizin büyük bir azim ve kararlılıkla sürdürülen haklı mücadelede kadın kahramanların rolü büyüktür.
Türk kadınlarının mücadeledeki fedakarlıkları tüm dünyada eşi görülmemiş, adı konmamış ve yazılmamış bir kadın destanıdır. Bu kahraman Türk kadınları yeri gelmiş elinde silahıyla cephede, yeri gelmiş miting meydanlarında yer alarak vatanın tek bir karış toprağını dahi işgalci güçlere bırakmamak gayretiyle mücadele etmişlerdir. Millî mücadelenin kahraman Türk kadınları ruhunuz şad olsun.
Dipnotlar
[1]Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, (Bugünkü Dille), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2006, s.676.
[2] Faruk Söylemez, “Millî Mücadele Döneminde Kastamonu’da Kurulan Cemiyetler”, s.244.
[3] Türk İstiklal Harbi, 2. Cilt, Batı Cephesi 2. Kısım, Genelkurmay Başkanlığı Yayını, Ankara, 1999, s.172.
[4] Açıksöz, 27 Eylül 1919, s.14., (Ayrıntı: Açıksöz gazetesi milli mücadelenin Anadolu’da ki sözcülüğünü yapmak
İstiklal ve bağımsızlık mücadelesinin propagandasını duyurmak amacıyla 15 Haziran 1919’da Hamdi Çelen’in
sahip olduğu gazetedir. Gazete Mustafa Kemal ve Millî Mücadele yanlısı bir politika izlemiş, bölge halkının sesi
olmuştur. Kaynak: 15 Haziran 1919 tarihli Açıksöz Gazetesi, s.1.)
[5] Hüsnü Özlü, “Millî Mücadele Yıllarında Kastamonu’da Müdafaa-ı Hukuk Hareketinin Doğuşu ve Bölgenin
Kuvayı Millîyeye Katılışı, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, VIII/18-19, 2009, s.73.
[6] Hüseyin Özlü, a.g.e., s.73
[7] Faruk Söylemez, a.g.m., s.246.
[8] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, s.540.
[9] Nurettin Peker, 1918-1923 İstiklâl Savaşının Vesika ve Resimleri, İnönü, Sakarya, Dumlupınar Zaferlerini
Sağlayan İnebolu ve Kastamonu Havalisi Deniz ve Kara Harekâtı ve Hatıralar, İstanbul 1955, s. 247.
[10] Mustafa Eski, Mustafa Necati Bey’in Kastamonu’da ki Çalışmaları, Ankara, 1990, s.9.
[11] Açıksöz Gazetesi, 14 Aralık 1919, sayı: 25.
[12] Mustafa Eski, “İlk Kadın Mitingi”, Kastamonu’da İlk Kadın Mitinginin 75. Yıldönümü Uluslararası
Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1996, s.34.
[13] Mustafa Eski, 20. Yüzyılda Kastamonu Kadınları, Ankara, 2008, s. 44-49.
[14] Hüsnü Özlü, “Millî Mücadele Yıllarında Kastamonu’da Müdafaa-ı Hukuk hareketinin Doğuşu ve Bölgenin
Kuvayi Milliye’ye katılışı, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, s.7.
[15] Döndü Çavdar, “Milli Mücadelede Kahraman Türk Kadınları”, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih
Bölümü