Mesleğin İncelikleri Kitap Değerlendirmesi
Kitabın Künyesi:
Mesleğin İncelikleri (Sosyal Bilimlerde Araştırma Nasıl Yürütülür?)
Howard S. Becker
Heretik Yayınları, 2. Baskı, 2015, Ankara
Amerikalı bir sosyolog olan Howard S. Backer sosyal bilimlerde araştırmanın nasıl yürütüleceğine dair bizlere kendi hocalık deneyimlerini ve gözlemlerini anlatarak bir yol çiziyor. Daha çok örneklerle bizlere bazı inceliklerden bahsediyor. Bununla beraber yazar sosyal bilimlerde araştırma yapmanın tek yolunun kendi gösterdiği yol olmadığına da değiniyor. Zaten kitabı diğer araştırma yöntemleri kitaplarından ayıran özellikler de bu ince düşünceden kaynaklanıyor.
Kitap bir takdim bölümüyle okuyucusuyla buluşuyor. Takdim bölümünü hazırlayan Levent Ünsaldı bizlere Karayolları Genel Müdürlüğü Yol Üst Bakım Onarım Şube Müdürünün bir günü ile Edebiyat Fakültesi Bölüm Başkanının bir gününü karşılaştırıyor. Çok fazla ortak özelliklerinin bulunduğunu belirtiyor. Gerçek bir gözlemle bizlere Türkiye’de sıkça görmeye alıştığımız bir günü tasvir ediyor. Aslında ‘’öğretim üyesi’’ diye tabir edilen bir mesleğin (Ünsaldı bunu doğru bulmuyor ve asıl ifadenin ‘’araştırmacı’’ olduğunu söylüyor.) normal memuriyetten çok ayrı bir şey olduğunu gününün böyle geçmemesi gerektiğini belirtiyor. Ünsaldı Mesleğin İncelikleri kitabını bir deneyim kitabı ve adı konmamış bir zanaat kitabı olarak nitelendiriyor.
Sosyal Bilimlerde Araştırma Yapmanın İncelikleri
Kitabın ilk bölümüne yazar ”İncelikler” başlığını atmış. İncelikler bölümünde yazar kendi hocalık deneyimlerinden bahsederek birtakım örnekler sunuyor. İlk örnek ‘’etnik grup’’ kavramını nasıl tanımlamamız gerektiği konusunda. Burada yazar bir kavramı karşıtıyla tanımlamanın çok da doğru olmadığını göstererek sosyal bilimlerde yapılan bir yanlışa değiniyor. Yani bir etnik grup diğerlerinden farklı olduğu için etnik grup olmaz. Diğerleri farklı kabul ettiği gibi, bu grubun içindekiler de kendini farklı kabul ettiği için biz bu gruba etnik grup diyebiliyoruz. Yazar, bize bir tanımlama yaparken tüm açılardan değerlendirerek bir tanımlama yapmamızı öğretiyor. Bunu pekiştirmek için ise bir boks maçı örneği veriyor. Bir boks maçı nasıl ki sadece bir dövüşçünün gözlemlenmesiyle açıklanamaz, etnik ilişkilerin de gruplardan birinin gözlemlenmesiyle açıklanamayacağını belirtiyor. Buradaki incelik bir kavramı tanımlamanın en iyi yollarından birinin ilişkiler ağında nasıl ortaya çıktığına bakarak tanımlamak olduğunu söylüyor.
İncelikler aslında yeni bir sorgulama, durumların karşılaştırılması, yeni kategorilere ayırma ve farklı bir bakış açısıyla bakabilmenin yollarını sunar bize. Bu yüzden yazar çalıştığımız alanla ilgili olarak çok fazla bilgi edinmemiz gerektiğini, farklı açılardan konuya yaklaşmamız gerektiğini anlatıyor bize. Ciddi bir araştırmacı olmak istiyorsak konuya hakim olmalıyız ve imgeleme-örneklem-kavram geliştirme-mantık oluşturma diye sınıflandırılan düşünce düzlemlerini sistematik takip etmek yerine sürekli aralarında gidip gelmeyiz. Ancak böyle tutarlı, sürekli sınanan ve sağlaması yapılan bir bilgi elde ederiz.
İmgelem-Örneklem-Kavram-Mantık Arası Sürekli Diyalog
İncelikler bölümünden sonra kitabın bölümleri şu şekilde oluşuyor. İmgelemler, örneklem, kavramlar, mantık. Daha önce de bahsettiğimiz gibi tüm bu ana başlıklar aslında bir araştırmanın nasıl yapılacağı hakkında bize bilgiler veriyor. Yazar bu kavramları sistematik takip etmek yerine hepsiyle sürekli diyalog halinde olmayı bizlere öneriyor.
Yazar, imgelemler bölümünde genel olarak sosyal bilimcilerin kullandıkları imgelerin nerden geldiğini anlatırken ayrıca bu imgeleri geliştirmek için başvurulan inceliklerden bahsediyor. Tasarlanan düşünce ve fikirlerin gündelik hayatla bağdaşması gerektiğine vurgu yapıyor. İlk incelik olarak araştırma yapacağımız konuya dair temel bilgilerin toplanması gerektiğinden bahsediyor. Burada önemli olan hayal gücünü de ortaya katmak. Hayal gücümüzün kuvvetiyle küçük temel bilgilerle büyük yollar kat edebiliriz. Diğer bir incelik ise elde ettiğimiz bilgilerin her zaman mutlak doğru olamayacağını bilmemiz gerektiğidir. Bu bilgileri her daim sınamamız gerekir. Bu nedenle çalışmamız ilerledikçe sürekli olarak baştaki imgelemlerimizi sınamalıyız.
Yazar imgelemler bölümde odaklanmamız gereken noktayı da iyi seçmemiz gerektiğini vurguluyor. Örnek olarak afyon bağımlılığı üzerine yapılan araştırmayı bize gösteriyor. Lindesmith’in afyon bağımlılığı üzerine yaptığı çalışmasında ‘’belli tiplerin bağımlı hale geldiği yerine aynı koşullar oluşturulduğunda normal bir insanın da bağımlı olabileceğini’’ söylüyor. Yani araştırmacı odak noktası olarak bağımlıları değil de bağımlılık davranışını dikkate alıyor. Bu da çalışmanın sonuçlarını kökten değiştiriyor. Bu yüzden çalışmamızda doğru odak noktasını bulmamız gerekiyor.
Coğrafi, kültürel, toplumsal etkiler incelediğimiz unsuru mutlaka etkiler. Bir toplumu anlamak için; onun kültürü, tarihi, coğrafyası, yediği ve içtiği daha çok önemli olmaktadır. Hakiki bir bilgiye ulaşmak istiyorsak dış etkenleri her zaman göz önünde bulundurmalıyız. Yazar bu gibi koşulların çok önemli olduğunu vurguluyor.
Nasıl mı? Neden mi?
Yazar ‘’nasıl’’ sorusunu sormanın ‘’neden’’ sorusunu sormaktan her zaman daha iyi olduğunu özellikle üstünde duruyor. Çünkü ‘’neden’’ sorusunu sorduğumuzda insanların ihtiyari cevaplar verdiğini söylüyor. Ama ‘’nasıl’’ sorusunu sorduğumuzda insanlar olayın gerçek yüzünü, başından geçenleri daha kapsamlı bir şekilde anlatacağını belirtiyor. Ayrıca yazar ‘’neden’’ sorusunun suçlayıcı bir soru tarzı olabilme ihtimalinin olduğunu söyleyerek bu soru tarzından kaçınmamız gerektiğini vurguluyor. Bunun yanında yazar araştırma yaparken sürekli bir sorgulama içinde bulunmamız gerektiğinden bahsediyor. Sorgula, devşirdiğin bilgileri topladığın verilerle sistematikleştir, bu fikirleri topladığın veriler ışığında sına, bulmayı beklediğin ve bulduğun arasındaki farklılıkları yeniden düşünerek daha fazla veri topla. İşte bu yol belki de çalışmamızı bir noktadan sonra tekrar şekillendirecek bir yol. Araştırmamızı gerçekleri ortaya çıkarmak için yapıyorsak eğer, tüm bilgileri detaylıca sorgulamamız gerekiyor.
Yazar araştırmamızı somutlaştırmamızın bir yolu olarak örneklemin ne demek olduğunu ve örneklemimize neleri dahil etmemiz gerektiğini yine yaşadıklarından örnekler vererek açıklıyor. ‘’Örneklem öyle bir şey olmalı ki üzerinde çalıştığımız popülasyon, örgüt ya da sistemin içinden çıkarıldığı bütünü anlamlı bir biçimde temsil etmeli.’’ Bu yüzden örneklemimizi seçerken ince eleyip sık dokumalıyız. Aslında kitap tüm bu incelikleri bize göstererek araştırma yapmanın o kadar da kolay bir iş olmadığını vurguluyor. Titizlik, dikkat, iyi kurgulanmış bir çalışma, adeta bir zanaat ustasının işine gösterdiği ilgi, sabır… Tüm bunları bir araştırmacının bünyesinde bulundurması gerektiğini anlatıyor.
Önyargılar ve Sahip Olduğumuz Bilgiler
Kitapta vurgulanan diğer bir önemli incelik ise halihazırda sahip olduğumuz bilgilerin araştırmamıza etkisi hakkındadır. Toplumsal olguların doğru bir şekilde analiz edilmesindeki en büyük engel cevapların çoğuna halihazırda sahip olduğumuz düşüncesidir. Örneğin eğitim ile ilgili bir araştırma yapacaksak okulların öğrencileri eğittiği noktasında bir ön düşüncemiz vardır. Çünkü bunu herkes böyle bilir. Herkesin bildiği şeyleri sorgulayamayız diye düşünürüz. Bu düşüncemiz çalışmamızı olumsuz bir şekilde etkileyebilir. Okulların öğrencileri gerçekten eğittiği bilgisini dahi sorgulamamız gerekir. Bir okula gidip bu konuda araştırma yapmamız, gözlemlerimizi hazır cevaplarımızı katmadan değerlendirmemiz gerekir. Çoğu araştırmacıya göre bu oldukça zordur, ama hakikate ulaşmaktan buradan geçer. Çünkü hazır cevaplarımız bizim öznel düşüncelerimizi oluşturur. Bunları bilimsel olarak test etmeden hazır cevaplarımız bilimsel bir bilgi teşkil etmez.
Kavramların Önemi
Diğer bir bölüm olan ‘’Kavramlar’’ bölümünde yazar imgelemlerden yola çıkarak, araştırma ve analizler yaparak temellendirdiğimiz bilgileri kavramlara nasıl dökmemiz gerektiğinden ve bu bilgilerle nasıl kavram oluşturacağımızdan bahsediyor. İmgelemlerimiz üzerinde etraflıca düşündük, İnceleyeceğimiz vakalar için uygun kapsayıcı bir örneklem seçtik. Tüm bu verileri şimdi kavramlara dökerek araştırmamızın fikri kısmını oluşturacağız. Yazar burada favori kavram geliştirme yolunun ampiriyle sürekli bir diyalog halinde olmamız gerektiğine vurgu yapıyor. Üzerinde çalıştığımız konuyu tam anlamıyla çok iyi anlamamız gerekiyor. Aksi taktirde bu sorunun hangi alanın konusu olduğunu kestiremeyiz. Bununla birlikte alan araştırması yaptığımızda ne soracağımızı, nelere dikkat etmemiz gerektiğini çok iyi bilmemiz gerektiğini söylüyor yazar. Eğer tam anlamıyla bunları kestiremezsek çalışmamızın sonucunda elimizde dağınık notlar ve tutarsız bilgiler kalacaktır.
Daha Çok Soru?
“Her zaman çalışmamızın sonucu bizi cevaplara götürmez. Çalışmamızın sonucu bizlere daha çok sorular sormamızı da sağlar.’’ İşte burada bilimsel bir ilerlemeden bahsetmemiz mümkün olacaktır. Daha çok soru elde ettiğimizde daha çok araştırma yapmaya ihtiyaç duyarız. Diğer bir konu da kavramları tanımlarken hangi ölçütleri kullanacağımız ile ilgilidir. Burada yazar kitapta Max Weber’in bürokrasi tanımını örnek olarak bize veriyor. Max Weber bürokrasiyi tek bir ölçüte dayanarak tanımlamamıştı. Belirleyici özelliklerin uzunca bir listesini yapmıştı. ’’Yazılı kayıtların varlığı, kurallara göre alınan kararlar, kariyer olarak tanımlanan mevkiler, vb.’’ Oysa içinde yaşadığımız dünyada olgular pek çok ölçüte göre tanımlanan bir kategoriyi kesin surette dahil olmaları için beklenen özelliklerin tümüne nadiren sahiplerdir. Yani bir bürokrasi yazılı kurallara dayanabilir, kurallara riayet edilen kararlar da alınabilir ama çalışanlar için bir kariyer planı sunmayabilir, bu bürokrasi midir? İşte ustalıkla bu sorunun üstesinden gelebiliriz. Çünkü böyle vakaların sayısı ya azdır, ya da ilgilendiğimiz nesneler izini sürdüğümüz problem için önemli olan özelliklerin hiçbirinden yoksun değildir. Bazen de kavramı tanımlamayan ölçütlerin hepsi bir arada yer almaz. Yer almayan ölçütleri de ele almak istiyorsak kavramları bileşenlerine ayırmamız gerekir. Kavramlarla ilgili olarak dikkat etmemiz gereken diğer bir konu da kavramların birbirleriyle ilişkili olduğudur. Yazar bunu anlatırken orta sınıf örneğini verir. Yani orta sınıf kavramının ne olduğunu kavramamız için üst sınıf ve işçi sınıfı kavramlarını da bilmemiz gerekecektir.
Mantığı Kullanmak
Son bölüm olarak mantık bölümünde yazar araştırdığımız verilerden nasıl sonuçlar çıkaracağımız hakkında bizlere bilgi veriyor. Bulmamız gerekenleri bulmak için, bakmamız gereken her yere baktık. Genellemelerimizi temellerini oluşturacak vakaları çok yönlü olarak inceledik. Artık elimizde çok şey var. Ancak daha fazlasını bilmek istiyoruz. Bulduğumuz sonuçlardan hareketle daha çok veri toplamak elde etmek mümkün. İşte bunun az çok mantık işi olduğunu söylüyor yazar. Yani eğer elde ettiğimiz verileri imgelem-örneklem arasında git-gel yaparak sürekli sınadıysak bundan sonra mantıksal düşünce inceliklerini kullanarak daha nelerin doğru olabileceğini de bulabiliriz. Burada yazar iki çeşit mantık inceliğinden bahsediyor. Bunlar argümanlara ilişkin ana önermeleri aramak ve muhtemel kombinasyonların listesini oluşturmak için doğruluk tablolarına başvurmak.
Ana önermeyi bulmak oldukça önemlidir. İnsanlar çoğu zamana yan önermelere takılarak ana önermenin ne olduğuyla ilgilenmeyi pek düşünmezler. Buradaki incelik gizli kalan ana önermeyi açığa çıkarmaya yöneliktir. Yazar burada güzel bir örnek veriyor. Everent Hughes’in Amerika Birleşik Devletleri’nde ırk ilişkilerindeki bir sorunu anlamak için klasik mantık analizine başvurduğunu söylüyor. Daha önce bu konuyla ilgili yapılan araştırmalarda ana önermelerin bastırıldığını ve yan önermelerden hareketle bir takım yanlış sonuçların ortaya çıkarıldığını iddia eden Hughes ise bu çalışmada gizli kalan ana önermeyi ortaya çıkararak konuya yeni bir bakış açısı getiriyor.
Kavramların Anlamını Kavramak
Yazar bazı kavramların tanımlanmasının gerçekten büyük önem arz ettiğine değiniyor. Özellikle argümanlara temel teşkil eden ancak yeterince açıkça ifade edilememiş kavramların iyi analiz edilmesi gerektiğini belirtiyor. Bunu okuyucuların daha iyi anlaması için de kendi hayatından güzel bir örnek veriyor. Bir zamanlar Becker ‘’Tıp Eğitimi’’ çalışmasına yönelik olarak bir alan araştırması yaparken bir şey dikkatini çekiyor. Öğrenciler ve doktorlar bazı hastalara ‘’mızmız’’ diye ifadelerde bulunuyor. Mızmızın ne olduğunu sorduğunda; ‘’sürekli şikayet eden hasta’’ cevabını alıyor. Yazar tıp öğrencileri arasında dolaşan bu kavramı not ediyor. Daha sonra bir hasta geliyor ve şikayetlere başlıyor. Becker bu hastanın da bir mızmız olduğunu söylüyor. Oradakilerden biri hayır o gerçekten hasta, onda ülser var cevabını veriyor. O zaman Becker’in mızmız kavramına verdiği tanım değişiyor ve mızmızı ‘’çok sayıda şikayeti olan fakat gözlenebilir patolojisi olmayan bir hasta’’ olarak tekrar tanımlıyor. Böylelikle kavram daha net, doğru bir tanım kazanmış oluyor. Yazar bu örnekle aslında bize bir incelikten bahsediyor. Kavramların net, doğru, anlaşılır bir tanımının olması çalışmamızın daha gerçek bir çalışma olmasını sağlıyor. Burada Becker bir kavramı açıklamaya dair inceliklerden bahsediyor. Şimdi biraz da tersten düşünelim. Elimizde bir bilgi yığını var ve bu bilgi yığınını anlaşılır hale getirmek için kavramlaştırmamız gerekiyor. Yazar bu inceliğin nasıl olması gerektiğini de yine bir örnek üzerinden bizlere açıklıyor. İşsizlerle dolu bir Avusturya köyü üzerinde bir araştırma yapılıyor. Yapılan araştırmada köye dair birçok veri elde ediliyor. Bu veriler ışığında ve tüm bu verileri kapsayacak şekilde bir kavram geliştiriliyor çalışmada. Tüm bu verileri özetleten bir kavram olarak ‘’yorgun cemaat’’ kavramını belirliyor. Bu kavram köyün toplumsal ekonomik yapısını tam anlamıyla içine alan bir kavram olduğunu söylüyor.
Sonuç olarak eğer sosyal bilimler alanında bir araştırma yürütüyorsanız Becker’in Mesleğin İncelikleri kitabına mutlaka göz atın. Diğer bilimsel araştırma kitapların teorik bilgilerinden bunalmış ve sıkılmışsanız bu kitap tam da size göre. Kitabı okuduğunuzda araştırmanızı nasıl yürüteceğinize dair birçok küçük ama etkili incelik elde edeceksiniz. Tüm bu incelikler tıpkı bir sanat eseri oluşturuyormuşçasına araştırmanızı şekillendirecek ve araştırmanıza incelikler, farklılıklar, özgünlükler katacak. Kitaptaki çoğu incelik aslında bakış açımızı değiştirmemizi, çok taraflı bakabilmemizi ve ince düşünmemizi öğütlüyor bize. Böylelikle görünmeyeni görebilme noktasında birtakım ustalıklar kazanabileceğiz. Bu ustalıkları araştırmamıza uyguladığımızda ise özgün bir araştırma ortaya çıkarmakla kalmayacağız, bilimin ilerleyişine de katkıda bulunabilmenin zevkini yaşayacağız.
Becker bu kitabı kaleme alarak aslında ne kadar paylaşımcı olduğunu da bize kanıtladı. Akademik ilerleyişinde kazandığı deneyimleri, bilgileri, usulleri bize aktararak aslında büyük bir katkı sunuyor bizlere. Becker tüm bu deneyimlerini anlatırken de tek yolun, tek yöntemin kendisinin deneyimleri olmadığını söylüyor. Becker bize kendi yöntemine dair kesitler sunuyor. Tüm bu incelikler araştırmamızı yaparken nelere dikkat etmemiz gerektiği hususunda bizlere ilham veriyor. Bu incelikleri kullanmak, araştırmamıza uygun bir şekilde dönüştürmek de yine kendi elimizde.