*Bu makale, Hilal GEDİK tarafından yayınlanması için gönderilmiştir.
Aristoteles’in politikası ortaçağın sonuna kadar etkili kalan birçok ilkenin kaynağıdır. Russell’a göre bugünün devlet adamına pratik sağlayamaz. Aristoteles’e göre devlet en yüksek topluluk türüdür. Devletin oluşumunda bir zaman sırası vardır. Bu zaman sırasına göre önce aile gelir, aileler birleşip köyleri köyler de devleti oluşturmuştur. Devletin yapı taşını temsil eden aile iki temel ilişki üzerine kuruludur: erkek-kadın, köle-efendi. Bu iki ilişki de doğaldır. Aristoteles’in düşüncel olarak inşa ettiği siyasal düzeni, ortaya koyduğu “etik” fikrinden yola çıkarak açıklamaktayız. Politikasını açıklamak ve ona bir altyapı hazırlamak amacıyla “Nikomakhos’a Etik” adlı eserinde dile getirdiği toplumsal düzene, ruha, altın orta öğretisine, yasa koyucuların özelliklerine, adalete, en iyi birey ve yücegönüllü insan tipine, erdeme, dostluk tartışmasına ve son olarak etik gibi kavramlarına değineceğiz. Onun etik öğretisinden bahsetmeden politikasını ve ideal devletini açıklamaya çalışmak mümkün değildir. İki eserin birbirini tamamladığını birbirine açıklamalar getirdiğini ve birbirleriyle bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz.
Etik ve Ruh
Aristoteles’in etik öğretisi onun deneyimlerine dayanır. “Aristoteles’in etikle ilgili düşünceleri esas olarak o günün eğitimli ve deneyimli insanlarının egemen düşüncelerini temsil eder’’[1]. Bertrand Russell Etik’i şöyle tanımlıyor: ‘’Saygınlık düzeyinin altına düşmeyenler ya da üstüne çıkmayanlar, iyi huylu yurttaşlar, davranışlarını düzene sokmak için başvuracakları ilkelerin sistematik bir anlatımını Etik’te bulacaklardır.’’[2] Etik orta yaşlılara ve birçok bakımdan belirli azınlık bir kesime hitap etmektedir. Aristoteles’e göre mutluluk ruhun bir faaliyetidir. Ruhun rasyonel ve irrasyonel iki bölümden oluştuğunu ileri sürer. İrrasyonel bölüm de kendi içinde ikiye ayrılır: Tüm bitkilerde bulunan bitkisel bölüm ve tüm hayvanlarda bulunan iştah bölümü. Ruhun bu iki bölümüne karşılık gelen iki tür erdem vardır. Bunlar, öğrenimden kaynaklanan entelektüel erdemler ve çalışkanlıktan kaynaklanan karakter erdemleridir. Etik ’in en önemli noktalarından birisi yasa koyucu ve yurttaşlar arasındaki ilişkiye belli konularda açıklama getirmesidir. Aristoteles’e göre iyi yurttaşlar oluşturmak yasa koyucuya bağlıdır. İyi alışkanlıklar yasa koyucu tarafından kural haline getirilirse yurttaşlar tarafından benimsenir. “İyi alışkanlıklar edinmeye mecbur bırakılınca zaman içinde iyi eylemlerde bulunmaktan haz alır duruma geliriz.’’[3]
Altın Orta ve Adalet
Aristoteles’e göre her erdem her biri bir kötülük olan iki aşırı ucun ortasıdır. Buna ‘Altın Orta Öğretisi’ denir. Cesaret korkaklık ile atılganlığın, cömertlik savurganlık ile cimriliğin ortasıdır. Bir siyasi oluşumun olmazsa olmazı adalet kavramı ile ilgili Aristoteles: ‘’Adaletin eşitliği değil yalnızca bazen eşit olan doğru orantıyı gerektirdiğini’’ düşünür. Buna göre bir efendinin ya da babanın adaleti diğerlerinden farklıdır. Bu farklılık mülk anlayışından kaynaklanır. “Bir oğul ya da köle bir mülktür ve insan mülküne adaletsizlik edemez.’’ Köle ile efendi arasında ki dostluk bağı: ‘’Hukuk sistemine katılabilen ya da bir anlaşmanın tarafı olabilen kişi ile başka bir kişi arasında bir adaletin varlığı nedeniyle bir insan olduğu ölçüde onunla dostluk kurulabilir.’’ Baba ile oğul arasındaki bağı: oğul varoluşunu babasına borçlu olduğu için onun varlığını reddedemez şayet ki oğul hayırsızlık yaparsa baba onu reddedebilir. Eşitsizlik ilişkisinin sevgi ile doğru orantılı olduğunu düşünür. “Eşitsiz ilişkilerde herkes değeri oranında sevilebilir. Aşağı olanın üstün olanı, üstün olanın aşağı olanı sevdiğinden daha fazla sevmesi gerekir. Kadınlar, çocuklar, tebaalar kocalarını, ebeveynleri ve hükümdarlarını daha fazla sevmelidir.’’[4] Aristoteles’te Platon gibi adalet kavramını kişinin kendine uygun bir alanı bulunduğunu ve bu alanın dışına çıkmanın adaletsizlik olduğunu ileri sürer. Ancak istisnai olarak bazı kişilerin karakterleri ve eğilimleri nedeniyle başkalarından daha geniş bir alanı vardır ve daha fazla mutluluk alanına sahip olmalarında hiçbir adaletsizlik yoktur.
En İyi ve Yücegönüllü Birey
Siyasi bir meselede bireyden bahsetmemek mümkün değildir. Çünkü birey toplumu toplumsa devleti oluşturur. Aristoteles’e göre en iyi birey [5] “Uygun gururu olmalı, kendi meziyetlerini küçümsememeli, hor görülmeyi hak eden herkesi hor görmelidir.” En yüksek derece iyi olan bireyse yücegönüllü kişidir. Aristoteles’e göre yücegönüllülük erdemlerin tacıdır. Yücegönüllü kişi büyük tehlikelerle yüzleşir ama önemsiz tehlikelerin içine atlamaz, yardım eden kişidir ama yardım almaktan utanır çünkü yardım etmek üstünlüğün yardım almak aşağılığın işaretidir. Yücegönüllü birinin erdemlerinin olağanüstü bir toplumsal konuma sahip olmasına büyük ölçüde bağlıdır, bu nedenle onun gibiler toplumda çok fazla olamaz.[6] “Hükümdarlar ve aristokratlar yücegönüllü olabilirler ama sıradan vatandaşlar böyle bir modele uygun yaşamaya kalktıklarında gülünç olurlar.’’ Russell’a göre en yüksek erdemin azınlık için olduğunu savunan Aristotelesçi görüş mantıksal olarak etiğin politikayla bağımlı kılınmasıyla ilişkilidir. Bireyin iyi olması beraberinde toplumun ve yönetimin de iyi olmasını getirir.[7] “Bütünün mükemmelliği için ikisi de zorunludur.” Aristoteles’e göre, erdemler bir amacın yani mutluluğun aracıdır. Erdemin iyiyi üretme eğiliminde olan eylem olarak tanımlanması gerektiğini düşünür. Doğru eylemin amaçladığı iyi bütün toplumun iyisidir. Bu toplumsal iyi devletin ayrı üyelerine kalabalık, güçlü, geniş olması nedeniyle atfedilemez.
Dostluk Tartışması ve Filozof
Etik ‘in önemli bir parçasını dostluk tartışması kapsar. Kusursuz bir dostluk ancak iyiler arasında mümkündür.[8]‘’Hiç kimse tek başına olma koşuluyla bütün dünyaya sahip olmak istemez çünkü insan politik bir yaratıktır ve doğası gereği başkalarıyla yaşamak zorundadır.’’ Aristoteles’e göre mutluluk erdemli faaliyette, kusursuz mutluluk en iyi faaliyette bulunur ve en iyi faaliyet de tefekkürdür. Bütün insanlar arasında filozof, faaliyeti bakımından tanrıya en çok benzeyen dolayısıyla en mutlu ve en iyi kişidir. Aklını kullanan ve geliştiren kişi Tanrının en sevdiği kulu olur çünkü en iyi olan ve kendisine en çok benzeyendir. Tüm bu kavramlardan yapılabilecek en önemli çıkarım birçok kişinin esas olarak yönetici ve bilge çıkarmanın aracı olduğudur.
Devlet
Devlet zaman olarak aileden sonra gelmesine rağmen doğası gereği ondan üstündür. “Bir şey tam gelişince neyse ona onun doğası deriz.’’ O halde tam gelişen insan toplumu devlet olduğuna göre bireyin doğası da devlettir. Aristoteles bu anlayışı ‘organizma kavrayışı’ ile temellendirir. Bu kavrayışa göre bütün parçadan önce gelir. Nasıl ki vücut imha edildiğinde bir el artık el değilse, benzer şekilde birey de devlet olmadan amacını gerçekleştiremez. Aristoteles’e göre, “devleti kuran kişi en büyük hayırseverdi çünkü yasasız insan en kötü hayvandır.’’ Yasanın varoluşu ise devlete bağlıdır. Devlet yalnızca alışveriş ve suçu önleme toplumu değildir. “Devletin amacı iyi yaşamdır.’’ Devlet ailelerin ve köylerin kusursuz ve kendi kendine yeterli bir yaşamda birleşmesidir. Devlet her biri bir aileden oluşan köylerden meydana geldiği için siyaset tartışmasına aileden başlamak gerekir. Öyleyse siyaset etme, yönetme aile içinde başlar. Köleliği ailenin bir parçası sayıldığından dolayı merkeze almak gerekir.
Kölelik ve Savaş
Kölelik yararlı ve doğrudur. Köle doğası gereği efendiden aşağı olmalıdır.[9] “Bazıları doğuştan boyun eğmek için bazıları yönetmek için yaratılmıştır.’’ Köleler Yunan olmamalı daha aşağı bir ırktan olmalıdır.[10] “Doğal olarak aşağı olanlar, kendilerinden üstün olanlar tarafından yönetildiğinde daha iyi durumda olurlar.’’ Öyleyse köleler tam olarak kimlerden seçilecek? Aristoteles yenilenleri köle yapmanın haklı olduğunu savunur. Aristoteles’e göre, savaş doğuştan yönetilmek için tasarlanmış olmasına rağmen boyun eğmeyen kişilere karşı yürütüldüğünde haklıdır ve hiçbir ulus doğa tarafından yönetilmek için tasarlandığını kabul etmez ve doğanın niteliğiyle ilgili tek kanıt savaşın sonucundan elde edilir. Bu nedenle her savaşta galipler haklı mağluplar haksızdır. Genel olarak savaş araçtır, amaç değildir.
Ticaret Tartışması
Bir şeyin iki kullanımı vardır. Biri yerinde kullanım diğeri yersiz kullanımdır. Yaşamak için eşyalarını mübadele etmek zorunda olan kişide alçaltıcı bir şey vardır.[11] “Bize anlatıldığına göre perakende ticaret zenginleşme sanatının bir parçası değildir.’’ Ticaretten kaynaklanan zenginliğin doğal olmadığını savunur bu nedenle bu tür bir zenginleşmeden nefret edilir.
Platon’un “Komünal Yaşamı’’ Üzerine
Russell’a göre, Aristoteles’in politikası Platon’un ütopyasına ters düşer. Bunun sebebi devlete çok fazla birlik kazandırıp bir bireye dönüştürülmesidir. Ailenin ortadan kaldırılması, kadınların ve çocukların ortak olmasına karşı Aristoteles en fazla kişinin ortak malı olanın en az özen göreceğini söyler. Platon’un komünal yaşam fikrine “evlenilebilen manastırlar” fikriyle bir gelişim ortaya koymuştur.
Aristoteles’in Yönetim Şekilleri Sınıflandırması
Aristoteles’e göre üç iyi; monarşi, aristokrasi, anayasal yönetim (polity), üç de kötü: tiranlık, oligarşi, demokrasi yönetim biçimi vardır.[12] “İyi ve kötü yönetimlerin, anayasanın biçimine göre değil, iktidarı ellerinde tutanların etik niteliklerine göre tanımlandığı görülecektir.’’ Aristokrasi erdemli kişilerin, oligarşi zenginlerin yönetimidir. Aralarındaki fark en iyilerin yalnızca ölçülü zenginliğe sahip olmaları olasılığıdır.
Devrimin Nedenleri
Russell’a göre Yunanistan’da sıkça meydana gelen devrimler nedeniyle Aristoteles’in bu konuda oldukça deneyimi vardır. Ana neden oligarklarla demokratların çatışmasıdır. Devrimi önlemek için üç şeye ihtiyaç vardır: eğitimde yönetim propagandası, en küçük şeylerde bile yasalara saygı, yasalarda ve yönetimde adalettir.
Aristoteles’in siyasi teorisi devletin oluşumunu, ticaret, kölelik, savaş gibi işlevlerini, devrim, yönetim biçimleri gibi özelliklerini yasa koyucuların işlevlerini, temel yapı taşı olan birey ve ailenin özelliklerini tanımlar. En iyi birey ve yücegönüllü kişini olma özeliğinin yöneticiye ait olduğunu ileri sürer. Tıpkı seçkinci teori gibi yönetimin azınlığa ait olduğu gerçeğine ulaşır. Bu açıklamalarının hepsi deneyimlerine dayanır.
[1] Bertrand Russel, Batı Felsefesi Tarihi 1.Cilt, ed. M. Faruk Bayrak (İstanbul, Nisan 2018), 318
[2] Russel, a.g.e, s.318
[3] Russel, a.g.e, s. 319
[4] Russel, a.g.e, s. 322
[5] Russel, a.g.e, s. 322
[6] Russel, a.g.e, s. 325
[7] Russel, a.g.e, s. 326
[8] Russel, a.g.e, s. 331
[9] Russel, a.g.e, s. 342
[10] Russel, a.g.e, s. 342
[11] Russel, a.g.e, s. 343
[12] Russel, a.g.e, s. 347
Kaynakça
Bertrand Russell, “Batı Felsefesi Tarihi” 1. Cilt ed. M. Faruk Bayrak (İstanbul, Nisan 2018)