TR

12 Eylül Dönemi; Öncesi, Sonrası ve Etkileri

1)12 EYLÜL ÖNCESİ GERÇEKLESTIRILEN SUIKASTLER

1 Şubat 1979:Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi 1 Şubat 1979 gecesi İstanbul Maçka’daki evinin yakınlarında arabasında iken Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü.

Mehmet Ali Ağca verdiği ifadede Abdi İpekçi’ye 5 – 6 el ateş ettiğini söyledi. Fakat olay yerinde 9 mermi ele geçirildi. Bu da bir ikinci kişinin olduğunu ihtimalini güçlendirdi. Daha sonra Oral Çelik ve Mehmet Şener’in suikastı beraber planladığı ve Mehmet Ali Ağca’yı da tetikçi olarak sonradan aralarına aldıkları öğrenildi.

10 Eylül 1979:Türkiye İşçi Partisi Adana eski İl Başkanı Ceyhun Can, yazıhanesinde öldürüldü.

19 Eylül 1979:Malatya Ülkü Ocakları eski başkanı Mürsel Karataş İstanbul Sultanahmet’te öldürüldü.

3 Aralık 1979:Fedai Dergisi sahibi MHP’li yazar Kemal Fedai Coşkuner İzmir Agora semtinde alışveriş yaptığı pazar yerinden dönerken kurşunlanarak öldürüldü.

7 Aralık 1979:İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Cavit Orhan Tütengil 7 Aralık 1979’da evinden üniversiteye giderken silahlı saldırıya uğradı ve öldürüldü. Tütengil uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde denemeler yazmıştı.

11 Nisan 1980:TRT İstanbul Radyosu prodüktörlerinden Ümit Kaftancıoğlu, 1980’de evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü.

27 Mayıs 1980:MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak, eşi ile gittiği bir ziyaretten dönüp arabadan eşyalarını indirirken Devrimci Sol militanları tarafından çapraz ateşe alınarak öldürüldü.

24 Haziran 1980:MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı Ali Rıza Altınok evinde ve kızıyla birlikte öldürüldü.

15 Temmuz 1980:CHP İstanbul milletvekili Abdurrahman Köksaloğlu İstanbul Şişli’deki işyerinde öldürüldü.

19 Temmuz 1980:Eski Başbakan Nihat Erim İstanbul Dragos’taki evinin yakınında Mahir Çayan ve arkadaşlarının intikamının alınması adına Dev-Sol militanları tarafından suikaste uğradı.

22 Temmuz 1980:Maden-İş Sandikası genel Başkanı Kemal Türkler İstanbul Merter semtinde silahlı saldırı sonucu öldürüldü.

Elbette bunlar bilinen suikastlar; ama daha bilinmeyen birçok cinayetin işlendiği yadsımaz gerçektir. 80 darbesinin önemli nedenleri arasında bu suikastlar da yer almaktadır. Bu suikastlar dışında Malatya, Kahramanmaraş, Çorum, Sivas Olayları ve 16 Mart katliamı gibi darbeyi tetikleyici birçok etken bulunmaktadır. Bu olaylar kısaca şu şekilde özetlenebilir:

16 Mart Katliamı: 16 Mart 1978 tarihinde İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde faşist tarafın, devrimci gençlere yönelik bombalı saldırısıdır. 7 öğrencinin öldüğü, 41 tanesinin de yaralanmadığı olaydır. Olayın 10 gün kadar önce bir istihbaratçı tarafından İstanbul Emniyeti’ne bildirildiği, ama katliama engel olunmadığı gerekçesiyle olaydan 19 sonra dava açılmıştır.

Malatya Olayları: 17 Nisan 1978 tarihinde Malatya’nın sağ görüşlü belediye başkanı Hamit Fendoğlu’nun bombalı paketin evinde patlaması sonucunda gelini ve torunuyla birlikte ölmesi sonucu olaylar başlamıştır. Ardından gerginlik Alevi mahallelerine ve Alevilere yönelik saldırılara dönüşmüştür. 20 Nisan’a kadar sürmüş ve 8 kişi ölürken, 20 kişi ağır yaralanmıştır.

Sivas Olayları: Ali Baba Mahallesi Olayları olarak da bilinir. Olaylar, 3 Eylül 1978 sabahında Ali Baba Mahallesi’nin pazar yerinde iki çocuğun kavgasına karışan ailelerle başlamıştır. İki Alevi kadın vurularak öldürülmüştür. “Kanımız aksa da zafer İslamın” sloganları atılarak Alevi mahallelerine saldırılmıştır. Resmi rakamlara göre 11 kişi ölmüştür.

Kahramanmaraş Olayları: 19 – 26 Aralık 1979 tarihinde Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve Alevileri hedef alan saldırılardır. Resmi rakamlara göre 7 gün süren bu olaylar sırasında 105 Alevi öldürülmüştür. 200 Alevi’nin evi yakılmış, 100’e yakın iş yeri tahrip edilmiştir. Buna karşın gerçek rakamların, açıklananlardan 3-4 kat daha fazla olduğu söylenmektedir.
19 Aralık günü bir sinema bombalanmış ve biri ağır yedi kişi yaralanmıştır. Olay, “Alevi komünistler, sinemayı bombaladı” söylentisi ve iki sol görüşlü öğretmenin öldürülmesi ile tırmanışa geçmiştir. Öğretmenlerin cenazelerinden sonra önceden kapıları işaretlenen evlere saldırılmıştır. 26 Aralık’a kadar sürmüştür. Saldırganlığın caniliği ve askeri müdahalenin gecikmesi, tartışmalara neden olmuştur.

Çorum Olayları: 1980 yılının Mayıs – Temmuz aylarında Çorum’da meydana gelen siyasi ve dini temelli kanlı olaylardır. 57 kişinin öldüğü açıklanmıştır ve güvenlik güçleri ile bastırılmıştır.

Fatsa Olayları: Nokta Operasyonu ismiyle bilinen olaylar, sol görüşlü belediye başkanı Fikri Sönmez’in girişimiyle başlamıştır. Fatsa’nın bölgeleri nezdinde karar alan halk komiteleri ile katılımcı bir yerel yönetim modeli deneniyordu. 9 Temmuz 1980 tarihinde Fatsa’ya askeri birlikler geldi ve 11 Temmuz 1980’de operasyonlar başladı. Birçok gözaltı ve tutuklama gerçekleşti. Sosyalist bir yönetim kurduğu gerekçesiyle Sönmez, yargılandı ve hüküm giydi. 1985 yılında ise cezaevinde hayatını kaybetti.1

2) VE 12 EYLÜL 1980 SABAHI
İşte böyle gergin bir ortamda Türk Silahlı Kuvvetleri 12 Eylül 1980 günü emir komuta zinciri içinde gerçekleştirdiği askeri müdahale ile yönetime el koydu.
Dönemin Genelkurmay Başkanı daha sonra yargılanması gündeme gelen ve birçok tartışmaya neden olan Kenan Evren’di…
Evren, Milli Güvenlik Konseyi Başkanlığı’nın yanı sıra Devlet Başkanlığı görevini de üstlendi.2

12 Eylül 1980 Cuma günü saat 03.59’da Türkiye radyoları (TRT) İstiklal Marşı’nın çalınmasıyla birlikte yayına geçti. Daha sonra anons yapılmadan Harbiye Marşı çalındı. Marşın bitiminde Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzasıyla yayınlanan Milli Güvenlik Konseyi’nin bir numaralı bildirisi okunmaya başlandı. Bu bildiriyi 5 bildiri daha izledi.

3) 12 EYLÜL DARBESININ TELEVIZYON METNI

GENELKURMAY VE MİLLÎ GÜVENLİK KONSEY BAŞKANI ORGENERAL KENAN EVREN’İN TÜRK MİLLETİNE AÇIKLAMASI

30 Ağustos Zafer Bayramı dolayısıyla sizlere radyo ve televizyondan hitap etmek imkânını bulmu ve ayrılan kısıtlı süre içerisinde mümkün olduğu kadar, yurdumuzun içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik durumu ile anarşik ve bölücü eylemleri, alınması gereken tedbirleri çok kısa olarak izah etmeye çalışmıştım. Yine çok
iyi hatırlayacaksınız ki; iki yıldır her fırsattan istifade ile muhtelif defalar verdiğim beyanat ve radyo televizyon konuşmalarımda da bu hayati önemi olan konuları dile getirmiştim.

Kalbi bu vatan ve millet için atan sağduyu sahibi vatandaşlarım kabul edeceklerdir ki; ülkemizin halen içinde bulunduğu hayati önemi haiz siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlar, devlet ve milletimizin bekasım tehdit eder boyutlara ulaşmış ve bu
hal devletimizi Cumhuriyet tarihimizin en ağır buhranına sürüklemiştir.

Yine hepinizin bildiği ve gördüğü gibi; anarşi, törer ve bölücülük her gün 20 civarında vatandaşımızın hayatım söndürmektedir. Aynı dini ve milli değerleri paylaşan Türk Vatandaşları siyasi çıkarlar uğruna, çeşitli sun’î ayrılıklar yaratılmak suretiyle muhtelif kamplara bölünmü ve birbirlerinin kanlarım çekinmeden akıtacak
kadar gözleri döndürülerek adeta birbirlerine düşman edilmişlerdir.

Atatürk ilkelerini esas alarak kurulan Cumhuriyetimizin bu duruma düşürülebileceğini bundan 10 sene evvel tasavvur dahi etmek mümkün değildi. Bugüne kadar iktidara gelen çeşitli hükümetlerin, her yıl artan bir hız ile yaygınlaşan ve dünya tarihinde sayısız örnekleri görülen özel harbin sızma ve çökertme harekâtına karşı iç güvenliği sağlayacak kararları ve tedbirleri birinci öncelikle alacaklarım vadetmelerine rağmen; sonuç alacak teşebbüsleri, siyasi çıkar çataşmaları ve basit parti hesapları, kaprisler, hayaller, gerçek dışı talepler ve Türk Devletinin niteliklerine ters düşen gizli ve açık emeller arasında kaybolup gitmiştir.

Düşmanın amaç ve yöntemleri, anarşi, terör ve bölücülüğün ulaştığı düzey; özel hukuki tedbirlere, idari düzenlemelere, sosyal koşulların geliştirilmesine, milli eğitim ve i hayatının düzenlenmesine ihtiyaç göstermekteyken; milletin vekâletini taşıyan milletvekilleri ve senatörler Meclislerde aylardan beri hiçbir sorumluluk duymadan yalnız parti menfaat ve disiplini uğruna bu olaylara seyirci kalabilmişlerdir. iktidarların basan ümit ederek aldıkları her tedbir muhalefetler tarafından kınanarak ve hatta memleket yararına da olsa baltalanmıştır. Milli birlik ve beraberliğe en fazla muhtaç olduğumuz dönemlerde bile kutuplaşmalar ve bölünmeler adeta teşvik edilmiş; yangını beraberce söndürmek yerine, üzerine benzin dökülerek memleket bilerek veya siyasi çıkarlar uğruna, sırf iktidara gelebilmek pahasına bir yangın yerine çevrilmek istenmiştir.

Ağızlarından düşürmedikleri hukuk devleti kavramı bir kısım Anayasal kuruluşlarca devletin parçalanması pahasına da olsa yalnız kişilerin müdafaası olarak yorumlanmış, devletin ve milletin savunulması ise sahipsiz kalmıştır. Anayasanın kuvvetler ayrılığı ilkesinin birlikte getirdiği sorumluluk, uygulamada kuvvetler çatışmasına dönüştürülmüştür.

Düşüncelerimiz, dinimiz üzerinde ve akla gelebilen her konuda dı ve iç kaynaklı bölücü ve yıkıcı faaliyetler bütün şiddetiyle sürdürülürken ne hazindir ki; bir kısım gerçeğe uymayan özerklik, dar görüşlü, sahibinden başkasının inanmadığı bilimsellik ve koşulları dikkate almayan salt hukuk savunucuları, yıkılacak devletin enkazı altında kalacaklarının, yokolup gideceklerinin idraki içinde olmadıkları görünümünü vermişlerdir. Bu acı hakikatları görüp çare arayanların veya Türk Ulusunu uyaran ve milleti bütünleşmeye davet edenlerin ise seslerini duymak mümkün olamamıştır. (Bir kısım kıymetli Türk basınının bu konuda zaman zaman yaptıkları uyarılan burada şükranla belirtmek isterim.)

Siyasi partiler, bu kritik dönemde milletin özlemle beklediği önlemleri almak yerine; iç gerilimi devamlı olarak arttırarak, yıkıcı ve bölücü mihraklan büsbütün kışkırtarak, onlara cüret ve cesaret verecek beyan ve eylemleri ile adeta yanşırcasına seçim yatırımları için zemin yaratma yollarını tercih etmişlerdir. iktidara gelen siyasi partiler devlet teşkilâtının bütün kademelerini kendi görüşleri doğrultusundaki kişilerle doldurarak, kamu görevlilerinin ve vatandaşlarımızın bir tarafa girerek kamplara bölünmesini zorunlu hale getirmişler, giderek anarşi ve bölücülüğü destekleyen kaynakların şekillenmesine ve kamu kuruluşlarında çalışanlarla, polis ve öğretmenlerin dahi birbirine düşman kamplara ayrılmalarına neden olan partizan tutum ve davranışlarından vazgeçmemişlerdir. Böylece tarafsız halkımız, devletten beklediklerini parti kapılarında aramaya mecbur bırakılarak devlet otoritesi yok olmağa, vatandaşların hak ve hukukunu korumak ve ona tarafsız hizmet götürmek yerine, devletin saygınlığı yava yava erimeğe mahkûm olmu ve dolayısıyla ülkemizde tam bir otorite boşluğu teşekkül etmiştir.

Bir kısım bedbahtlar Türk Milletinin bağımsızlığını, birlik ve beraberliğini temsil eden İstiklâl Marşımıza, koyu taassup veya sapık ideolojik amaçlarla protesto maksadıyla oturarak veya İstiklâl Marşı yerine Enternasyonali söyleyerek açıkça saygı-
sızlık gösterebilmişler ve buna doğrudan sorumlu kişiler tevil yoluna sapmak suretiyle savunmalarını yapabilmişlerdir.

Uzun zamandan beri bu fevkalâde üzücü olayları yakından takip eden Türk Silahlı Kuvvetleri hatırlayacağınız gibi; milletin kendisine verdiği yetkileri kullanamayan ve bu korkunç gidişi acz içinde seyreden Anayasal kuruluşların tümünü Cumhurbaşkanımız aracılığıyla uyararak alınması gereken tedbirlere de yer vermek suretiyle büyük Türk Milletine karşı yüklendiği sorumluluğu dile getirmiştir. Aradan geçen 8 aylık süre içerisinde yaptığımız sayısız uyarmalara rağmen hemen hemen bu tedbirlerin hiç birine yasama ve yürütme organları ile diğer Anayasal kuruluşlardan yeterli bir cevap alınamamı ve bu konuda müsbet faaliyetleri de izlenememiştir. Bu uyarı mektubundan sonra bir kısım yasaları etkisiz hale getirerek çıkaran Meclislerimiz

22 Mart 1980 tarihinden beri siyasi çıkar hesapları ile çıkmaza sürüklenen Cumhurbaşkanlığı seçiminden dolayı içinde bulunduğumuz buhran ile mücadelede en kıymetli unsur olan zamanı fütursuzca harcamışlardır. Dünyanın hiçbir ülkesinde Cumhurbaşkanlığı makamı ve seçimi bu kadar hafife alınmamı ve bu kadar zaman boşa harcanmamıştır.

Asayi ve ekonomik bunalıma çareler getirmesi ve kanunlar yapması beklenen yasal organlarımız, memleket üzerine çöken bu kâbusa kargı kayıtsız kalmışlardır. Anayasamız, Türk Vatandaşlarının dinî inançlarından Ötürü kınanamayacağını, açıkça belirtmi olmasına rağmen, tek bir oyun peşinde koşan siyasi partilerimiz, yüce Atatürk’ün Cumhuriyeti döneminde unutulmu mezhep ayrılıklarını kışkırtmakta faydalar görerek Erzincan, Sivas, Kahramanmaraş, Tunceli ve Çorum illerinde siyasî çıkarlar uğruna vatandaşlarımızın birbirini katletmelerine neden olmuşlardır.

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan ve kendini Türk Vatandaşı kabul eden herkesin tek bir vücut halinde Türk Milletini oluşturduğu unutulmu ve değişik mezheplere bağlı vatandaşlarımızın tam bir kardeşlik bağı ile kaynaşmalarım
engellemek isteyen kışkırtıcılar siyasî destek görmüşlerdir.

Bir kısım Anayasal kuruluşlar muhtelif etkiler altında anarşi, terör ve bölücülük karşısında tarafsız, adil ve ortak bir yol izlemek yerine bizzat Anayasanın ihlâli karşısında dahi sessiz kalmayı tercih etmişlerdir.

Bütün bu şartlara rağmen; hukuk devletinin temel ilkelerini savunmakla görevli Anayasal kuruluşlarımız, devletin en üst kademesindeki anarşizmin yarattığı tehlikenin büyüklüğünü idrak edemediklerinden veya terör odaklarının tehdidinden çekindiklerinden, devletin temellerine konan dinamitle her an parçalanma tehlikesi karşısında olduğunu gözlerden kaçırmaya çalışmışlardır. Devlet çökertildiği zaman Anayasanın kanatları altına sığınan tüm hukuk kurumları ile özerk, bilim müessese ve
derneklerinin bu enkaz altında yok olacağı unutulmuştur.

Son iki yıllık süre içinde terör 9241 can almış, 14.152 kişinin yaralanmasına veya sakat kalmasına sebep olmuştur. İstiklâl harbinde Sakarya savaşındaki şehit miktarı 5.713, yaralı miktarımız 18.480’dir. Bu basit mukayese dahi Türkiye’de hiçbir insan’lık duygusuna değer vermeyen bir örtülü harbin uygulanıldığını açıkça ortaya koymaktadır.

Sevgili Vatandaşlarım;

İşte bütün bunlar ve buna benzer sayılabilecek ve hepiniz tarafından yakinen bilinen daha birçok sebeplerden dolayı Türk Silahlı Kuvvetleri; ülkenin ve milletin bütünlüğünü, milletin hak, hukuk ve hürriyetini korumak, can ve mal güvenliğini sağlayarak korkudan kurtarmak, refah ve mutluluğunu sağlamak, kanun ve nizam hakimiyetini, diğer bir deyimle devlet otoritesini tarafsız olarak yeniden tesis ve idame etmek gayesiyle devlet yönetimine el koymak zorunda kalmıştır.

Bugünden itibaren yeni hükümet ve yasama organı kuruluncaya kadar muvakkat bir zaman için yasama ve yürütme yetkileri benim başkanlığımda, Kara, Deniz, Hava Kuvveti Komutantan ile Jandarma Genel Komutanı’ndan oluşan Millî Güvenlik Konseyi tarafından kullanılacaktır.

Büyük Atatürk’ün deyimiyle «Ulusal kültürümüzü, çağda uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmak, yurdumuzu dünyanın en mamur ve en uygar araç ve kaynaklarına sahip kılmak» hedefine yönelik hızlı bir kalkınma döneminin en kısa zamanda gerçekleştirilmesi zaruretine inanıyoruz. Bu inancımızın gerçekleşmesi için yüce ulusumuzun, bağrından çıkardığı ve yurdumuzdaki kutuplaşmada hiçbir tarafı tutmayan sadece Atatürk ilkeleri doğrultusunda yürüyen Türk Silâhlı Kuvvetleri yönetimine güveneceğinden kuşkumuz yoktur. İçinde bulunduğumuz buhrandan çıkmamız için ulusça arzu edildiğine inandığımız, disiplinli ve her türlü tasarrufa ağırlık veren
bir yaşam ve dayanışma ortamına girilmesini ve milletçe gücümüzün tümünü ortaya koyacak bir çalışma hızım bekliyor ve yüce Türk Milletine güveniyoruz.

Vatandaşlarımızı kadarde, kıvançta ve tasada ortak bir bütün halinde millî şuur ve ülküler etrafında birleştirmenin iç barı ve huzurun sağlanmasında vazgeçilmez faktör olduğu düşüncesiyle, Atatürk Milliyetçiliğinden hız ve ilham almanın, politikada «Yurtta sulh cihanda sulh» ilkesine bağlı kalmanın, milli mücadele ruhunun, millet egemenliğine, Atatürk ilke ve devrimlerine olan bağlılığın tam şuurunu yerleştirmek ve geliştirmekle ülkemize yönelik tehditlerin ulusça göğüsleneceğine inanıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti, NATO dahil tüm ittifak ve anlaşmalara bağlı kalarak, başta komşularınız olmak üzere bütün ülkelerle karşılıklı bağımsızlık ve saygı esasına dayalı birbirlerinin iç işlerine karışmamak kaydıyla eşit şartlar altında ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerini geliştirme kararındadır. Uluslararası sorunların barışçı yollarla çözümlenmesinden yana bir dı politika izlenmesine devam edilecektir.

Birçok tutum ve davranışlarıyla demokratik özgürlükçü parlamenter sisteme inancım defalarca kanıtlayan Türk Silahlı Kuvvetleri, en kısa zamanda Bakanlar Kurulu”nu kurarak, yürütme sorumlululuğunu bu kurula bırakacak ve hür, demokratik parlamenter sistemin şimdi olduğu gibi dejenere edilmesine ve tıkanmasına mani olucu ve Türk toplumuna yaraşır bir Anayasa ve Seçim Kanunu ile Partiler Kanununu hazırlamayı ve bunlara paralel düzenlemeleri yapmayı müteakip insan hak ve hürriyetlerine saygılı, millî dayanışmayı ön plana alan sosyal adaletti gerçekleştirecek, ferdin ve toplumun huzur, güven ve refahına önem veren özgürlükçü demokratik, lâik ve sosyal hukuk kurallarına dayalı bir yönetime ülke idaresini devredecektir.

Sayılan bu hazırlıklar tamamlanıncaya kadar Yurdumuzda her türlü siyasî faaliyetler her kademede durdurulmuştur. Zorunlu olarak faaliyetleri durdurulan siyasî partilerin yeniden hazırlanacak Anayasadaki düzenlemelere ve yeni Seçim ve Partiler Kanununa göre zamanı, koşulları ilân edilecek seçimlerden yeterince önce faaliyete geçmesine müsaade edilecektir. Parlamento üyeleri, siyasî faaliyetlerinden dolayı suçlanmayacak ve yeni yönetime karşı suç teşkil edecek tutum ve davranışlarda bulunmadıkları sürece haklarında herhangi bir işlem yapılmayacaktır.
Ancak, kanunların suç kabul ettiği fiilleri vaktiyle işlediği saptanan parlamenterler hakkında gerekli kovuşturma yapılacaktır. Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Millî Selâmet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partilerinin parti başkanları şimdilik can güvenliklerinin sağlanması amacı ile Silahlı Kuvvetlerin koruma ve gözetiminde belirli yerlerde ikamete tabi tutulmuşlardır. Durum müsait olunca serbest bırakılacaklardır.

Memlekette idarenin tam bir tarafsızlık içinde vatandaşın hizmetine koşması sağlanacaktır. Devlet hizmetinde bulunanların siyasi etkiler dışında çalışmaları kanun hakimiyeti altına alınacaktır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyduğu şu anda devletin yanında tarafsız ve adil hizmet görecek yöneticiler eski zamanın siyasi davranışlarına yönelmedikçe hizmet ve görevlerine devam edeceklerdir.

Kanun ve nizam hakimiyetini sağlamada tecrübeli ve yetenekli kişilerden oluşan mahkemelerin süratle ve doğru kararlar verebilmelerini ve bunları korkusuzca uygulayabilmelerini sağlayacak yasal ve idari tedbirler alınacaktır.
Memleketin ekonomik koşullarını kendi gücümüzle iyileştirmek için her alanda elden gelen gayret sarf edilecektir. Çalışkan ve vatanperver Türk işçisinin mevcut ekonomik koşullar çerçevesinde her türlü haklan korunacaktır.

Ancak temiz Türk işçisini sömüren, onları kendi ideolojik görüşleri istikametinde kullanmak için her türlü baskı oyunlarına başvuran, işçinin hakkı yerine kendi menfaatlarını ön planda tutan bazı ağaların bu faaliyetlerine asla müsaade edilmiyecektir. Tüm işverenlerin i banşının koşullarım sağlayacak esaslardan ayrılmadan üretimin arttırılması ve ihracata yönelik gayretlerin gelişmesine yardımcı olmaları için her türlü tedbir alınacaktır.

Köylünün, milletimizin efendisi olduğu inancım kuvveden fiilen çıkarmak için taran alanında üretimi artıracak bir tarım seferberliği ve fiyat politikası ile gerekli diğer önlemlerin alınmasına bilhassa önem verilecektir. Türk köylüsünün tarlasından ayrılıp şehirlere göçetmesini zorlayan ekonomik ve sosyal nedenlere çare aranacaktır.

Eğitim ve öğretimde Atatürk Milliyetçiliğini yeniden yurdun en ücra köşelerine kadar yaygınlaştıracak tedbirler en kısa zamanda alınacaktır. Yarının teminatı olan evlatlarımızın Atatürk ilkeleri yerine yabancı ideolojilerle yetişerek sonunda birer anarşist olmasını önleyecek tedbirler alınacaktır. Bu maksatla hepimizin tek tek saygıyla andığımız öğretmenlerimizin Der’li, Bir’li derneklere üye olarak bölünmelerine müsaade edilmeyecektir. Her düzeyde öğrencinin amacı Atatürk ilkeleri ve milliyetçiliği ile pekişmiş ve üretime yönelik bilgi ve becerisini kazanmak olacaktır.

En kıdemsiz erinden en üst komutanına kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinin tüm personeli bu amaçlara ulaşmada devletin iç ve dış tehditlere karşı kollayıcı ve koruyucu gücü olarak siyasetin dışında kalacaktır.

Aziz yurttaşlarım;

Bir defa daha belirtiyorum ki; Silahlı Kuvvetler aziz Türk Milletinin hakkı olan refah ve mutluluğu, vatan ve milletin bütünlüğü ve gittikçe etkisi azaltılmaya çalışılan Atatürk ilkelerine yeniden guç ve işlerlik kazandırmak, kendi kendini kontrol edemiyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan Devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır. Komutan, subay, astsubay ve erler olarak hepimiz vatan ve milletin refah ve mutluluğu uğruna her şeyimizi, bu arada hayatımızı dahi seve seve feda etmeye hazırız. Memlekette her zaman bulunabilen ve özellikle son zamanlarda çoğalan kötü niyetli birçok kişi ve kuruluşlar sizlere yalanlar düzerek, bunun aksini söyleyebilecekler ve menfi propagandalara baş vurabileceklerdir. Bunlara asla inanmayınız. Bütün uygulamalar milletin gözü önünde yapılacaktır.

Kıymetli vatandaşlarım;

Her zaman milletiyle bir bütün ve Türk Milletinin emrinde olan Türk Silahlı Kuvvetlerine ve yeni yönetime karşı yapılacak her türlü direniş, gösteri ve tutum anında en sert şekilde kırılarak cezalandırılacaktır.

Yurtta kan dökülmemesi için bütün vatandaşlarımın tahriklere kapılmaksızın sükunet içinde yayınlanacak bildiriler doğrultusunda hareket etmelerini ve ikinci bir bildiriye kadar sokağa çıkmamalarını rica ederim.

Vatandaşlarımın birbirlerinin hak ve hukukuna saygılı olmalarını, sevgi içinde, kırgınlıklarını unutmalarını, hepimizin bu mübarek topraklar üzerinde aynı haklara sahip bir Türk Vatandaşı olduğumuzun idraki içerisinde olarak yeni yönetime yardımcı olmalarını vatanperverlik ve asil karekterlerinden bekler mutlu ve aydınlık yarınlar dilerim.» 3

4) MILLI GUVENLIK KONSEYI’NİN 12 EYLÜL TARIHLI 1. MUKERRER RESMI GAZETESINDE ÇIKAN İLK BEŞ MADDE

a)MİLLİ GÜVENLİK KONSEYİ’NİN 1 NUMARALI BİLDİRİSİ

Yüce Türk Milleti;

Büyük Atatürk’ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir.
Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür.
Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür.
Aziz Türk Milleti:
İşte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu’nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.
Girişilen harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır.
Parlamento ve Hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır.
Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.
Yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır.
Vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05.00’den itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur.
Bu kollama ve koruma harekatı hakkında teferruatlı açıklama bugün saat 13.00’deki Türkiye Radyoları ve Televizyonun haber bülteninde tarafımdan yapılacaktır. Vatandaşların sükunet içinde radyo ve televizyonları başında yayınlanacak bildirileri izlemelerini ve bunlara tam uymalarını ve bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne güvenmelerini beklerim.

B) MILLI GUVENLIK KONSEYI 2 NUMARALI BILDIRISI

1) Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ; İstanbul İli Sıkıyönetim Komutanlığı’na,

İkinci Ordu Komutanı Orgeneral Bedrettin Demirel; Konya, Niğde. Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Yozgat İlleri, Sıkıyönetim Komutanlığı’na,

Üçüncü Ordu Komutanı Orgeneral Selahattin Demircioğlu; Erzincan, Gümüşhane, Giresun, Trabzon, Rize, Ordu, Sivas, Tokat, Amasya, Çorum, Samsun, Sinop İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı’na,

Ege Ordusu Komutam Orgeneral Süreyya Yüksel; İzmir, Manisa, Aydın, Uşak, Denizli, Muğla, Isparta, Burdur, Antalya İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı’na.

Donanma Komutanı Koramiral Nejat Serim; Kocaeli, Bursa, Bilecik, Sakarya, Bolu, Zonguldak iller i Sıkıyönetim Kamutanlığı’na,

İkinci Kolordu Komutanı Korgeneral Hüsnü Çelenkler; Çanakkale, Balıkesir İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı’na,

Dördüncü Kolordu Komutanı Korgeneral Recep Ergun; Ankara, Çankırı, Kastamonu İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı’na,

Beşinci Kolordu Komutam Korgeneral Adnan Doğu; Tekirdağ, Kırklareli, Edirne İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı’na,

Altıncı Kolordu Komutanı Korgeneral Nevzat Bölügiray; Adana, Mersin, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep, Hatay illeri Sıkıyönetim Komutanlığı’na, Yedinci Kolordu Komutam Korgeneral Kemal Yamak; Diyarbakır, Urfa, Mardin, Siirt, Hakkâri, Van İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı’na,

Sekizinci Kolordu Komutanı Korgeneral Sabri Deliç; Elazığ, Malatya, Tunceli, Bingöl, Muş, Bitlis İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı’na,

Dokuzuncu Kolordu Komutam Korgenerali Selahattin Cambazoğlu; Erzurum, Ağrı, Kars, Artv’n İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı’na,

Birinci Taktik Hava Kuvvet Komutanı Korgeneral Tevfik Alpaslan; Eskişehir, Kütahya, Afyon İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı’na, Atanmışlardır.

2) Sıkıyönetim Komutanlıkları ülkede devlet otoritesinin teslisi, asayiş, emniyet, huzur, can ve mal güvenliğinin sağlanması, için; lüzum görecekleri her türlü tertip ve tedbiri almaya yetkili kılınmışlardır.

3) Bütün vatandaşlar; ülkede devlet otoritesinin tesisi, asayiş, emniyet, huzur, can ve mal güvenliğinin kısa sürede sağlanması için Sıkıyönetim Komutanlıklarının aldığı ve alacağı kararlara, tedbirlere ve yayınlanacak bildirilere titizlikle uyacaklardır.

MİLLÎ GÜVENLİK KONSEYİ

C) MİLLÎ GÜVENLİK KONSEYİ’NİN ÜÇ NUMARALI BİLDİRİSİ:

1. Kuruluşunda Belediye teşkilâtı bulunan tüm yerleşme merkezlerinde vatandaşların birlik, düzen ve sağlığının korunmasından birinci derecede belediyeler sorumludur.

2. Vatandaşların zarurî ihtiyaçlarım teşkil eden gıda maddelerinin satışı, elektrik, su, havagazı ve toplu taşıma hizmetleri ile sağlık ve temizlik faaliyetleri düzenli bir şekilde yürütülecek, itfaiye ekipleri teçhizat ve personeli ile her an görev alacak tarzda hazır bulunacaktır. Belirtilen faaliyet sahalarında çalışan görevli ve hizmetliler ile müessese amirleri sokağa çıkma yasağı süresi içinde sıkıyönetim veya garnizon komutanlıklarından izin belgesi alarak çalışmaya devam edeceklerdir.

3. özellikle, bütün fırınlar ve un fabrikaları tam kapasite ile çalışacak ve halkın ekmek ihtiyacını karşılayacaklardır. Bu sahada hizmet veren vatandaşlara gerekli izin belgeleri sıkıyönetim veya garnizon komutanlıklarınca verilecektir.

4. Gıda maddelerinin satışlarında paniğe ve istifçiliğe fırsat verilmeyecektir.

5. Belediyelerde ve diğer sağlık kuruluşlarında çalışan bütün sağlık personeli görev yerlerinde bulunacak, âcil durumlarda vatandaşlar hasta tahliyesi için belediye tabipliklerine başvuracaklardır.

6. Gıda ve yakacak gibi halkın zarurî ihtiyaç maddelerini taşımakla görevli kamu ve özel kara, deniz ulaştırma araçları, şehirlerarası ve şehir içi nakliyatında sokağa çıkma yasağı süreleri içinde de normal seferlerini yapabileceklerdir. Bu gibi araçlar için garnizon komutanlıkları gereken müsaadeyi vereceklerdir.

7. Askerî servis araçları günlük seferlerine normal şekilde devam edeceklerdir.

Bütün vatandaşlarımın görevlilere yardımcı olmalarını beklerim.

Kenan Evren

Orgeneral
Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı

D) MÎLLÎ GÜVENLİK KONSEYİNİN DÖRT NUMARALI BİLDİRİSİ:

1) Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve horuma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içerisinde ve emirle yerine getirme kararı almı ve ülke yönetimine bütünü ile el koymu olan Milli Güvenlik Konseyi;

Başkan: Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren,

Üye : Kara Kuvvetleri Komutam Orgeneral Nurettin Ersin,

Üye : Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya,

Üye : Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer,

Üye : Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan teşekkül etmiştir.

2) Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliğine Orgeneral Haydar Saltık atanmıştır.

Kenan Evren

Orgeneral

Genelkurmay ve Milli Güvenlik

Konseyi Başkanı

E) MİLLÎ GÜVENLİK KONSEYİ’NÎN BEŞ NUMARALI BİLDİRİSİ

1) Bütün hava ve deniz limanlan ile hudut kapıları çıkışa kapatılmıştır. Ancak, Trakya’da yurt dışına kara ve hava yolu ile çıkacak yurt dışında çalışan işçi ve yabancı turistler ile yurt dışında okuyan öğrenciler çıkı yapabileceklerdir.

2) Yabancı bandıralı gemilerin boğazlardan geçişi devam edecektir.
3) Yurtiçi tarifeli sefer halinde bulunan kara, hava, deniz ve demiryolu araçlarının son duraklarına kadar seyirleri kontrollü olarak devam edecektir.

4) Transit geçen yabancı uçak ve gemiler seyirlerine devam edeceklerdir.

5) Doğu ve güneydoğu Anadolu’da pasavanla geçişler yasaklanmıştır.
6) Meskun bölgelere giri ve çıkışlar sıkıyönetim komutanlıklarının denetimi altına alınmıştır. Trafiğe devam mecburiyeti olan araçlar belli güzergahlardan kontrollü olarak sevk edileceklerdir.

7) Dışişleri Bakanlığı ile yabancı elçilik ve yetki verilmiş temsilcilikler hariç ikinci bir emre kadar yurtdışı ile telsiz haberleşmesi yasaklanmıştır.4

5) 12 EYLÜL DÖNEMİNDEN ÖNCE MİLLİ GÜVENLİK KURULUNUN RESMİ GAZETE’DE YAYINLANAN KARAR VE BAKANLAR KURULU TAM LİSTESİ

Screenshot_20180817-154101-206x300 12 Eylül Dönemi; Öncesi, Sonrası ve Etkileri

6) MILLI GÜVENLİK KONSEYİ

12 Eylül Darbesi ile ülke yönetimine el konulmasından sonra yasama yürütme ve yargı yetkilerini kullanmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşan cuntadır. 7 Kasım 1982 Türkiye anayasa referandumu ile onaylanan Anayasa’nın Geçici 1. maddesi uyarınca Kenan Evren Cumhurbaşkanı seçilerek yedi yıllık görev süresi başlamış oldu. Millî Güvenlik Konseyi’nin varlığı da, 6 Kasım 1983 tarihindeki genel seçimlerin ardından, TBMM’nin Başkanlık Divanı’nın oluştuğu 7 Aralık 1983’de sona ermiştir. Anayasa’nın Geçici 2. maddesi uyarınca, Millî Güvenlik Konseyi üyeleri, 6 yıl süreyle Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyesi sıfatını aldılar.5

20180817_155422-300x295 12 Eylül Dönemi; Öncesi, Sonrası ve Etkileri6

7)MİLLİ GÜVENLİK KONSEYİ ÜYELERİN KISA HAYAT ÖZETİ

SEDAT CELASUN

1937 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ni, 1939 yılında Kara Harp Okulu’nu, 1941 yılında Topçu Okulu’nu bitirdi. 1955 yılında Kara Harp Akademisi’nden mezun oldu. Türk Kara Kuvvetleri’nin çeşitli kademelerinde görev yaptı. 1973 yılında Korgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbeyle Genelkurmay Lojistik Başkanlığı görevinde bulundu. 1977 yılında Orgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbede 3. Ordu Komutanlığı ve Genelkurmay II. Başkanlığı yaptı. Şiddetin giderek tırmandığı 1978 yılında Jandarma Genel Komutanlığı’na atandı. 12 Eylül Darbesi’nden sonra, aynı zamanda Millî Güvenlik Konseyi Üyeliği görevini de yürüttü. 6 Aralık 1983tarihinde emekli oldu.
17 Temmuz 1998 tarihinde Çanakkale’de vefat etti.(7)

TAHSİN ŞAHİNKAYA

Çankırı Piyade Atış Okulu’nda piyadecilik stajını tamamlayarak Eskişehir Hava Okulu’nda uçuş eğitimine başladı. 1944 yılında pilotaj eğitimi için ABD’ye Uçuş Okulu’na gönderildi. Burada özel keşif kursunu da bitirerek uçucu Teğmen olarak 1946 yılında Türkiye’ye döndü ve Eskişehir Hava Okulu’na atandı. 1949 yılında tekrar ABD’ye gönderildi. Dönüşte Eskişehir’de Hava Fotoğraf Okulu’nu kurdu ve 1955 yılında girdiği Hava Harp Akademisi’nden 1957 yılında mezun oldu ve 3. Hava Kuvveti İstihbarat Başkanlığı Foto Kıymetlendirme Subaylığına atandı. 1964 yılında Napoli Airsouth karargahına Eğitim Tatbikat ve Kıyı Daire Başkanı olarak atandı. 1965 yılında Tuğgeneral rütbesine terfi ederek 6. Ana Jet Üs Komutanlığı’na atandı. 1966 yılında Türkiye’ye döndü.
1969 yılında Tümgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbedeyken Hava Harp Akademisi Komutanlığı’na, 1971 yılında Hava Kuvvetleri Harekât Daire Başkanlığı’na, 1972 yılında Hava Harp Okulu Komutanlığı’na atandı.
1973 yılında Korgeneral rütbesine terfi etti. Bu rütbedeyken Hava Kuvvetleri İdari Kurmay Yar Başkanlığı, 1. Taktik Hava Kuvveti Komutanlığı ve CENTO Türk Askerî Temsil Heyeti Başkanlığı görevlerinde bulundu, 1977 yılında Orgeneral rütbesine terfi ederek Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne atandı. 21 Ağustos 1978 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı. 12 Eylül 1980 tarihinde içinde bulunduğu cuntanın gerçekleştirdiği darbeden sonra, aynı zamanda Millî Güvenlik Konseyi üyeliği görevini de yürüttü. 6 Aralık 1983 tarihinde kendi isteği ile emekli oldu.
Evli ve 2 çocuk babasıydı. 9 Temmuz 2015 tarihinde organ yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti. Cenazesi Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. (8)

NEJAT TÜMER

1944’te Deniz Harp Okulu’nu bitirdi. 1955’de Harp Akademisi’ni bitirdi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde çeşitli kademelerde görev yaptıktan sonra 1967-1970 yılları arasında tuğamiral, 1970-1974 yılları arasında Tümamiral, 1974-1978 yılları arasında Koramiral, 1978-1983 yılları arasında oramiral rütbesiyle hizmet gördü.
12 Eylül Darbesi’nden sonra, aynı zamanda Milli Güvenlik Konseyi üyeliği görevini de yürüttü. 6 Aralık1983 tarihinde kendi isteği ile emekli oldu. 1983-1989 arasında Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeliği yaptı.
29 Mayıs 2011 tarihinde Böbrek kanseri tedavisi gördüğü Haydarpaşa GATA’da hayatını kaybetti. Naaşı Selimiye camii’nden kaldırılarak Zincirlikuyu mezarlığı’na defnedildi.
Evli ve 2 çocuk babasıydı. (9)

NURETTİN ERSİN

Öncelikle 1931 yılında Hocailyas Ortaokulu’ndan mezun oldu. 1935 yılında Bursa Işıklar Askeri Lisesi’nden, 1937 yılında Piyade Asteğmen rütbesi ile Harp Okulu’ndan mezun oldu. 1938 yılında Piyade Sınıf Okulu’nu bitirdi. 1945 yılına kadar çeşitli birliklerde Takım ve Bölük Komutanlığı görevlerinde bulundu. 1945 yılında girdiği Harp Akademisi’ni 1948 yılında bitirerek Kurmay oldu. 1964 yılına kadar çeşitli karargâh ve birliklerde görev yaptı.
1963 yılında tuğgeneral, 1966 yılında tümgeneral, 1970 yılında korgeneral ve 1974 yılında orgeneral rütbesine terfi etti. Tuğgeneral rütbesi ile 3. Ordu Kurmay Yarbaşkanlığı, 66. Tümen Komutan Yardımcılığı ve Vekilliği, Genelkurmay Etüt ve İnceleme Heyeti Üyeliği, MİT Müsteşarlığı, Tümgeneral rütbesi ile aynı göreve devam ederek takiben 4. Piyade Tümen Komutanlığı, Korgeneral rütbesi ile Batı Menzil Komutanlığı, MİT Müsteşarlığı 6. Kolordu ve Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı görevlerinde bulundu. 1974 Kıbrıs Harekâtı’nda birliklere bizzat Kıbrıs’ta komuta etti. Orgeneral rütbesinde Yüksek Askeri Şura Üyeliği, 22 Ağustos 1975 ile 5 Ocak 1976 tarihleri arasında Jandarma Genel Komutanlığı yaptı. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve 1. Ordu Komutanlığı görevini takiben 9 Mart 1978 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı.
12 Eylül Harekâtı’ndan sonra, aynı zamanda Milli Güvenlik Konseyi Üyeliği görevini de yürüttü. 1 Temmuz 1983 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı’na atanarak Milli Güvenlik Konseyi Üyeliği görevine devam etti. 3 Aralık 1983 tarihinde kendi isteği ile emekli oldu. (10)

KENAN EVREN

Türk asker ve devlet adamı; Türkiye’nin 7. Cumhurbaşkanı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 17. Genelkurmay Başkanı. Kenan Evren, 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra devlet başkanı unvanını almış, 1982 Anayasasının halkoyuna sunulup yürürlüğe girmesi ile birlikte Türkiye’nin yedinci cumhurbaşkanı olmuştur (1982-89).

18 Haziran 2014 tarihinde, Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 12 Eylül 1980’de dönemin başbakanı Süleyman Demirel’e muhtıra vermek, T.C. Anayasasını ve Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan müebbet hapis cezası verilmesine ve orgenerallik rütbesinin erliğe düşürülmesine karar verildi. Yargıtay’da onanmalarıyla kesinlik kazanacak kararların, 24 Kasım 2014 itibarı ile Yargıtay sürecine henüz başlanmamıştı. Evren’in ölümünün ardından Yargıtay süreci devam eden kamu davası düşmüş oldu.
9 Mayıs 2015’te, tedavi gördüğü Gülhane Askerî Tıp Akademisi’nde 97 yaşında hayatını kaybetti 11

8) DEMİREL HÜKÜMETİ FESHEDİLDİ…
Bu müdahale ile 6. Süleyman Demirel hükümeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi feshedildi, sendika ve derneklerin faaliyetleri durduruldu ve genel sıkıyönetim ilan edildi.
1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve bir askeri dönem başladı. Bu dönem yaklaşık 9 yıl sürdü.
12 Eylül 1980 darbesinin ardından partiler lağvedildi, parti liderleri önce askeri üslerde gözetim altında tutuldu, ardından yargılandı. 12

9) LİDERLER İÇİN HAMZAKÖY VE UZUNADA DÖNEMİ
Darbenin gece 03.00’te ilanından sonra aynı gün sabah saat 05.30’da Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan’a Genelkurmay Başkanı Evren tarafından birer tebliğ gönderildi.
Tüm tebliğlerde, “TSK yönetime el koymuştur. Hükümetiniz feshedilmiş, parlamento üyeliğiniz düşmüştür. Talimatı getiren subayın ikazlarına uyunuz” ifadesi kullanıldı, liderlere gidecekleri adresler de belirtiliyordu.
Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel için Hamzaköy Gelibolu adresi belirtilirken, Necmettin Erbakan’a ise Uzunada İzmir adres olarak gösterildi.
Ecevit ve Demirel eşleriyle birlikte aynı uçakla Hamzakoy’a götürüldü. Yaklaşık bir ay boyunca, 11 Ekim 1980’e kadar burada kaldılar.
Necmettin Erbakan ise aynı gün uçakla Uzunada’ya götürüldü.
Alparslan Türkeş evinde bulunamadığı için Milli Güvenlik Konseyi, 13 Eylül’de bir bildiri ile teslim olmaması halinde suçlu duruma düşeceğini belirtti. Bunun üzerine Türkeş 14 Eylül’de Ankara Merkez Komutanlığı’na teslim oldu ve Uzunada’ya gönderildi. 13

10) 12 EYLÜL BİLANÇOSU
Darbe sonrası Türkiye Cumhuriyeti kamu ve kuruluşlarında dönemin devlet yöneticilerinin emri ile anarşist ilan eden 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, yine Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi ve 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1’i Asala militanı). İdamları istenen 259 kişinin dosyası Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderildi. Yine 71 bin kişi Türk Ceza Kanunu’nın 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı, 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
Aynı dönem 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı ve aralarında Hürriyet, Millî Gazete ve Ortadoğu’nun da olduğu 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü, 14 kişi aynı dönem yapılan açlık grevlerinde öldü, 16 kişi -kaçarken- vuruldu, 95 kişi -çatışmada- öldü, 73 kişiye -doğal ölüm raporu- verildi, 43 kişinin -intihar ettiği- bildirildi.14

11)ZİNCİRBOZAN

Siyasi partilerin yeniden kurulmasına izin verilmiştir. Ancak Millî Güvenlik Konseyi’nin yayınladığı 31 Mayıs 1983 tarih ve 79 sayılı kararıyla Adalet Partisi’nden Süleyman Demirel, Ali Naili Erdem, Ekrem Ceyhun, Saadettin Bilgiç, Nahit Menteşe, Yiğit Köker, İhsan Sabri Çağlayangil, Cumhuriyet Halk Partisi’nden Sırrı Atalay, Metin Tüzün, Celal Doğan, Deniz Baykal, Ferhat Aslantaş, Süleyman Genç, Yüksel Çakmur, Büyük Türkiye Partisi’nden Hüsamettin Cindoruk ve Mehmet Gölhan olmak üzere 16 eski siyasetçi 121 gün süreyle Çanakkale Lapseki ilçesindeki Zincirbozan askerî üssünde zorunlu ikamette tabi tutulmuştur.
Millî Güvenlik Konseyi’nin yeni kurulan partilerin kurucularını veto etmesi ve bazı partilerin ülke genelindeki gerekli teşkilatlanmayı seçim dönemine yetiştirememeleri nedeniyle 6 Kasım 1983 genel seçimlerine katılmasına izin verilmeyen Büyük Türkiye Partisi’nin devamı niteliğinde olan Doğru Yol Partisi, Sosyal Demokrasi Partisi ve Refah Partisi’ne “Yasaklılar”, Millî Güvenlik Konseyi tarafından genel seçimlere katılmalarını uygun bulunan Emekli Orgeneral Turgut Sunalp’in liderliğindeki Milliyetçi Demokrasi Partisi, eski Başbakanlık Müsteşarı Necdet Calp’ın liderliğindeki Halkçı Parti ve 24 Ocak Kararları’nı hazırlayan Turgut Özal’ın liderliğindeki Anavatan Partisi’ne “İcazetliler” veya “6 Kasım partileri” denilmiştir. 15

12) 12 EYLÜL YARGILANMASI

Darbe sonrası hazırlanan 1982 anayasasında yer alan geçici 15. madde ile 12 Eylül’ü gerçekleştiren Millî Güvenlik Konseyi ile bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümet ve Kurucu Meclis üyeleri hakkında dava açılması engellenmiştir.
2000 yılında Adana savcısı Sacit Kayasu Kenan Evren hakkında iddianame hazırladı. Fakat, Kayasu’nun iddianamesi kabul edilmedi. Kayasu ilk olarak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kınama cezası aldı. Daha sonra Yargıtay tarafından “görevi kötüye kullanmak” ve “askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif” suçundan mahkûm edilen Kayasu’yu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu meslekten ihraç etti. Avukatlık yapma hakkı dahi elinden alınan Kayasu, ihraç kararı üzerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde dava açtı. 2008’de sona eren davada “ifade özgürlüğünü kısıtladığı” için Türkiye 41 bin avro tazminata mahkûm edildi.
Mayıs 2010’da meclisten geçen ve cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulan 26 maddelik anayasa değişikliği paketindeki maddelerden biri de “geçici 15. madde”nin kaldırılmasıyla ilgiliydi. Bu maddenin kaldırılmasıyla 12 Eylül Darbesi ile ilgili suçların zaman aşımına uğrayıp uğramayacağı konusunda farklı görüşler ortaya atıldı.

13) 12 EYLUL HALKTA YANSIMASI

Tabi ki her darbe devleti 50 yıl geriye götürmüştür. Birçok cinayetler, işkenceler, idamlar, yargılamaların adilsizligi Türk toplum yapısında derin izler bırakmıştır. 12 EYLÜL özellikle bir jenerasyonun insan sağlığına, sosyoloji yapısını ve bir sonraki jenerasyonun sağ sol çatışmalarını yeniden başlamasına, bilim için atanan akademisyenlerin de bu sağ sol çatışmasının yerinde yer alması ve bilim adına dünyaya herhangi birşeyin yansımamasıdır.

14) 12 EYLÜL’ÜN SOSYOLOJİSİ

12 Eylül darbesinin ağırlıklı olarak idamlar ve işkenceler ile anılarak sorgulanmasına yönelik yaklaşımın yetersizliği açıktır. Elbette “bir ondan bir bundan idam edelim” mantığının bu yönü ve işkenceler sorgulanmalıdır, suçlular cezalandırılmalıdır. Ama Türkiye’yi uzun vadede, Batı liberal-kapitalist medeniyetin toplum anlayışına bağlayan 12 Eylül darbesinin soyut değerler üzerindeki etkilerinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Bu ahlaki kültürel, metafizik algı içeren soyut değerlerin tahribi, günümüze değin medeniyetimizi ve ülkemizi oldukça zor süreçlerle sokmuştur.

11 Eylül 1980; Türkiye’de anarşi, sokak çatışmaları, bombalamalar, silahlı çatışmalar had safhaya çıkmıştır.

Toplum ise; huzursuz, güvenlik kaygısı içinde, küçük ve orta çap esnaf işyerini tehdit altında gören bir ruh hali içerisindedir.

Devlet kurumu ise çeşitli bölgelerde sıkıyönetim ilanı ve başta polis olmak üzere ikiye ayrılmış bir bürokrasi çerçevesi oluşmuştur.

Halk ise bir yandan geçim derdinde kuyruklara alıştırılmış korku-umutsuzluk ekseninde bir yaşam biçimi, öte yandan ise insanlar canlarını, mallarını ve çocuklarını koruma konusundaki acziyetlik içerine sokularak sindirilmişlik benimsetilmiştir.

Ve büyük gün, Türk kapitalizminin uğurlu günü, Türk jakobenliğinin kutsal günü yani: 12 Eylül 1980 yani Darbe.

Bu gün de, bir önceki gün olan 11 Eylül’deki sayılan olaylar bıçakla kesilmiş gibi ortadan kayboldu.

Neredeydi bu devlet, neredeydi bu askerler…

11 Eylül’de ki bu kaoscu sosyal hadisler, kendi doğası içinde olmuş olsa yani kurgu olmaktan uzak olsa, 12 Eylül günü bu olayların birden bire kesilmemesi gerekmekteydi. (Yani bilim meseleye böyle bakar). Buna göre 12 Eylül’de bunların birden kesilmesi ise konun rasyonalite ölçüleri içerisinde sosyoloji biliminin toplum okumasına yönelik teorileri ile açıklanmayı zora sokmaktadır.

12 Eylül 1980 darbesi ortaya koyduğu etkiler itibariyle;

Gelenekselci Türkiye’den daha Batı liberal-kapitalizmine bağlayıcı taklitçi, seküler bir Türkiye’nin inşasını gerçekleştirmiştir,

Liberal-kapitalizmci devlet aklına sahip laik, laisizmci, pozitivist ama sol görünümlü olan bürokrasinin iktidar alanını güçlendirmiştir,

Bu bürokrasi; seküler, laisizmci liberal-kapitalist büyük İstanbul sermayesinin öncesi dönemden çok daha hızlı büyümesine devlet içinde hükümranlık yoluyla mekanik önderlik etmiştir,

Yine bu bürokrasi başta ekonomi, siyasi, kültürel alanlardaki devlet organları içinde büyük İstanbul sermayesine devlet kaynaklarının aktarılması konusunda (yasalar, yönergeler ve darbelerle) kılavuzluk görevini ifa etmiştir,

Türkiye’de seçmenelerin yaklaşık %60-70 ‘i olan Türk geleneksel sağı , kendi değerleri yerine liberal-kapitalizme olumlu yönde çıktı sağlayan liberal–merkez sağ anlayışı ile hükümetleri kurarak/kurdurularak, bu yolla, devleti yöneten sol görünümlü ama esasta liberal-kapitalist laisizmci jakoben yapının iktidarını sağlamlaştırmıştır. Böylece gelenekselci mukaddesatçı kesimin oylarıyla liberal-kapitalist Türk jakobenizminin, “devlet” aygıtına hükümrancı bir mantıkla yön vermesi sağlanmıştır,

Gelenekselci partiler liberal-kapitalizmin içinden bir toplum algısının oluşmasına hizmet ederek, Türk milli ve muhafazakârlık düşüncesini ve siyasetini bu anlayışa göre yönetmişlerdir,

12 Eylül darbesinin Türk toplumuna iki yönlü etkisi görmek gerekir. Birincisi; toplumsal realite açıdan liberal- kapitalist ekonominin oluşması sağlanarak, toplumun geleneğinden uzaklaşarak materyalistleşmesine, bireyselleşmeye yol açılmıştır. İkincisi ise toplumun soyut değerlerindeki aşınmayı gerçekleştirerek, milli ve manevi kültürün zaafa uğraması sağlanmaya çalışılmıştır. Bunun sonucu olarak da;

Aile kurumunun niteliğindeki aşınmanın ortaya çıkması,

Hedefsiz bir gençliğinin idealsizleştirilmesi sağlanarak, ülkenin geleceği karartılmak istemiştir,

Ekonomide güçlü zayıfı ezer mantığı ile Türk toplumunun özgün dayanışmacı sosyo- ekonomi anlayışı yerine bencileştirici bir ekonomik yapının oluşması sağlanmıştır. Bu yolla toplumda insanlar yalnızlaşmıştır. Mutsuz ve para peşinde koşan dünyacı insan tiplerinin oluşması sağlanmıştır,

Kadim değerlerimiz liberal-kapitalist mantık içinden ele alınarak, özünden ve özgün dinamiklerinden uzaklaştırılmış bir çerçeveye oturtulmuştur. Böylece “yapay kadim kültür” çerçevesinden Türk–İslam medeniyet algısının Protestancı bir yaklaşıma yönlendirilme uğraşı ortaya çıkmıştır,

Buna bağlı olarak Türk toplumun milli karakteri ve İslam şahsiyetine yönelik ahlak algısı yozlaştırılmaya uğratılarak, Türk toplumun kadim değerli yapısının “sosyal çözülmeye” tabi kılınması sağlanmaya çalışılmıştır.

Sonuç itibariyle 12 Eylül darbesinin ağırlıklı olarak idamlar ve işkenceler ile anılarak sorgulanmasına yönelik yaklaşımın yetersizliği açıktır. Elbette “bir ondan bir bundan idam edelim” mantığının bu yönü ve işkenceler sorgulanmalıdır, suçlular cezalandırılmalıdır. Ama Türkiye’yi uzun vadede, Batı liberal-kapitalist medeniyetin toplum anlayışına bağlayan 12 Eylül darbesinin bu soyut etkilerinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Bu ahlaki kültürel, metafizik algı içeren soyut değerlerin tahribi, günümüze değin medeniyetimizi ve ülkemizi oldukça zor süreçlerle sokmuştur. 16


KAYNAKÇA

1)Resmi Gazete 12 Eylül 1980 1. Nolu Mükerrer Kararname Milli Güvenlik Konseyi 1. Nolu Bildirisi
2)https://paratic.com/12-eylul-1980-askeri-darbesi/ (PARATİC- 12 EYLÜL DARBESİ)
3) Resmi Gazetesi 12 Eylül 1980 1. Nolu Mükerrer Kararname Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Org. Kenan Evren’in Türk Milletine Açıklaması sy.1
4) Resmi Gazetesi 12 Eylül 1980 1. Nolu, 2 Nolu, 3.Nolu 4.Nolu ve 5. Nolu Kararları sy. 6-7-8-9.
5) 1982 T.C. Anayasası Altıncı Kısım Geçici Madde 1 ve 2. Sy.35
6)tr.wikipedia.org/wiki/Milli_Güvenlik_Konseyi)
7)tr.wikipedia.org/wiki/Sedat_Celasun) Wikipedia Ansiklopedisi
8)tr.wikipedia.org/wiki/Tahsin_Sahinkaya) Wikipedia Ansiklopedisi
9)tr.wikipedia.org/wiki/Nejat_Tumer) Wikipedia Ansiklopedisi
10)tr.wikipedia.org/wiki/Nurettin_Ersin) Wikipedia Ansiklopedisi
11)tr.wikipedia.org/wiki/Kenan_Evren) Wikipedia Ansiklopedisi
12)Resmi Gazete 12 Eylül 1980 1. Nolu Mükerrer Kararname Milli Güvenlik Konseyi 1. Nolu Bildirisi sy. 6
13)Resmi Gazete 14 Eylül 1980 Resmi Karar Milli Güvenlik Konseyi 13 Nolu Bildirisi’nin 2. fıkrası kararı syf. 8
14)Türkiye Büyük Millet Meclisi resmi internet sitesi; Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun 2 Mayıs 2012-28 Kasım 2012 arasında yaptığı çalışmalarının sonucunda yayınlanan rapor:’’ Sırasayı 376 Cilt 1, Sayfa 15, Paragraf 4)
15) tr.wikipedia.org/wiki/12_Eylül_Darbesi
16)www.ozgunsosyaldusunce.com/12-eylül-darbesinin-sosyoloji.html (Özgür Sosyal Düşünce- 12 Eylül Darbesinin Sosyolojisi

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR

blank