Olağanüstü hal doktrinde birçok farklı tanımlamaya tabi tutulmuştur. Gören ‘kamu düzeni’ kavramını ele alarak “hak ve hürriyetlerin kullanılabilmesi için, kamu düzeninin herhangi bir şartla bozulmamasını” gerekli görmüş ve bu şartların olmadığı durumu olağanüstü hal olarak tanımlamıştır. Atay’a göre olağanüstü hal: “normal zamanlarda sahip olduğumuz özgürlüklerin geçici olarak sınırlandığı ya da ertelendiği bir rejimdir.” Arsel ise “devletin güvenlik ve selametini tehlikeye düşüren büyük bunalım halleri” olarak yorumlamıştır.”[1]
Normal hallerde bir yönetim usulü hakim olduğu gibi olağanüstü haller içinde hukuk çerçevesinde bir yönetim gereklidir. Olağanüstü yönetimleri Tanör şöyle tanımlar: “kaynağını anayasada bulan, anayasal kurallara göre yürürlüğe konulan, yasama ve yargı organlarının denetiminde varlığını sürdüren rejimlerdir. Bu nedenle, olağanüstü yönetim usulleri, yürütme organına önemli yetkiler vermesine, hak ve özgürlükleri önemli ölçüde kısıtlamasına karşın, demokrasilerde sonuçta bir hukuk rejimidir.” Burada olağanüstü yönetimde hukuk devleti olmanın gereği ve anayasa ilişkisine dikkat çeken Yüzbaşıoğlu ise şöyle değerlendirir: “demokratik hukuk devletinin anayasaları, olağan ve olağanüstü rejim düalizmini kurumsallaştırır. Bu bağlamda, olağanüstü rejimlerin normatif çerçevesinin öncelikle anayasalarla belirlenmesi insan hakları yönünden bir güvence, hukuk devleti içinde bir zorunluluktur.” Yani burada olağanüstü yönetim hukuksal bir çerçeveye alınır.[2] Olağan ve olağanüstü dönem aynı şartlarda değerlendirilemez. Gözler bu konuda ‘olağan dönemde hukuka aykırı olan bir kolluk eylem ve işlem olağanüstü hal döneminde hukuka uygun kabul edilebilir’ diyerek belirtmiştir.[3]
Olağanüstü hal yönetim usulleri demokrasiye aykırı bir tutum oluşturmaz. Bu konuda destekleyici görüşlerde mevcuttur. Kuzu olağanüstü halin amacını ‘kendi korumasını sağlamak görev ve hakkına sahip olan demokratik devletin kendini koruması’ olarak tanımlarken; Ünal: ‘toplum ve devlet hayatındaki önemli kriz durumlarında, can güvenliği, başını sokabileceği bir şey düşünmeyen halkın istediği tek şey, barış, huzur ve güveni sağlayacak kuvvetli bir yönetim’ şeklinde değerlendirir. Kuvvetli yönetimin varoluş şeklinde ise olağan dışı yetkilerin bulunmasından bahseder.[4]
Olağanüstü hale başvuru usulleri soyut unsurlarla belirlenmiştir. Somut bir sınır zor olsa bile demokratik ülkeler için ‘olmazsa olmaz’ ilkeler bulunduğunu belirten Behçet, ‘Halk Egemenliği’ ilkesine yönetim organlarının bağlılığının önemli bir kısas olduğunu belirtmiştir. Olağanüstü halin ilanına gitme kararı da yine tartışılan bir konudur. Gerçekten gerekli halin ortaya çıkmadığı hallerde siyasi argüman haline gelebilir. Burada sınırı Kuzu şöyle çizer: “olağanüstü hale başvurmak için gerekli şartlardan birisi de devletin normal olanaklarıyla tehlikeye karşı koyamamasıdır. Yani devlet önce normal yetki ve araçları kullanacak, eğer olayları önleyemez ise o zaman Anayasa’da öngörülmüş olan olağanüstü hal yetkilerine başvurabilecektir. Ani gelişen durumlarda normal usullere başvurmak zaman kaybı olacağından doğrudan doğruya olağanüstü yönetim usullerine geçilebilecektir.”[5]
Türkiye’de 1982 Anayasasına kadar gelen süreç içerisinde seyrine bakıldığında ilk olarak 1924 Anayasasında düzenleme olarak karşımıza çıkar. 74, 78 ve 86. maddelerde sıkıyönetim ve olağanüstü hal ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır. Bu dönemdeki düzenlemelerden ilkine Takrir-i Sükun Kanunu örnek verilebilir. 1925 yılında Doğu ve Güneydoğu Anadolu da ortaya çıkan ayaklanmalar için düzenlenmiştir. Kanun hükümete huzur ve düzeni bozan her türlü kalkışma ve yayını önleme hakkı tanımıştır.[6] Bir diğer düzenleme 1934 tarihli Polis Vazife ve Salahiyeti Kanunu’dur. Burada konumuzu ilgilendiren asıl 18. maddedir. Madde de olağanüstü dönemlerde ve bu dönem müddetince, o yerin en büyük mülki amirine kamu düzeni açısından tehlikeli gördüğü kişileri, şüpheli şahısları nezaret altına alma yetkisi vermiştir. Daha sonra bu kanun 1948’de kaldırılmıştır. II. Dünya Savaşı sonrası dönemde de olağanüstü hal kanunları çıkarılmıştır. Burada karşımıza Milli Koruma Kanunu çıkar. Milli Koruma Kanunu’nu diğer kanunlardan ayıran yanı olağanüstü dönem boyunca geçerli olması, normal dönemde yürürlükten kalkmamakla birlikte uygulanmakta olmasıdır. Milli Koruma Kanunu olağanüstü hallerin neler olduğunu şöyle sıralamıştır: “umumi ve kısmi seferberlik, devletin bir harbe girme ihtimali ve Türkiye Cumhuriyeti’ni de ilgilendiren yabancı devletlerarasındaki savaş hali.” Kanun uzun süre yürürlükte kalırken 16 Eylül 1960 tarihinde bir kararname ile kaldırılmıştır. Bu dönemde olağanüstü hali Bilgen şöyle değerlendirir: “olağanüstü haller geniş anlamada devletin kendi varlığını ve pozitif hukuk düzenini korumak amacıyla zorunlu her türlü eylem ve işlemi yapabilmesini, hukuk kuralları dışına çıkabilmesini haklı gösteren bir olgu olarak tanımlanıyor. Bu tanımla olağanüstü haller kaos hallerinde devletin varlığını korumak ve savunmak için bunun bir görev değil aynı zamanda bir hak olmasını da sağlar.”[7]
1961 Anayasası’na bakıldığında 123. ve 124. Maddelerinde olağanüstü hal hükümlerine yer verdiği görülür. 1961 Anayasası’nda olağanüstü hal, sıkıyönetim ile birlikte tüm olağanüstü yönetim usullerini kapsayan bir haldedir. Yürütme 1961 Anayasası kapsamında olağanüstü halde geniş yetkiler alamasa da daha önce çıkan kanunlar icra vekillerine yetkiler tanır. Bunların başında Milli Koruma Kanunu ve Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu gelir. 1960’da uygulamadan kalkan Milli Koruma Kanunu yürürlükten kalkmamıştır. 1939 tarihli Milli Müdafaa ve Mükellefiyeti Kanunu’nun amacını Behçet Şöyle açıklar: “genel veya kısmi seferberlik halinde ve olağanüstü hallerde yapılacak seferberlik hazırlıkları ile kıtaların nakli esnasında, alelade vasıtalarla temin edilemeyen bütün askeri ihtiyaçları veya hizmetleri bu kanun hükümleri çerçevesinde vermeye ve yapmaya her şahsın borçlu olduğuna ilişkin hükümler içeren bir kanundur.” Tanör 1961 Anayasası’nın en büyük eksikliğini “Olağan Sivil” durumla, “Olağanüstü askeri” durum arasında bir “Olağanüstü Sivil” kategori öngörmemiş olması olarak değerlendirir.[8]
1982 Anayasası diğer anayasalardan farklı olarak olağanüstü yönetim usullerini ‘olağanüstü hal’ ve ‘sıkıyönetim’ olmak üzere ayrı başlıklar altında incelemiştir.[9]Özbudun ise 1982 Anayasası için ayrımı 3 başlıkta yapar: “bunlardan birincisi, 1961 Anayasasının 123. Maddesinde düzenlenen duruma tekabül eden olağanüstü haldir. İkinci olağanüstü hal rejimi ise şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması sebebiyle ilan edilen olağanüstü haldir. Üçüncü olağanüstü yönetim usulü ise sıkıyönetimdir.” Üçünü birbirinden ayıran temel fark sebep ve konu unsurları üzerinde canlanır. Özbudun farkı şöyle açıklar: “konu deyimiyle rejimin muhtevası veya hüküm ve sonuçları kastedilmektedir. Buna karşılık, yetki ile usul ve şekil unsurları bakımından aralarında önemli bir fark yoktur.” Üçünün benzer yönleri ise şu şekilde sıralanır: cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulu tarafından ilan edilirler, Resmi Gazetede yayınlanırlar ve TBMM onayına sunulurlar. Usul ve şekilsel bir fark ise şiddet olayları sebebiyle ortaya çıkan olağanüstü hal ve sıkıyönetimde Bakanlar Kurulu karar vermeden önce MGK’nın görüşünü almak zorundadır.[10]
1982 Anayasasına göre olağanüstü hal cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulunun kararı ile yürürlüğe girer. 1982 Anayasası olağanüstü hal oluşturan durumları madde 119 ve madde 120 de şöyle sıralar: “tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım halleri; Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hallerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması halleridir.”[11]
Olağanüstü hali oluşturan durumlar nerede ortaya çıkmışsa sadece o yerlerde ilan edilir. Olağanüstü hal ilanında süre 6 aydır fakat her defasında 4 ayı geçmemek üzere uzatılabilmesi TBMM’den istenebilir. Madde 121 şöyle açıklanmıştır: “Meclis olağanüstü hal süresini değiştirebilir, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında 4 ayı geçmemek üzere, süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.”[12] Şiddet olayları dolayısıyla olağanüstü hal ilanından önce MGK’nın görüşünün alınması gerekirken doğal afet sebebiyle ilan edilecek olağanüstü hal için MGK’nın görüşü gerekmez.[13]
Olağanüstü hal kararları diğer Bakanlar Kurulu kararları gibi olsa bile cumhurbaşkanının buradaki iradesi bakımından diğer kararlardan ayrılır. Diğer kararlarda cumhurbaşkanı karara sonradan eklenen bir yapıda iken olağanüstü halde kararın oluşumuna katılan kurucu bir yapıdadır. Hatta Tanör buradaki yetkiyi açıklarken şu tanımı kullanır: “cumhurbaşkanının iradesinin olmadığı bir karar tekemmül etmemiş değil, aslında hiç oluşmamıştır. Olağanüstü hal ilanı kararı, organik bakımdan idari, konusu bakımından bireyseldir, şart işlemdir.”[14]
Olağanüstü hal kararının yürürlüğe girip sonuç ortaya çıkarabilmesi için Resmi Gazetede yayınlanması gerekir. Burada dikkat çekilecek nokta TBMM onayıdır. Resmi Gazetede onaylanmış olsa bile TBMM olağanüstü hal kararını kaldırırsa ilan edilmiş ve uygulanan olağanüstü hal ortadan kalkar. Onay daha çok siyasi amaçlıdır. TBMM’nin aynen veya değiştirerek kabul ettiği olağanüstü hal kararı onay ile birlikte ne kadar Bakanlar Kurulu kararı olsa da TBMM kararı halini alır.[15] Olağanüstü hal kararının Resmi Gazetede yayınlanması ona 2 önemli özellik katar. Bunları Gemalmaz şöyle sıralar: “bu yolla her türlü denetimden uzak, olağanüstü rejim uygulamalarının önlenmesi ve Türkiye’nin de kabul ettiği ulusal üstü kuruluşlar tarafından, bu durumun kabul edilmesinin sağlanması.” Olağanüstü hal sadece Resmi Gazetede değil ondan farklı olarak Türkiye radyo ve televizyonuyla ve Bakanlar Kurulunca gerekli görülen hallerde diğer organlarca da ilan edilebilecektir.[16]
Olağanüstü halin ortadan kalkması için süresinin dolması yeterlidir. Fakat onaylanmadan önce cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan bakanlar kurulu kararıyla, onaylandıktan sonra ise TBMM kararıyla sona erebilir.[17]
Olağanüstü halde cumhurbaşkanına tanınan yetki sembolik ve gerekirse kullanılabilir şeklinde bir yetki olmayıp aktif ve yönlendirici bir niteliktedir. Hatta Tanör yetkiyi şöyle sıralar: “cumhurbaşkanı bakanlar kurulunun gerçek başkanı sıfatı ve yetkisiyle, kurul toplantılarında politik görüşlerini ileri sürebilir; kurulu yönlendirebilir ve alınan kararlarda bakanlar kurulu ile eşit iradeye sahiptir.”[18]
Kaynakça
[1] Cemil, Çelik, Olağanüstü Hal ve Temel Hak ve Hürriyetler, Seçkin Hukuk Yayınları, Ankara 2010, 26.
[2] Bülent Tanör, Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, Beta, İstanbul 2012, s. 413-414.
[3] Cemil, Çelik, Olağanüstü Hal ve Temel Hak ve Hürriyetler, Seçkin Hukuk Yayınları, Ankara 2010, 104.
[4] Cemil, Çelik, Olağanüstü Hal ve Temel Hak ve Hürriyetler, Seçkin Hukuk Yayınları, Ankara 2010, 104.
[5] Muhammet Behçet, Olağanüstü Hal Uygulaması ve Teorik Temelleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2014, s. 54.
[6] Muhammet Behçet, Olağanüstü Hal Uygulaması ve Teorik Temelleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2014, s. 45.
[7] Muhammet Behçet, Olağanüstü Hal Uygulaması ve Teorik Temelleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2014, s. 46-47.
[8] Muhammet Behçet, Olağanüstü Hal Uygulaması ve Teorik Temelleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2014, s. 48-51.
[9] Cemil, Çelik, Olağanüstü Hal ve Temel Hak ve Hürriyetler, Seçkin Hukuk Yayınları, Ankara 2010, s. 34.
[10] Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Hukuk Yayınları, Ankara 2011, s. 364-365.
[11] Bülent Tanör, Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, Beta, İstanbul 2012, s. 415.
[12] Bülent Tanör, Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, Beta, İstanbul 2012, s. 416.
[13] Bülent Tanör, Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, Beta, İstanbul 2012, s. 157.
[14] Bülent Tanör, Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, Beta, İstanbul 2012, s. 416.
[15] Bülent Tanör, Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, Beta, İstanbul 2012, s. 416.
[16] Cemil, Çelik, Olağanüstü Hal ve Temel Hak ve Hürriyetler, Seçkin Hukuk Yayınları, Ankara 2010, 125-126.
[17] Bülent Tanör, Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, Beta, İstanbul 2012, s. 417.
[18] Bülent Tanör, Necmi Yüzbaşıoğlu, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, Beta, İstanbul 2012, s. 423.