III. Selim Döneminde Osmanlı Devleti
Fransa’da mutlak monarşinin yıkılıp tarihin kırılma noktasına gelindiği bir zamanda, 1789 yılında tahta gelen III. Selimin hükümdarlığı süresince dünya, dolayısıyla Osmanlı Devleti de büyük çalkantılardan geçiyordu. Fransa’da ihtilal olmuş, bağımsız bir Amerika Devleti kurulmuş, milliyetçi ayaklanmalar başta kıta Avrupası olmak üzere bölgelerde kendisini göstermeye başlamış, haber alma ve entelektüellik artmış, mutlak monarşiler zayıflamış hatta bazıları yıkılmış, ticaret ve ekonomik büyüme gelişmiş… Dünyada bu gelişmeler görülürken Osmanlı’da da büyük gelişmeler meydana geliyordu. 1768-1774 savaşı sonrası yapılan antlaşmada Kırım’ın kaybı ve Rusya’ya ödenmesi konusunda anlaşılan ağır tazminat Osmanlı’da büyük hasara neden olmuştur. Yüzyıllardır Osmanlı Devleti hakimiyetinde bulunan Kırım, coğrafi konumu itibari ile çok önemli bir stratejik bölge idi. Ayrıca Kırım’da müslüman ve Türk nüfusunun fazlalığı ve buradaki Rus hakimiyeti çabası Kırımdan Osmanlı’ya göçleri başlatmış ve bölgede büyük sosyo-ekonomik değişimler meydana gelmiştir. 10 yıl süren bir dehşet dengesinden sonra 1784 yılında Osmanlı, Kırım’ın Rus toprağı olduğunu kabul etmiştir. Bunun yanında Avusturya ve Rusya’nın ‘Grek Projesi’[1] 1780 yılında başlamış ve Rusya tekrar –Avusturya’yı da müttefik alarak- Osmanlı üzerine gitmeye başlamıştır. Rusya bu dönemde ayaklanma başlatabileceği stratejik noktalarda konsolosluk problemleri çıkarmaya başlar, ayrıca Gürcistana kadar ilerler. 1787 yılının Ağustos ayında Rus elçinin zindana atılması ile savaş ilanı verilmiş oluyor ve 5 yıl sürecek olan yeni bir Osmanlı-Rusya -ayrıca Avusturya- savaşı başlıyor. Bastille hapishanesinin düştüğü yılda I. Abdülhamid’in hayatını kaybetmesi ile III. Selim tahta çıkıyor. Yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden ötürü kimse III. Selimin yerinde olmak istemezdi desek yanılmış sayılmayız. Tüm dünyanın dengesinin değiştiği yılda Osmanlı biraz daha toprak kaybediyor ve malî sıkıntıları düzelemeyecek noktalara doğru ilerliyordu. 1792 yılında yapılan Yaş Antlaşması ile ‘Özü’ Rusların hakimiyetine girmiş ve yine önemli bir stratejik noktayı kaybeden Osmanlı ayrıca Ruslarla olan ticari anlaşmaları bir kez daha teyit etmiştir.
Fransız ordusunda görev alan Napoleon Bonapart başarılı seferlerden dönmüş ve ordu içinde yükselerek prestijini artırmıştır. Yönetimle olan ilişkileri de göz önüne alınınca devrim Fransası için tehlike arz eden Napoleon Mısır’a sefere gönderilmiştir. 16. Yüzyılın 1. Çeyreğinde Yavuz Sultan Selim Mısır’ı Osmanlı topraklarına katmıştır ancak Mısır üzerinde hiçbir zaman merkezde olduğu gibi hakimiyet kurulamamıştır. Bölgedeki bir çok etnik unsur ve mezhebe bağlı olan insanlar Osmanlı egemenliğini kolektif olarak tanımamıştır. Başta Memlükler olmak üzere bölgedeki farklı güçler farklı siyasete neden olmuş ve Napoleon da 1798 yılında Mısır’a çıktığında bundan yararlanmıştır. Fransız İhtilalinin en büyük sonuçlarından olan milliyetçiliği Mısır’da yaymış, Mısır tarihi kitapları yazdırmış ve bölgenin tarihi eserlerini Fransaya götürmüştür. Askeri çıkarma yanında kültürel bir savaş da veren Napelon Mısır üzerinde etkisini göstermiş ve bölgede çalkantılar başlamıştır. Fransa kaynaklı Osmanlı paylaşım stratejisinin en önemli adımı Mısır’ı almaktır diyebiliriz. Osmanlının bölgeye hemen müdahalede bulunamaması Rusya ve İngiltere ile anlaşma yapmasına neden olmuştur. 1799 yılında askeri müttefiklik anlaşması yapılmış ve Rus ve İngiliz donanmaları Mısır’a Fransa’yı kovmak için hareket etmişlerdir. Bunun nedeni ise Avrupadaki değişen dengelerdir. Ne Rusya ne de İngiltere güçlü bir Fransadan yana değillerdir. Böylece tarihte ilk kez Rus savaş gemileri boğazlardan geçmiştir. Bu nedenle doğuya doğru hareket eden Napoleon ilk yenilgisini tadar. Ahmet Paşa’ya karşı mağlup olan Napoleon Fransaya döner ve önce ömür boyu konsüllüğünü ilan eder, sonrasında ise imparartorluğunu…
Napoleon’un Mısır’da başlattığı kargaşa daha büyük bunalımlara neden olur. Bölgeye güya Osmanlıya yardım için giden İngiltere, işgal 1802 yılında sona ermesine rağmen burayı terketmez. Ayrıca Rusya da 7 Adalardan ayrılmaz. Napoleon’un ortaya attığı milliyetçilik fikirleri Ruslar tarafından pekiştirilir ve Mısır halkı kışkırtılır. Bu durum ise yeni bir savaşa neden olacaktır…
Savaşın ve ihtilalin ortasında tahta çıkan III. Selim, yeni bir savaş ile karşı karşıyadır. 1805 yılı Osmanlı İmparatorluğunun en kritik dönemlerinden birini kapsar. Osmanlı sınırları içerisinde ilk milliyetçi ayaklanmalar 1804 yılında Sırbistan’da başlar. 1805 yılında ise Vahabi ayaklanması ortaya çıkar. Osmanlı yalnızca dış faktörler ile buhrana girmemiş, iç faktörler nedeniyle de oldukça sıkışmıştır. Rusya’nın Sırbistana destek olması ve Fransa’nın Osmanlı ile ilişkilerini düzeltmek istemesi üzerine Osmanlı yenii stratejiler izlemeye başlar. Fransanın desteği ile Ruslara karşı boğazları kapatan Osmanlı ayrıca Eflak-Boğdan beylerinden Rusyaya yakın olanların görevde bulunamayacağını söyler ancak istikrarlı olamaz ve elçiler tekrar tekrar değişir. Bu sırada Fransa da müttefik gözükürken içeride yeniçerileri kışkırtıyordur. İki taraftan da sıkışan Osmanlı Devleti Rusyanın Hotin’i işgali ile yeni bir savaşa girer. 1806 yılında başlayan Osmanlı-Rus savaşı 1812 yılına kadar devam eder ve ağır maddeler ile sonlanır. (Ayrıca İmparatorluğun nasıl bir durumda kaldığını belirtmek için Rusya ve Fransa arasında 1807 yılında yapılan askeri ve ekonomik Tilsit Antlaşmasını hatırlatalım.) Savaşın asıl güzergahı Balkanlardır. Bu savaşta düzensiz ordu nedeni ile ‘ayanların’ büyük etkisini görürüz.[2] Ordumuzun ilk müdahalede bulunabildiği 1807 yılında Kabakçı isyanı patlak verir. Tarih literatürüne baktığımızda bu olayın halen muallakta kalan kısımları bulunmakta ve net bir cevap alamamaktayız. Bu yalnızca III. Selim’e karşı gerici bir ayaklanma mıdır yoksa taht oyunlarının getirdiği bir komplo mudur sorusu ayrıca bir tartışma konusunu oluşturmaktadır. İsyanın sonucunda III. Selim tahttan indirilir, 1808 yılında Alemdar Paşa III. Selim’i tekrar tahta çıkarmak için İstanbul’a gelse de Selim öldürülür ve Alemdar Paşa sadrazamlığında II. Mahmut dönemi başlar. (Öncesinde çok kısa bir süre IV. Mustafa padişahlık yapmıştır.) Savaş ise Napoleon’un Moskova Seferine çıkması sebebi ile 1812 yılında Bükreş Antlaşmasıyla son bulur. Sonuçlar ise yine Osmanlı aleyhinedir. Eflak-Boğdan’a ve Sırbistan’a özerklik verilir. İlerleyen dönemlerde özerkliğin sınırları artacaktır. Peki III. Selim dönemi yalnızca savaşlardan ve kayıplardan mı ibarettir? Şimdi bu sorunun cevabını arayacağız.
III. Selim: Reformist Padişah
III. Selim’in ılımlı kişiliğinin yanında icraatlarının büyük önemi vardır. Bu dönemde en çok öne çıkan kurumlardan bir tanesi Meşveret Meclisidir. Peki I. Abdülhamit döneminde de varolan bu kurum neden bu dönemde etkisini göstermiştir? Çünkü Fransa’da ihtilal olmuş, Osmanlı Rusya ile bir savaş içerisinde ve Kırım, Özü gibi stratejik coğrafyalar kaybedilmiştir. İşte bu nedenlerle III. Selim oluşacak muhalefeti, tepkileri engellemek için ‘ortak sorumluluk’ düşüncesi ile Meşveret Meclisini ön plana çıkarmıştır. Fikri olan her statüde kişinin katılabildiği bu mecliste kararlar alınır ve oluşacak tepkiler baştan engellenirdi. Reformların yeri olan bu meclisin başlamasında önemli etkenlerden biri de III. Selimin tahta çıktığında ekonominin çok kötü bir vaziyette olması idi. Fikirler lâyihalar olarak sunulur, III. Selim 10 kişilik bir kurul ile layihaları incelerdi. Sonuçta 72 maddelik bir reform programı hazırlandı. İlk olarak Nizam-ı Cedit Ocağı kurulur. Çünkü Osmanlı uzun süredir gelişen Avrupa ordularına karşı yenilmektedir. Avrupa orduları hem teknolojik anlamda hem askeri disiplin anlamında Osmanlının önündedir. III. Selim de düzenli bir ordu ihtiyacı ile Nizam-ı Cedit’i kurar ayrıca bu ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için İrad-ı Cedid hazinesini oluşturur. En çok vergi getiren tütün gibi kalemler ve değerli mukataalar buraya aktarılır. Yeniçeri Ocağı da ıslah edilmeye çalışılır ancak Nizam-ı Cedit ile hiçbir zaman yıldızları barışmaz. Nizam ordusu belli kişiler tarafından ‘kafir özentisi’ bir ordu olarak lanse edilir ve yeniçeriler ile aralarında anlaşmazlıklar olur. Bu nedene Nizam ordusu gerektiği gibi kullanılamaz ve sonunda kapanmak zorunda kalır. Örneğin 1806 savaşında anlaşmazlıklar nedeni ile bu ordu savaşa gönderilememiştir.
Yine bu dönemde ilk daimi elçilikler açılmıştır. Osmanlıya gelen Baron De Todd, Humbaracı Ahmet Paşa gibi yabancı uzmanlar dışında Osmanlıda yetişmiş aydınlar da vardır. Bu elçilikler aracılığı ile sefaretnameler yazılmış ve Osmanlı yönetimine Avrupa’nın geldiği nokta aktarılmış ve reform projeleri sunulmuştur. Sürdürülebilir olmamasından dolayı başarısız olsa da Seyit Mustafa Efendi, Ebubekir Ratıb Efendi, Mahmud Raif Efendi gibi aydınların görüşleri bu dönemde oldukça önemlidir. Askeri, ekonomik, eğitim gibi alanlarda oluşturdukları Avrupa-Osmanlı mukayeseleri dönemi anlamakta fazlasıyla yardımcılardır.
Yeni askeri sistem, yabancı uzmanlar, daimi elçilikler gibi bir çok reform projesine imzasını atan III. Selim’in en büyük farkı bu projeleri planlı-programlı bir biçimde uygulamaya koyması idi. Ancak gerek dış faktörler gerek iç faktörler nedeni ile olsun reformlar süreklilik kazanamadı ve 1808 yılında III. Selim’in ölümü ile bu dönem de sona erdi.
[1] Kısaca Bizans İmparatorluğunun ihyası diyebileceğimiz Avusturya ve Rusya arasındaki bu anlaşma ayrı bir çalışmanın konusudur. İlgilisi için; bkz: Trandafir G. Djuvara, Türkiyenin Paylaşılması Hakkında 100 Proje, 2009, Gündoğan Yay.
[2] Osmanlıda ayanlar konusu oldukça kapsamlı olup ilgilenenler için bkz: Halil İnalcık-Donal Quataert, An Economic and Social History of the Ottoman Empire:’’Ayanlar Çağı’’, Eren Yay.
KAYNAKÇA
1- Abou-El-Haj, Rıfa’at Ali, Modern Devletin Doğası, İmge Yay, 2000
2- Akyıldız, Ali, Osmanlı Bürokrasisi ve Modernleşme, İletişim Yay, 2004
3- Kenan, Seyfi(der.), Nizam-ı Kadim’den Nizam-ı Cedid’e 3. Selim ve Dönemi, İSAM, 2011
4- Şakul, Kahraman, ”Nizam-ı Cedid Düşüncesinde Batılılaşma ve İslami Modernleşme”, Disiplinlerarası Çalışma Dergisi, Sayı 19, 2005, ss: 117-150
Not: Görsel https://modernlesmeosmanli.wordpress.com/3-selim-yenilikleri/adresinden alınmıştır.