GİRİŞ
Politik psikoloji adıyla önceki makalemde ele aldığım mevzu ; bireylerin, toplumların ve milletlerin birbirleriyle olan ilişkilerinin şekil almasında önemli bir rol oynamıştır. bu makalemde bahsetmiş olduğum seçilmiş travma ve seçilmiş zaferler adlı konu başlıkları ise aslında bize politik psikolojinin şekil almasına nelerin etki ettiğini gösteren iki önemli başlıktır. Algının nasıl yönetildiğine ve insanların toplumsal olaylara ne gözle bakması gerektiğine aslında politik psikolojiyi iyi bilenler karar verebilir. Günümüzde bunu iyiye kullananlardan daha çok kötüye kullanan politikacılarla ve bireylerle karşı karşıyayız. Seçilmiş Travma, bir toplumun hafızasına kazınmış elem verici bir olaya karşı gelişmiş olan bakış açısının yardımıyla toplumun nasıl yönetildiğini ve yönlendirildiğini değerlendirir iken , Seçilmiş zaferler ise seçilmiş travmaların tam tersi bir mahiyette olup, bir topluma mutluluk veren bir olayın imtiyaz sahiplerince ele geçirilerek topluma karşı nasıl kullanıldığını bizlere gösterir.
SEÇİLMİŞ TRAVMALAR
Travmalar bilinçaltından seçiliyor. Her grubun başına belalar gelir ve aynı bela, bir çadırın altında yaşayan herkesi etkiler.
Belaların ardından grupta dört fonksiyon gerçekleştirilemez:
- Aşağılık duygusu
- Çaresizlik ve halsizlik
- Yas tutamamak
- Ortam tehlikeli olduğu için aktif olamamak.
İnsanlar bu fonksiyonları gerçekleştirmesi için, bilinçaltına yerleşen bu olayı çocuklarına, torunlarına nesilden nesile aktarır. Olayın tasarımı yıllar içinde yayılarak ” seçilmiş travma” haline gelir.
Bu konu hakkında önemli bir örnek olarak Kosova Savaşını gösterebiliriz.
1. Kosova Savaşı 1389 yılında Osmanlı Devleti ile Haçlılar arasında Sırbistan’da Üsküp’ün kuzeyinde meydana gelmiştir. I. Murat’ın komuta ettiği Osmanlı Devleti ordusu ile Sırp Despotu Lazar’ın komutasındaki, Macar, Sırp, Bosna, Eflak, Hırvat ve Çek kuvvetlerinden oluşturulmuş Haçlı ordusu arasında meydana gelmiştir. I. Kosova Savaşı’nı Osmanlı Ordusu kazanmıştır. Sırp Despotu Lazar tutsak edilmiştir. Savaş’ın kazanılması sonucunda bölge halkı sosyal refah içinde yaşamaya başlamış ve Lazar’ın külleri Belgrad’ın kuzeyine sürgüne gönderilmiştir. Olay tam 600 yıl sonra canlandı.
Nasıl mı ?
Miloseviç ‘ in öncülüğünde Sırp kilise yetkilileri ve bazı akademisyenler aracılığıyla Lazar’ın küllerinin sürgünden getirilmesi planları yapıldı. İstenildiği gibi 1989 yılında Kosova Savaşı’nın yıl dönümünde Lazar’ın külleri bir tabutun içine konularak 1 yıl boyunca tüm Sırp köylerinde gezdirildi. Dini yetkililer dolaylı yada dolaysız olarak nefret içerikli konuşmalar yaptılar. Sırp kimliğinin sağlamlaşması istemiyle yapılan bu hareketler, toplum içinde şiddete ve Türklere karşı aşırı nefrete yol açmıştır. Sırpların karşısında Türkler diye nitelendirdiği kitle Müslüman Boşnaklar ve Arnavutlardı. Bu travma bilinçli olarak 600 yıl sonra bir topluma yeniden yaşatılmış ve Sırpların, Türklerin bir uzantısı olarak düşündüğü Arnavutlara karşı kitlesel bir şiddet hareketine meyletmesine yol açmıştır. Seçilmiş travma dolayısıyla Sırplar, toplum içi şiddet ve nefretten ziyade, Boşnak kadınlarına sistematik şekilde tecavüz etmeye başlamışlardır ve zaten tecavüzler çoğunlukla savaşlarda, kaos ortamlarında ortaya çıkar. Çünkü savaşan taraflar gerilim ve stres altındadır. Gerilim ve stres ortaya çıktığında toplumların genelinde libido ve şiddet birleşerek artmaya başlar. Sözün özü yıllarca araştırılan tecavüz olaylarının altında yatan esas neden de nefret ve seçilmiş travmadır.
Politik ideolojiler bireyler veya birey grupları tarafından oluşturulup sunulurlar. Fakat, politik ideolojiler, onları yetiştirecek ve kabul edecek bir büyük gruba ihtiyaç duyarlar.Seçilmiş travmaların etkisi bir toplumu “aşırı yetkilendirilmiş” bir ideolojiye kucak açmaya hazırlar. Kriegman (1988) aşırı yetkilendirmeyi tanımlarken “birey çocukluğunda çektiği acının masum kurbanı olarak kendini özel ayrıcalıklarla yetkilendirilmiş olarak hissedebilir” ifadelerini kullanır. Üyeler atalarının “ötekiler”tarafından kurban edilip küçük düşürülmüş olduğunu hissederler.
Yetkileri eline alan lider,genellikle topluma her istediğini yaptırabilecek yıkıcı bir güce sahip hale gelir.
5 adımda yıkıcı liderler ve propaganda aletleri şunlardır:
- Bir düşman grup tarafından yapılan saldırı veya ekonomik buhran gibi bir başka felaket yada görülebilen yeni bir kurbanlaştırma, olmayan durumu bile takip ederek büyük grup içine “paylaşılan kurbanlaştırılma” duygusunu katar.
- Seçilmiş travma harekete geçer.
- ‘Biz’lik duygusu artar.
- Düşmanı insan dışı bir boyuta sokar.
- İntikam için aşırı yetkilendirme tavrı yaratır. Uyuyan yetkilendirilmiş ideolojiyi tekrar harekete geçirir.
Bu 5 adımla grup üyeleri kendilerini düşmanı yok etmeye yetkilendirilmiş gibi hissederek kültürel ve etnik temizliğe başlarlar.
SEÇİLMİŞ ZAFERLER
Tüm uluslar kendileri açısından seçilmiş zaferlerini canlı tutarlar. Bunun için her yıl düzenlenen törenler ve şenlikleri örnek gösterebiliriz. (Örneğin; 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı vb. ) Bu imgeler çok güçlüdür, öyle ki aradan yüzyıllar geçse bile unutulmaz. Seçilmiş zaferler , seçilmiş travmaların tam tersi olarak nitelendirilebilir. Seçilmiş zafer algısında gruplar, tarihsel olay ve döngülerden büyük bir haz almaktadırlar. Sanki daha dün düşmanı yenmişiz de zaferimizi ilan etmişiz gibi hissederler. Seçilmiş travma, büyük gruplara aşağılık kompleksi ve yas tutamama hissini yaşatırken, Seçilmiş zafer ise sesin daha gür çıkmasını ve insanın tarihiyle övünmesi gibi duygu durumlarını ortaya çıkartır.
Bu iki durumda da liderler , toplumu etkilemek ve yönlendirmek için travmaları ve zaferleri kamuoyuna taşırlar. Seçilmiş travmayı zafer haline getirmeyi başaran bir lider halkın gözünde -kan dökse bile- kahraman olur. Seçilmiş zaferleri ortaya koyan lider “ben değil milletimiz başardı, sayenizde buralardayız” gibi halka minnetini gösteren ifadelerle hitaplarını süsledikçe, yerleştiği kahramanlık mertebesinden güçlükle kaldırılır.
SONUÇ
Seçilmiş travma ve Seçilmiş zafer olarak ele aldığımız konularda aslında liderlerin etkileri büyüktür. Toplum içinde bahsi geçen olay ne kadar zafer olarak bahsedilirse bahsedilsin, siyaset felsefesinin çizgisinden dışarı taşmayacaktır.En nihayetinde Bir zaferi bir millete iliklerine kadar hissettiren, kamuoyunun gözünde en tepede olan kişiden bir başkası değildir.Keza seçilmiş travma da toplumun acısından nemalanmak isteyen politikacıların kullandığı bir yoldur. Acının içini boşaltırlar ve yerine kini, öfkeyi, şiddeti ve soykırımı doldururlar. Korku içinde olan insanlar karşıt gruptan kendini soyutlar ve şehirler, kahveler, mahalleler, okullar ikiye bölünür ve birçok ülke kamu düzenini bu şekilde yitirir.
Kaynakça:
Volkan, V.D. (2015) ” Seçilmiş Travma, Yetkinin Politik İdeolojisi ve Şiddet”, https://www.academia.edu/17928522/Secilmis_Travma (e.t. 06.01.2018 )