TR

Darülfunun Dönüm Noktası: 1930 Hitler Almanyası’ndan Türkiye’ye Gelen Bilim İnsanlarının İktisat Bilimine Katkıları Üzerine Bir İnceleme

Künye: Korkmaz, A.N. (2021). “The Turning Point of Darulfunun: A Review on the Contributions of Scientists Coming to Turkey from Hitler’s Germany in 1930″, 4rd  İzmir International Economics Congress, Iksad Global Publishing House, 22-32.

Bu metin 12 Eylül 2021 tarihinde Uluslararası İzmir İktisat Kongresi’nde sunulmuş olup IKSAD GLOBAL PUBLISHING HOUSE (ISBN: 978-625-7464-23-9) tarafından kongre tam metni olarak yayımlanmıştır.

ÖZET

1930’lu yıllardaki Almanya’daki politik atmosferden etkilenen bilim insanları Türkiye’ye sığınma ihtiyacı duymuşlardır. Çalışma şansları kalmayan hatta yaşamları tehlike altında olan bu bilim insanları Türkiye’de iktisat bilimi ve diğer bilim alanlarında hizmette bulunmuşlardır. 1933 yılında gerçekleştirilen üniversite reformunun ardından ülkemizde dersler vermelerine ve çeşitli çalışmalar yapmalarına izin verilmiştir. Cenevre Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Albert Malche (1876-1956) tarafından bir rapor hazırlatılmış, Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralınan Darülfunun’un yerine TBMM tarafından kabul edilen 31 Mayıs 1933 tarih ve 2252 sayılı kanun çerçevesinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve tek üniversitesi olarak İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. Alman İktisatçılar modern teknikler kullanılmış, yapılan sayısız yayın ile Türk İktisat İlmine katkıları olmuştur. Bu katkılar sadece bulunulan dönemi değil ileriki dönemleri de etkisi altına alacaktır. Birçok geri kalmış ülke bu dönemde sancılı zamanlar geçirirken batılı yöntem ve teknikleri ışığında uyguladığı dışa kapalı ekonomi ile ülkemiz olumsuzluk yaşamamıştır. Bunun sebebi de büyük ölçüde Alman bilim insanlarının öngörülü politikalarıdır diyebiliriz.

Bu çalışmada 1930’lu yıllarda Türkiye’ye Almanya’dan gelen Alman İktisat Bilim insanlarının Türk İktisat Tarihi’ne katkıları açıklanmaya çalışılacaktır. Birinci bölümde 1930’lu yıllardaki Türkiye üniversite öğrenim yapısı aktarılacak, ikinci bölümde bu dönemdeki Almanya’nın politik yapısı ve bilim insanlarının durumları, üçüncü bölümde  Türkiye’de yeni kurulacak İktisat Fakültesi ve bu yeni oluşumun Türk İktisadi Düşünce Tarihine katkıları aktarılmaya çalışılacak, dördüncü bölümde iktisat biliminin temelini atan bu bilim insanlarına değinilecek söz edilecektir.

Anahtar Kelimeler: Darülfunun, Alman İktisatçılar, İstanbul Üniversitesi, İktisat Bilimi, Üniversite Reformu, İktisadi  Düşünce Tarihi.

ABSTRACT

The scientists and academic members in Germany need to refuge to Turkey because of the atmosphere of politics. The scientists which not even the chance to work under life-threatening have found service in the in field of Economy and the other fields. After the university reform which is realized in 1933, they are given permission to teach and practice some scientific works in our country. A report was prepared by Albert Malche(1876-1956) who is a professor at University of Geneva, and Istanbul University which was the only university, affiliated with the Ministry of National Education, within the framework of the law of the Republic of Turkey numbered 2252, dated 31 May 1933, accepted by the Turkish Grand National Assembly, replace the Darulfunun taken over from the Ottoman Empire. The German Scientists use modern techniques and contribute to Turkish Economics with numerous publications. These contributions will not only affect the current period but also the following periods. While many underdeveloped countries were having troubled times in this period, our country did not experience any negativity with its closed economy, which is applied in the light of western methods and techniques. We can say that the reason for this is largely the foresighted policies of German scientists.

In this study, it will be tried to explain the contributions to the Turkish Economic History of German economy scientists who came from Germany in the the1930s.In the first part, the university education structure of Turkey in the 1930s will be explained, in the second part, the political structure of Germany and the situation of scientists in this period, in the third part, the newly established Faculty of Economics in Turkey and the contributions of this new formation to the History of Turkish Economic thought will be explained. These scientists who laid the foundations ofscience will be mentioned, and in the fifth chapter, the current History of economic Thought Science and contrbuting scientists will be mentioned.

Key Words: Darulfunun, German Scientists, Istanbul University, The Reform of University, The History of Economic Thought.

       

GİRİŞ

Cumhuriyet’in ilk yıllarında üniversitelerdeki eğitimin düzensiz olması reformun yapılmasını zorunlu kılmıştır. 1933 yılında yapılan Üniversite Reformu ile ilk on yılda yetersiz olan İktisat öğretimini de yenilemek ve düzenlemek amaçlanıyordu. Bu dönemlerde Almanya’nın Nazi iktidarından kaçıp Türkiye’ye sığınan Alman İktisat bilim insanları İstanbul Üniversitesi’nde kurulan İktisat Fakültesi’nde dersler vermeye başlamış, Gerhard Kessler, Wilhem Röpke, Joseph Dobretsberger, Umberto Ricci, Fritz Neumark, Alexander Rüstow, Alfred Isaac gibi isimler İktisat Bilimine büyük katkılarda bulunmuşlardır.

İlk zamanlarda İstanbul Üniversitesi’nde Hukuk ve İktisat Fakülteleri bir bütün olarak görev yapmaktaydı. İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü Müdürü olarak görevlendirilen Ord. Prof. Fritz Neumark’tan dönemin Milli Eğitim Bakanı bir rapor yazmasını istemiş, hukuk fakültesinden bağımsız bir iktisat fakültesi kurulması gerektiği vurgulanmıştır. Neumark Raporu’na göre sorunsuz bir şekilde İktisat Fakültesi’nin 1937 yılında kurulmasına karar verilmiştir.

Prof. Friz Neumark, Türkiye’de 19 yıl kalarak kurduğu İktisat Fakültesi’nde dersler vermiştir. Kısa zamanda Türkçe öğrenmeleri amaçlanan Neumark ve diğer bilim insanlarının dersler vererek beş on sene gibi vakit aralıklarında iktisat alanında Türk doçentler yetiştirerek kürsüleri devralmaları isteniyordu. Gelen hocaların yeterli zamanda Türkiye’de bulunmayışları bu isteğin tamamen gerçekleşmesine olanak sağlamadı. Fakat yine de kaldıkları kısa zamanda bile birçok değerli bilim insanının yetişmesine, literatüre çok değerli katkılar sunmalarına neden oldu. Öyle ki yeni kurulan İstanbul Üniversitesi’nin Darülfunundan çok daha iyi hale geldiği düşünülmektedir.

Bu çalışmada 1930’lu yıllarda Türkiye’ye Almanya’dan gelen Alman İktisat Bilim insanlarının Türk İktisat Bilimine katkıları açıklanmaya çalışılacaktır. Dört bölümden oluşan bu çalışmanın birinci bölümünde 1930’lu yıllardaki Türkiye üniversite öğrenim yapısı aktarılacak, ikinci bölümünde bu dönemdeki Almanya’nın politik yapısı ve bilim insanlarının durumları, üçüncü bölümünde Türkiye’de yeni kurulacak İktisat Fakültesi ve bu yeni oluşumun Türk İktisat Bilimine katkıları aktarılmaya çalışılacak, dördüncü bölümünde ise iktisat biliminin temelini atan bu bilim insanlarına değinilecektir. Sonuç bölümünde de bu hareketin sonuçları ve İktisat Bilimine olan etkileri tartışılacaktır.

1.1930’LU YILLARDA TÜRKİYE’DE ÜNİVERSİELER VE ÖĞRENİM YAPISI

Cumhuriyet’in ilanından sonra yapılan devrimler, birçok gelişmeyi eğitim alanında da beraberinde getirmiştir. Özellikle harf devrimi ile başlayan bu değişiklikler kendini yükseköğrenim kurumlarında da göstermiştir. 1923 ile 1930 yılları arasında genç Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biri Darülfünûn düzenlenip İstanbul Üniversitesi -yeni adıyla- kurulmasıdır.

Türkiye’yi 1930’lu yıllardaki üniversitelerin yapısını değerlendirmek istersek öğrenim durumunu dönem dönem ele almamız daha anlamlı olacaktır. İlk olarak karşımıza 1925 yılında kurulan Ankara Hukuk Mektebi daha sonra 1926’da faaliyete geçen Gazi Eğitim Enstitüsü ve 1930’da kurulan Ziraat Enstitüsü karşımıza çıkmaktadır. Bu okul, tamamı Alman bilim insanlarından oluşan bir ekip ile çalışıyordu. Ziraat Fakülteleri Almanya ile aynı eğitim sistemini benimsemiş kısa bir süre sonra yani reform ile Yüksek Ziraat Enstitüsüne dönüştürülmüştür.

1933‘te gerçekleşen Üniversite Reformu bir dizi gelişmenin sonucu olarak ortaya çıkmış, Almanya’dan gelecek akademisyenler kurulacak İstanbul Üniversitesi için çok fazla önem arz edecektir. Türkiye gelecek akademisyenler için herhangi bir kısıtlama getirmez. Gelen bilim insanlarıyla şu şart koşularak gelmeleri talep edildi. İlk önce tercüman ile derslere girecekler ama kısa sürelerde Türkçe öğrenip dersleri Türkçe olarak verecekler ve böylelikle yeni yetişecek akademisyenler onların yerlerine geçecekti.

İlk olarak 1931 yılında 56 yaşındaki  Albert Malche Türkiye’ye davet edilir. Malche’ın mektubunu Mustafa Kemal’in onayıyla Dr. Reşit Galip hazırlamıştır. Profesör Malche Mustafa Kemal ve Reşit Galip 1932’de Ankara’da görüşür. Profesörden bir rapor hazırlanması istenir. Rapora göre sadece yeni kürsüler kurulmamalıdır çok sayıda başka profesör de yer almalıdır bu yeni oluşumda. Bu rapor sonucunda çıkarılan 2252 sayılı kanun ile Darülfünun kapatılmış İstanbul Üniversitesi kurulmuştur.

Darülfünun  o zamanlar Şeriye, Hukukiye, Tıbbiye, Fünun ve Edebiye olarak beş bölümden oluşmaktaydı. Artık üniversitedeki akademisyenlere “Ordinaryüs”, “Profesör” ve “doçent” denmesi, Eminliğe “rektörlük”, Fakülte reisliğine de “Dekanlık” denmesi kararı alımıştı ve resmi olarakbu ünvanlar kullanılmıştır. 1935 yılında kurulan bir diğer yeni üniversite ise “Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’dir. Meclis’te fakültenin kurulması için hazırlanan kanun görüşülürken,  bir süre sonra” Ankara Üniversitesi” kurulması da planlanıyordu. Bu sırada İstanbul’da Mülkiye Mektebi için elverişli bir yer bulunamıyordu. Ankara’da bu yeni yer bulundu ve Mülkiye Mektebi 1935 yılında Ankara’ya taşınıp ve “Siyasal Bilgiler Okulu” olmuştur.

2.ALMANYA’NIN POLİTİK YAPISI VE BU DÖNEMDE ALMAN BİLİM İNSANLARIN KONUMLARI

Almanya’da 1933 yılında yapılan genel seçimlerde istediği başarıyı elde edemeyen bir parti ortaya çıkan bir kaos hakimdi. Bu partinin programına göre sadece Alman soyundan olanlar inancı ne olursa olsun Alman milletinden olacaktı. İlk zamanlar arı ırktan olma şartı yerini Hitler ve devlet yanlısı olup olmama durumunun değerlendirilmesi haline kadar ilerletilmişti. Dolayısıyla üniversitelerde eğitime veren birçok akademisyenin diplomalarına el konulmuştu. Almanya’nın 300 yıllık bilgi birikimi yerle bir oldu ve birçok değerli profesör kendine sığınacak ülke aramaya mecbur bırakıldı.

Bu mecburiyet sadece siyasi kimliklerden ötürü değil aynı zamanda insani ve dini nedenlere de dayanmaktaydı. İşlerini kaybetmiş bu bilim insanları bulundukları konuma geri dönemeyeceklerini kavramışlar daha doğru tanımlamak gerekirse kavramak durumunda bırakılmışlardı. Yaşam şartlarının günden güne ağırlaştığı bu dönemde Alman akademisyenler kendilerini kabul edecek ülke aramaya başladılar. İsviçre, Hollanda, Fransa gitmeyi düşündükleri ülkeler arasındaydı. Türkiye bu yıllarda Üniversite Reformunu gerçekleştirmeye çabalıyordu. Almanya’daki baskıcı atmosfer  Üniversite Reformu için büyük bir şans olmuş, çok sayıda kütüphaneler kurulmuş, laboratuvarlar açılmıştır.

Zürih’te yolları kesişen bu bilim insanları kurulan yardım derneğinin de vasıtasıyla çağrıda bulunurlar. Birçok başvuru yapılır kısa zamanda. İlk gün başvuru sayısı otuz iken diğer kurumların da talepleri ile sekiz yüze kadar ulaşır. Türkiye, dünyada Amerika’dan sonra en çok sayıda Alman profesörü kabul eden ülke haline gelmişti. Türkiye bu bilim insanlarına adeta kucak açmış tarihteki korkulan Türk imajının yerine sarıp sarmalayan, korumacı bir millet imajına bürünmüştür. Almanca konuşan bu aydınların ülkeye yerleşmesi muhteşem derecede bir bilgi ve kültür aktarımına sebep olmuştu. Akademik dünyanın en iyilerinin gelişiyle İstanbul Üniversitesi adeta en iyi Türk-Alman üniversitesi olmuştu.

3.YENİ İKTİSAT FAKÜLTESİ VE İKTİSAT BİLİMİNE KATKILARI

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi 14 Aralık 1936’da açılmıştır. Genç Türkiye’nin kapılarını onlara açarak kendi ülkelerinden daha özgür, refah ve huzur içinde yaşamaları öldükten sonra da bu topraklarda kalmak istediklerini dile getirmelerine sebep olacaktır.

Türkiye’de iktisat biliminin doğuşu Almanya’dan göçen bilim insanlarının katkıları sayesinde olmuştur. İktisat kürsülerinde verdikleri derslerde batılı yöntem ve taktiklerin öğretilmesi bizzat tatbik edilmesi bilimi daha da geliştirmiştir.

Nazi Almanya’sından göç ile başlayan bu serüven, genç Türkiye’de canlanması gereken üniversite yaşamına enerji katmıştır. Çünkü bu bilim insanları görevlerini bir namus borcu bilmişler, canla başla çalışarak katkı sunmuşlardır. Liyakat ve azimleri ile birçok akademisyene de örnek olan bu kişiler çok sayıda öğrenci yetiştirerek Türk bilim dünyasına katkıda bulunmuşlardır. Fakültedeki bilim insanları, ekonomik ve mali politika önerileri ve bu alanlarda yaptıkları çalışmalarla birçok konuda devlet idaresinde de rehberlik yapmışlardır. Bu katkılar genç Cumhuriyet’e hem bilimsel hem de idari yönden gelişme sağlamıştır.   

4.BİLİM İNSANLARININ TANITILMASI

4.1. Ord.Prof.Fritz Neumark (1900-1991)

İlk olarak “Türkler pek farkında değil; ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadır. Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz.” diyen Fritz Neumark’ın katkılarından bahsederek başlamak çok uygun olacaktır. Münih’te lisans eğitimi aldıktan sonra Jena Üniversitesi’nde doktora çalışmalarını yapan  Neumark, Main Üniversitesi’nde, 1880-1954 yılları arasında profesör Wilhelm Gerloff  asistanlığı görevini icra etti, bu üniversitede 1927 yılında doçentliğini aldı. 1927-1931 yılları arasında doçentlik 1931-1933 yılları arasında ise ‘ordinaryüs profesör’ lük görevini yaptı. Fakat bir gün yaşadığı bir olay artık Almanya’da akademik yaşamını devam ettiremeyeceğini anlamasını sağlamıştı. Artık Yahudi asıllı hocaların yayınlarının ‘İbraniceden çeviriler’ olarak görülme kararı alınmıştı. Almancayı anadili olarak benimsemiş Neumark için ‘Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi’ olarak ders vermeye devam eden üniversitede çalışmanın imkansız olduğuna karar vermesine yol açtı.

Yapılan çağrıyla Türkiye’ye gelen Neumark ömrünün sonuna kadar Türkiye’de kalmıştır. Türkleri çok sevmesi ile bilinen Alman profesör Türkçeyi kısa zamanda öğrenmiş bu durum derslerine ilgi duyulan bir hoca haline gelmesini sağlamıştır. Maliye alanında en önemli profesörlerimizden biri olan Halil Nadaroğlu’nu ve yetiştirmiş, Maliye ve iktisat bilimine bir duayen kazandırmış, İktisadi Düşünce Tarihi’nin en önemli isimlerinden Gülten Kazgan’a da hocalık yapmıştır.

4.2.Ord. Prof. Dr. Alexander Rüstow (1885-1963)

Alexendar Rüstow Erlangen Üniversitesi’nde doktora çalışmasına başladı.  “The Liar: Theory, History and Solution” adlı doktora tezi ile 1910 yılında çalışmasını tamamlayarak “doktor” ünvanını aldı. Yahudi kökenli olmayıp 1933 yılı ile 1949 yılları arasında Türkiye’de kalmıştır. İstanbul Üniversitesi’nde İktisadi Coğrafya ve Tarih alanlarında dersler verdi.   İktisat Tarihi, Genel İktisadi Coğrafya, Cihan Ekonomisinde İstihsal Mevkii Meselesi, Yeni Zamanlar İktisadi Doktrinleri, İçtimaiyat ve İktisadi Coğrafya Meseleleri gibi çalışmalar ile İktisadi Tarih Kürsüsü’nde görev yapmıştır

Rüstow, ayrıca, hem üniversitede hem de genç Türkiye’nin birçok farklı ilinde hazırlanan halkın da katıldığı konferanslara verdi. 16 yıl Türkiye’de kalan profesör kaldığı sürece birçok eser yazarak İktisat bilimine büyük katkılarda bulunmuştur. Türk akademisyenler tarafından da oldukça sevilen ve sayılan bir hoca olmuştur.

 4.3. Ord.Prof.Wilhelm Röpke (1899–1966)

Marburg Üniversitesi’nde sosyoloji ve ekonomi eğitimi alan Röpke Avusturya ekolünden etkilenmiştir. Wilhem Röpke Yahudi kökenli olmayan bir bilim insanı olup Türkiye’de yaşamayı planlamadan kalan ve belki de Almanya’dan Hitler baskısından kaçarak gelen en ünlü iktisatçı olmuştur. Röpke’yi en çok etkileyen Alexander Rüstow olmuştur. Türkiye’de bulunduğu süre içinde Rüstow’la birlikte çalışmışlardır.

Wilhem Rüstow disiplinlerarası çalışmaları olan bir filozoftur. Öyle ki iktisat, coğrafya, mimari, jeoloji, mimari ve birçok disiplinde literatüre katkıda bulunmuştur.  1933-1937 yılları arasında ders verdiği sırada İktisat ve İçtimaiyat Enstitüsü kurulmuştur. Bu enstitü iktisadi ve içtimai araştırmalar yapmak, ülkedeki ve dünyadaki iktisadi gelişmeleri takip etmek, bilgi toplayarak halka bu bilgileri sunmak amacıyla kurulmuştur. Neo-liberalizmin öncülerinden biri olarak sayılan Röpke 1937 yılına kadar Türkiye’de çalışmalarını sürdürmüştür. Sabri Ülgener gibi büyük bilim bir insanını Türk İktisadı’na kazandırmıştır. 2.Dünya Savaşı’na kadar Almanya’ya, 1933-1937 yılları arasında da Türkiye’ye devletçilik politikalarını savunarak katkı sunan profesör 1937’de Cenevre’ye dönmüş yerine Joseph Dobretsberger geçmiştir.

4.4.Ord.Prof. Alfred Isaac (1888- 1956)

İşletme alanında dersler veren Alfred Isaac 1937 ile 1952 yılları arasında görev yapmıştır. Türkiye’ye gelmeden önce Almanya’da  bankacılık, müşavirlik, tekstil çalışanı, işletme denetçiliği gibi çok geniş yelpazede görevler almış ve bu durum onu ilerde İşletme alanında uzman hale getirecekti.

Almanya’da 200 sayfalık ‘Bilanze (Bilançolar)’ adlı eseri ile bilim dünyasında etki yaratırken Yahudi kökenli olmanın baskısını hissediyordu. Profesörlük ünvanını aldığında hocası Schmidt’in onun hakkında yazdıkları dikkat çekicidir: “Doğuştan bilim adamı (geborene Wissenschaftler)” (Mantel, 2009, s.364). Hızla ordinaryüslüğe yükselen Isaac, 46 yaşında Almanya’da barınamayacağını anladı ve genç Cumhuriyet’in yeni üniversite projesi için davet edildi. 1947 yılında İstanbul Üniversitesi’nde İşletme İktisadı Kürsüsü’nü kurmakla görevlendirildi.  Türkiye’de basılan ilk işletme dergisi olan “İşletme-İşletme Ekonomisi ve Organizasyon Mecmuası”na birçok kez atıf alan  yazılar  ile katkıda bulunmuştur

Prof. Isaac birçok değerli bilim insanı yetişirmiştir. Müthiş bir iş etiği ile çalışan profesör hakkında öğrencisi ve asistanlığını yapan Prof.Dr.Feridun Özgür “Bir Cuma günü, yine birlikte çalışmak üzere evine gitmiştim. Ama aksilik, yanıma kalemimi almayı unutmuşum. Bunu söyleyince, bir dülger (yapıların ağaç işlerini yapan kimse) aletlerini unutarak işe giderse çalışamaz diyerek, o günkü çalışmamızı iptal etmişti.”

Hayvan sevgisi ile bilinen Isaac Hayvanları Koruma Derneği Fahri Başkanlık görevine getirilmiş, ayrıca Türkiye’de bulunduğu zamanlarda Çalışma Bakanlığı’nda görev yapmıştır.

4.5.Ord.Prof. Josef Dobretsberger (1903–1970)

İstanbul Üniversitesi’nde 5 yıllığına görev yapmak için gelen Dobretsberger, Graz Üniversitesi’nde hem hocalık hem de rektörlük yaptığı sırada oldukça güçlü olan Nasyonel Öğrenci Birlikleri’nin okulda çıkardıkları olaylar neticesinde bütün görevlerinden istifa etmiştir. Bu olay sonrasında tutuklanan profesörden arkadaşları bir süre haber alamamışlardır. Durumun anlaşılması üzerine sonrasında hapisten çıkan Dobretsberger’e İstanbul’dan bir mektup gönderen Neumark, boşalan bir profesörlük kadrosundan söz eder. Beş seneliğine İstanbul’a gelmiştir. Umumi İktisat ve İktisat Teorisi Kürsüsünün başına geldi. Verdiği dersler İktisada Giriş, Konjonktür ve Buhranlar, İktisadi Düşünce Tarihi ve Harp İktisadiyatı’dır. İyi derecede Almanca, İngilizce ve Fransızca bilmektedir. Birçok sınavda jüri üyeliği yapmış, konferanslar veren profesörün İktisat Bilimine katkıları önem arz etmektedir.

 4.6. Ord.Prof.Gerhard KESSLER (1883-1963)

İstanbul Üniversitesi’nde 18 yıl görev yapan Kessler sosyoloji, iktisadi bilimler, siyaset bilimi ve yerel yönetimler dersleri vermiştir. 1933 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’ndan aldığı davet üzerine, Hitlerin baskıcı atmosferinden dolayı diğer bazı meslektaşları gibi o da bir süre hapis yattıktan sonra   İstanbul’a ulaşmıştır.

İlk olarak sosyoloji dersleri veren Kessler, Hukuk Fakültesi’nde ve daha sonra İktisat Fakültesi’nde görev yapmıştır. Kessler’in ülkedeki ilk dönemiyle ilgili şunlar söylenir:

“Malche’nin hazırladığı İstanbul Üniversitesi kuruluş kanununda Sosyolojiye yer verilmemiştir…Kessler’e iş aranırken bulunan formül, sosyoloji kürsüsünün yeniden faaliyete geçmesine yol açar…2 Ağustos 1933 tarihinde çıkarılan geçici kadro listesine sosyoloji de eklenir. Kadro dağılımı şöyledir. Profesör (yabancı), aday profesör muavini (Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu). İşte bu listede adı boş bırakılan yabancı profesör Kessler olacaktır…İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün 8 Kasım 1933 tarih ve 1373 sayılı Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’na gönderdiği ikinci kadro yazısında ise yabancı sosyoloji 234 profesörünün aynı zamanda kürsü başkanı da olacağı belirtilmektedir. Bu ikinci listede ilkinden farklı olan diğer bir nokta, Türk Medeniyet Tarihi adlı yeni bir ders ve kadronun ihdas edilmesidir. Profesörlüğün boş olduğu bu alanın doçenti olarak Hilmi Ziya Ülken’in adı yazılmıştır. Kessler’in adının resmen yazıldığı ilk yazı Rektörlüğün Dekanlığa yazdığı 11 Haziran 1934 tarih ve 5691 sayılı öğretim elemanlarının adlarını belirten yazıdır” (Çelebi & Kızılçelik, 2002).

Çağdaş İktisat Biliminin temellerini atan profesör binlerce öğrenci yetiştirmiştir.  “Fakültenin anası” adını verdiği İktisat Fakültesi kitaplığının kitaplarını kendi elleriyle istiflemiş ve düzenlemiştir. Kessler oluşturulan kitaplıkla ilgili şöyle demiştir; “Kitaplık benim kişisel sevgimdi. Önceleri alçak gönüllü bir çabayla işe giriştikten sonra birkaç yıl içinde 20 bin kitap rafları doldurmuştu. Beş dilde yazılmış kitap ve makalelerden 50 bin kartotek kartını kendi elimle doldurmuştum. Kitaplık fakültemizin anası olmuştu. Bütün öğretim üyeleri ve öğrencilerin ona bir ana gibi sevgiyle muamele etmesi gerekiyordu” (Haymatloz, 2007: 10).

Türk İşçi Sendikaları’nın kurulmasında büyük rol oynayan profesör ayrıca İşçi Sigortaları Kurulu, İş ve İşçi Bulma Kurulu’nun temellerinin atılmasında davet edilmesi üzerine bilgilerinden faydalanılmıştır. 1945 yılında yazdığı “İçtimai Siyaset” adlı eseri ile çalışma hayatı hakkındaki fikirlerini dile getirmiştir.

4.7.Ord.Prof.Ernst REUTER (1889-1953)

Alman bilim insanı Reuter, Yahudi asıllıdır ve Nazi baskısından ziyadesiyle etkilenmiştir. Öyle ki 1933 yılında toplama kamplarında kalmasından sonra Ankara’da Maliye Bakanlığı’nda  uzman  olarak çalışmasına  uzanan  macerası  başlayacaktır.  Sonrasında 1935-1937 yılları arasında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde şehircilik dersleri vermeye başlamasıyla belediyelerde örgütlenme sistemi ve sosyal konut konularında bilimsel yayınların sayısı artmıştır. 1938 ile 1946 yılları arasında kentleşme süreci ile fikirlerini ortaya koyduğu eser ve politikalarla açıklamıştır.

Reuter’a göre kentler kültür yaşamı ile bir bütün olmalıdır. Toplumsal yaşam ekonomik yaşamla birlikte hareket etmelidir.  Profesöre göre planlama çok önem arz eder. Bu durumu şu sözleri ile ifade eder:

“Bütün kültür hayatının mihrak noktasını teşkil eden şehirlerimizin doğru bir tarzda meydana getirilmesi davasının, bütün  insan  münasebetlerinin  gelişmesi ve bir milletin hakiki iş görme kudreti için ne dereceye kadar sıkıdan sıkıya bağlı olduğu, amme ve hususi hayat üzerine  ne  dereceye kadar müessir olduğu pek az kimseler tarafından hakkiyle bilinmektedir” (Reuter, 1943a:151).

Profesörün titiz çalışmaları birçok mimar ve mühendise ilham kaynağı olmuş olup başkentin yapılanmasında da bu etki görülmektedir. Reuter’a göre kentsel planlama çok önemlidir. Plan, masa başında üretilecek bir belge değildir (Reuter, 1940: 147-149).

Bir çalışmasında, kent bilimci, “Yarının Şehri” başlığı ile “modern şehirlerimizi artık yeni hedeflere doğru inkişaf ettirmeğe çalışıyoruz” demiş ve devam etmiştir: “Biz artık nihayetsiz taş çölleri yerine düzenli ve bir bünye arz eden şehirler istiyoruz. Gürültüsü, toz ve çamuru, en nihayet, tesellisiz çirkinlikleriyle yaşama şevkimizi kırmayan bir muhit istiyoruz. Yaşamak kadar çalışmayı da bir zevk haline getiren, sessiz, temiz, makul bir şekilde kurulmuş ve güzel şehirlerde yaşamak istiyoruz. (…) Hakikatte hastalıklarımızın kökleri çok daha derinde ve manevi inkişafımıza yerleşmiş bulunmaktadır. (…) Büyüdüğümüz muhitin kuruluş tarzı manevi bünyenizin kuruluşuna fevkalade müessir olur. Bu sebepten yarının şehri hakkındaki tasavvurların zamanımızın ahlaki ve manevi durumunun tedavisinde kuvvetli bir tesir icra edeceğine hiç şüphe etmemelidir” (Reuter, 1943b:270-271).

İstanbul Üniversitesi’nde derslere girmesinin yanı sıra Ulaştırma Bakanlığı’ndaki çalışmaları, teknik danışmanlık görevleri ve yazdığı binlerce eserle, yetiştirdiği öğrenciler ile yeni Türkiye’nin yapılanmasında büyük katkı sunmuştur.

4.8. Ord.Prof.Dr.Umberto Ricci (1879-1946)

Umberto Ricci, Venedik Ticaret Okulu’nda istatistik ve ekonomi eğitimi aldı. Almanca, Fransızca, İngilizce ve İspanyolca bilen hoca olmasının yanı sıra siyasetle de ilgilendi. Roma Üniversitesi’nde iktisat profesör hükümetin fikirlerine ters düşünce istifa etmiştir.  Kahire Giza Üniversitesi’nde görev almış, 1940 yılında bu üniversitede Finans Bilimi ve Mevzuatı dersleri veren Ricci daha sonra üniversitedeki görevini bırakmak zorunda kalmıştır.

Josef  Dotesberger’in İstanbul Fakültesi’nden ayrılması ile  Ricci’ye teklif gelmiş, İstanbul Üniversitesi Umumi İktisat ve İktisat Teorisi kürsüsünde çalışmaya başlamıştır. Aslında kürsü için Prof. Henry Hornbostel (d. 1894) önerilmiş fakat Ricci donanımından dolayı tercih edilmiştir.

O zamanın İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı da bu konuyla ilgili şunları söylemiştir;

“…Bu profesörün birinci derecede bir ilim adamı olduğunu arz etmek isterim…bir çok enternasyonal ilmi cemiyetlerin azası bulunduğu gibi, muhtelif  beynelmilel kongre ve konferanslara da iştirak etmiştir…Ordinaryüs Profesörlerimizle yaptığım görüşmelerin verdiği kanaate ve şahsî fikrime göre, Fakültemize intisabı şüphesiz bir kazanç olacak ve son zamanlarda çok inkişaf etmiş olan bazı ekonomik bilgi ve metotların, hususiyle matematik-istatistik araştırma usullerinin Fakültemize dahi tedrisini mümkün kılacaktır.”

Hocanın asistanları Rüştü Adak ve Rauf A. Eğilmez şunları iletmektedir

 “Ricci, İktisadi muvazene nazariyesini, göz kamaştırıcı manzarasıyla insan aklını başından alan, fakat pratik mesken meselesinin halline hiçbir surette medar olmayan sihirli bir şatoya benzetmektedir” (Sayar, 2014: 130).

Birçok konuda ilkleri anlatan ve tanıtan Ricci “Teorik İktisadın Unsurları: Kıymet Teorisi makalesinde pozitif-normatif iktisat ayrımına değinmiştir. Bu ayrım 1930’lu yıllarda hak etiği değeri görmemiştir.

SONUÇ

Genç Türkiye’nin üniversiteyi modernleştirme çabaları 1933’te başlamıştır. Bu sırada ırklarından dolayı baskı gören birbirinden değerli bilim insanları kuruluş sürecinde Alman zulmünden kaçmış, ülkemize yerleşip en keskin zihinler özverili çalışmaları ve yüksek gayretleri ile akademi dünyamızın temelini atmışlardır. Ülkemizi ve onlara burada gösterilen özeni o kadar çok beğenmiş ve benimsemişlerdir ki çoğu ömrünün sonuna kadar ülkemizde kalmışlardır.

Alman akademisyenler İstanbul Üniversitesi’nin kurulmasında, gelişmesinde ve ilerlemesinde büyük rol oynamışlardır. Düşünmeyi, sorgulamayı ve anlamayı öğretmeyi ilke edinen bu bilim insanları sayesinde yabancı olduğumuz birçok teori de literatürümüze kazandırılmıştır. Ayrıca döneminin en önemli akademisyenleri arasında sayılan bu profesörlerin ülkemizde yaptıkları çalışmalar meyvelerini şu an günümüzde de halen binlerce yeni öğrenciyi yetiştirerek İktisat Bilimine katkı sunan hocaların bizlere olan katkıları ile görmekteyiz. Yetişen bu  hocalar; Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu (1901-1974), Muhlis Ete (1904-1975), Ahmet Ali Özeken (1905-1953),  Refii Şükrü Suvla (1908-1962), Orhan Tuna (1910-1987), Sabri Fehmi Ülgener (1911-1983), Ekmel Zadil (1912-1988), Rüştü Adak, Hikmet Sadık Somay (1899-1961), Orhan Dikmen (1915-2007), Feridun Özgür (1911-2006), Memduh Yaşa (1919-2014), Osman Okyar (1917-2002), Cavit Orhan Tütengil (1921-1979),  İsmet Alkan (1912-1953), Halid İlteber, Aziz Tahsin Balkanlı (1905- ?), Zeyyat Hatipoğlu (1925-2018), Halil Nadaroğlu (1926-2001), Mehmet Oluç (1919-2011), Fatma Gülten Kazgan (d. 1927), Kemal Tosun (d. 1923-1993)  olarak sıralayabiliriz.

Yaşanılan çetin şartlara, manen ve madden tüm olumsuzluklar peşlerini bırakmasa da azimli çalışmaktan yılmadılar. Ülkemizin onlara sunduğu fırsatları değerlendirip Türk Bilim dünyasına katkı sundular. Attıkları temel akademimizin verimli hale gelmesini sağlayarak günümüze kadar etkilerini görmekteyiz. 1930-1939 yılları arasında dünya kriz ortamındayken genç Türkiye bu olumsuz ortamdan etkilenmemiştir. Birçok geri kalmış ülke bu dönemde sancılı zamanlar geçirirken batılı yöntem ve teknikleri ışığında uyguladığı dışa kapalı ekonomi ile ülkemiz olumsuzluk yaşamamıştır. Bunun sebebi de büyük ölçüde Alman bilim insanlarının öngörülü politikaları var diyebiliriz.

KAYNAKLAR

Bıçak, Ayhan. (2016). “Türkiye’de Üniversite”, Dünyada ve Türkiye’de Üniversite, Bayburt Üniversitesi Yayınları, I. Baskı.

C.I.S. (2009), Neoliberalism: The Genesis Of a Political Swearword, The Centre For Independent Studies, Occassional Paper 114, 1-48.

Çelebi, Nilgün. & Kızılçelik, Sezgin. (2002). “İstanbul’da Bir Alman Profesör: Gerhard Kessler”, Sosyoloji Araştırmaları Dergisi/Journal of Sociological Research, Cilt 5, Sayı 2, sy 105-123.

“Haymatloz: Özgürlüğe Giden Yol”, (2007). Verein Aktives Museum Faschismus und Widen Stand in Berlin (Berlin Faşizm ve Direniş Aktif Müzesi), Yayınlayan; Milli Reasürans T.A.Ş, Çevirenler: Sezer Duru & Yeşim Tükel Kılınç, I. Baskısı.İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Personel Dairesi Başkanlığı Arşivi, Nisan 2019.

Mantel, Peter, Betriebswirtschaftslehre und Nationalsozialismus, 2007, Gabler, 2009.Namal, Y. (2012). Türkiye’de 1933-1950 Yılları Arasında Yükseköğretime Yabancı Bilim Adamlarının Katkıları. Yükseköğretim ve Bilim Dergisi.

Reisman, A. (2011), Nazizmden Kaçanlar Ve Atatürk’ün Vizyonu, Çev.Gül Çağalı Güven, Türkiye İş Bankası Yayınları genel Yayın:2081, 1-605.

Reuter, Ernst (1940a), Komün Bilgisi: Şehirciliğe Giriş (Ankara: Siyasal Bilgiler Okulu Yayınları, No: 12) (Çev. Niyazi Çitakoğlu, Bekir Sıtkı Baykal).

Reuter, Ernst (1940b), “Mahalli İdareler ve Devlet Arasındaki Münasebetler”, Siyasi İlimler Mecmuası, X (116): 387-392 (Çev. Muhtar Yazır).

Reuter, Ernst (1943a), “Şehirlerimizin Gelişme Problemleri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi Dergisi, I (5): 149-163 (Çev. Bekir Sıtkı Baykal).

Sayar, Güner, Ahmed. (2007). “Dobretsberger Dosyası”, İ. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No: 36.

Sayar, Güner, Ahmed. (2014). “Bir İktisatçının Entellektüel Portresi: Sabri F. Ülgener”, Ötüken Neşriyat.

Tuna, Orhan. (1985). “Ord. Prof. Dr. Alfred Isaac Şahsiyeti ve İlmi Hüviyeti”, Türkiye’de İşletme Biliminin Öncülerine Armağan, İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü, Venüs Ofset.

Üsdiken, Behlül; Mehmet Erçek, Türkiye’de İş Dünyası İçin İlk “İşletme” Dergisi: İşletme – İşletme Ekonomisi ve Organizasyon Mecmuası, Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2009, Cilt: 9, Sayı:1, s.53-90.

 

] }

AKADEMİK KAYNAK
 

 TR