Modernite ve Modernleşme arasında sıkışıp kalan bir ülke olarak Modernlik Türk toplumu için Tanzimat ile başlayan yenileşme hareketleri günümüze gelen süreçte toplumun ana omurgasına oturmuş bir olgudur. İçtimai hayatın değişip şekillenmesini sağlayan bu olgu toplumsal kurumların değişmesinin yanı sıra bireylerin zihinsel süreçlerini, fikir hayatlarını ve yaşamlarını etkileyen özelliğe haizdir. Küreselleşme ile birlikte gündelik hayat pratiklerine işleyen bu olgu içtimai hayatın işleyişinde belirleyici bir etkendir. Modernite Batı toplumlarında ortaya çıkmış bir olgu Modernleşme ise onu uygulamak isteyen sistemlerin harcadığı çaba olarak nitelendirilebilir. Bir ideoloji olarak modernleşme, tarihsel süreçte Cumhuriyet Türkiye’si ile beraber hız kazanmış bireylerin makbul vatandaş olarak adlandırıldıkları bu süreçte yeni bir kimlik inşa sürecinde belirleyici unsur olmuştur. Batı’da ve diğer medeniyetlerde önceleri din merkezli şekillenen içtimai hayat zamansal ve uzamsal perspektiften uzaklaşarak yerini modernitenin estireceği rüzgarlara bırakmıştır. Gündelik hayat pratikleri örneğin haneye sağ ayak ile girmek, gece tırnak kesmemek gibi dini bir hassasiyete dayanan özellikler (inanışa göre) modernleşememe sorunuyla ve Atalay’ın (2018:29) dediği gibi maddi unsurlara önem verilmesinin temelinde bir “seküler din” vardır. Bu seküler din Cumhuriyet Türkiye’siyle Kemalizm olmuştur. İdeolojilerin her birine sivil alanda üretilen “din” söylemini getirmektedir. Pozitivizmin beraberinde getirmiş olduğu dinamiklerin içtimai hayatta yeni duvarlar inşa ettiğini vurgulamaktadır. Modernliğin bir sebebi olarak gözüken pozitivizm bir bakıma sonucudur.
Diyeceğim ki, Türkiye kapitalist olmadan Batılılaşamaz ve dolayısıyla, Batıcıların istediği gibi laik de olamaz. Gerçekte Batıdaki gibi kapitalist (Japonya dahil) bir ülke olamadığı sürece (ki bunun olanakları artık tarihi olarak yoktur), diyeceğiz ki: Bugün anayasası, adalet mekanizması, laiklik ilkesi NATO’su ve ikili anlaşmalarıyla olsa da; Osmanlıların son döneminde ve Meşrutiyet’te olduğu gibi halifelikle olsa da bugün mevcut düzenin ekonomik temelinin çok farklı olacağı düşünülemez. Ve buna bağlı olarak büyük halk yığınlarının kaderi de köklü biçimde değişemez. Çünkü, hilafet gibi laiklik de siyasi, hukuki, askeri ve eğitim kurumları da sebep olmaktan daha çok sonuçturlar. (Küçükömer, 1994:15-16)
Yukarıdaki paragrafta görüldüğü üzere aynı şekilde modernliğin bir sebebi gibi görünen etmenler aslında modernliğin bir sonucu olabilir miydi? Giddens bunu tartışırken modernliğin üç kaynağından bahseder. (zaman ve uzamın ayrımı, yerinden çıkarma düzeneklerinin gelişimi, bilginin düşünümsel temellükü) bunlar toplumsal ilişkilerin inşa yolunda uğradıkları kurumların özelliği olarak karşımıza gelmektedir. Özellikle yerinden kaldırma düzenekleri toplumsal alanda asıl değişmeyi sağlayan etken olarak görülebilir. Çünkü içtimai alandaki alışılmış rol ve kalıpları bu alışılmışlığından öteye taşır. Zihinsel alandaki oluşan değişiklikler içtimai hayattaki dönüşümleri beraberinde getirir. Bu nedenle teknik bilginin ilerlemesi Beck’in Risk Toplumu adlı kitabında da bahsedildiği üzere çeşitli risklerin bir araya geldiği toplum yapısı ve buna alışan riskler içinde risk korkusuna alışmış bir birey karşımıza gelmektedir. Bundan önce belirtmek gerekirse düşünümselliğin gelişmesi ve sanayi toplumuna geçişte karşımıza gelen iki önemli kavram vardır. Bunlar Kapitalizm ve Endüstriyalizm kavramlarıdır. Giddens’a (2018a:59) göre kapitalizm ve endüstriyalizm kavramları birbirlerinin yerine alt sınıflandırmalarda kullanılabilirken Giddens bunu reddederek iki kavramında farklı kategorilerde ana başlık olarak incelenmesini söylemiştir. En basit haliyle anlatacak olursak Kapitalizm, ürünün üretilmesi için ürüne sahip olan birey kişisi ile ürünün üretilmesinde emek harcayan birey kişisi arasındaki sistem; Endüstriyalizm ise ürünü üretebilmek için doğada hazır bulunan madde ve bu maddenin işlenerek üretimde kullanılmasıdır. Bu maddenin işlenebilmesi için gerekli olan üretim mekanizması makinedir. Aynı zamanda içtimai dönüşümü sağlayan etmenlerden biri endüstriyalizmdir. Teknik bilginin ilerlemesi ve gündelik hayatın en alt tabanına kadar işlemiş olması diğer toplumsal ağların da etkilenmesini ve toplumda bütüncül bir etkiyi sağlamaktadır. Giddens bunların ötesinde bir konuya daha dikkat çeker. Gözetim toplumu!. Endüstriyalizmin gözetim toplumunu oluşturduğunu ve sistemin içinde en çok gözetilenin yine endüstriyel alan olduğu gerçeğidir. Chaplin’in “Modern Zamanlar” adlı filminde de görüldüğü gibi üretim sürecine dahil olan proletarya bir gözetim sisteminin içindedir. Kapitalizm çarkının işlemesini sağlayan birey toplum tarafından gözetilirken endüstrinin gelişmesiyle ve ulus-devlet arasındaki bağın kurulmasıyla, endüstri hukuki çerçevede sarılmış ve güçlü bir gözetime tâbi olması söz konusudur. Bu sistemin nazarında küreselleşmeyi de ayrı bir kefeye koyan Giddens, küreselleşmenin sadece ekonomik alanda olmadığını bireyler arası iletişimin büyümesindeki büyük bir sonucu olarak ortaya çıktığını anlatmaktadır. Küreselleşme iletişim bağlamında ele alındığında bunu bir örnekle açıklayacak olursak teknolojik gelişmeler arttıkça yaygınlaşan kitle iletişim araçlarından telefon –akıllı telefonu kullanmayı bilmese de ona sahip olan birey ya da cihazı kullanmasını çocuklarından öğrenen birey olmak üzere- kendi içinde bir kitle oluşturmuştur. Bu örnekten yola çıkarak küreselleşmenin yani bir anlamda modernleşmenin içtimai alanda yaratmış olduğu yeni sosyal ilişkiler –modern gibi görünen ama aslında sadece küreselleşmenin getirdiği özelliklere adapte olmak zorunda kalan bir kitle- oluşturmuştur. Küreselleşmeyi bir de Şerif Mardin’in yerellik-evrensellik bağlamında ele alalım. Mardin’e (2018:29) göre içtimai alan içindeki birey, toplumu Osmanlıdaki tabiriyle reaya -beraya olarak sınıflandırarak algılıyorsa ve bireyin davranışları bu iki gruptan birine ait olmasıyla şekilleniyorsa bu yerel tavır, birey kendisini tanımlarken ve bakış açısı geliştirirken bütüncül algılıyorsa bu durum evrensel ya da yerel diye sınıflandırmaktansa modernleşmeye yatkın denebilir. Çünkü Osmanlı’da yöneten ve yönetilenler arasında yönetenlerin kültürü evrensel nitelik taşıyorken yerellik, Tanzimat ile başlayan sistemsel farklılıkların yönetici kesimde yarattığı ayrılıklarla gündeme gelir. Süreç içinde reaya kavramının tebaaya dönüşmesi evrensel değerlere sahip olanların yerelde etkileyeceği değişikliklerdendir. Küreselleşme ise genel çerçevede tüm bu değişikliklerin içleminde yer alır. Öte yandan modernleşme kavramı sanayi devrimi ile ortaya çıkmış ve diğer toplumları etkisi altına almıştır. Bu tanımlamadan hareketle Giddens’a (2018b:128) göre sanayileşme özünde özgürleştirici ve ilerlemeci olurken Batı dışındaki geleneksel toplumların gelişmek için aynı adımları yaşamak zorunda olmasını gelişmekte olan toplumların aslında gelişmemiş toplumlar olduğunu öne sürerken esasında modernleşme kuramı gelişmiş ve gelişmemiş toplumlar arasındaki ikili bir bağıntıdan ibarettir.
Sonuç olarak Giddens’ın üzerinde durduğu modernleşmenin getirmiş olduğu şartların içtimai alana yansıması daha kolay bir ifadeyle Beck’in Risk Toplumu kitabının devamı niteliğindedir. Aynı zamanda kitabın kapsamı da Toffler’ın Üçüncü Dalga kitabını içlemine almaktadır. Yeni toplumsal düzende sosyal ilişkilerin değişip dönüşmesi toplumsal sistemlerle karşılıklı etkileşim içinde olur. Türk modernleşmesi de bu konuda “Gelişmekte” olan bir ülke olarak eleştirilebilir. Çünkü sanayi devriminden sonra geleneksel toplumlar 3. Dünya ülkeleri modernleşebilmek için Batı’nın reçetelendirdiği yolları izlemeyi ve tekrar etmeyi amaçlamıştır. Fakat Türk toplumsal yapısı göz önüne alındığında kapitalistleşme süreci Batı toplumlarındaki gibi olmamıştır. İdris Küçükömer bunu kitabında detaylandırarak açıklamıştır. Bu nedenle modernliğin sonuçları tüm insanlığı kapsarken örneğin Covid-19 adlı virüs modern toplumların geldiği riskler altında ezilen bir toplum yapısının ortaya çıkardığı bir örnektir. Modernleşme ve kapitalistleşme sürecinde atılacak adımlar mevcut toplumsal yapısını yakından ilgilendirirken ve toplumun kendi dinamiklerine özgü bir modernleşme oluştururken modernliğin sonuçları tüm insanlığı ilgilendiren bir konudur.
KAYNAKÇA
Atalay, O. Türk’e Tapmak Seküler Din ve İki Savaş Arası Kemalizm, İletişim Yay., İstanbul 2019.
Giddens, A. Modernliğin Sonuçları, Çev.: Ersin Kuşdil, Ayrıntı Yay., İstanbul 2018a.
Giddens, A. Sosyoloji Kısa Fakat Eleştirel Bir Bakış, Çev.: Ülgen Y. Battal, Siyasal Yay., Ankara 2018b.
Küçükömer, İ. “Batılılaşma” Düzenin Yabancılaşması, Bağlam Yay., Ankara 1994.
Mardin, Ş. Türk Modernleşmesi, İletişim Yay., İstanbul 2018.